Deniz’lerden Dersim’e..
Her ‘olay’ kendi koşullarında ve çağında değerlendirilmelidir, denir.
Ancak toplumu ilgilendiren öyle gelişmeler vardır ki, üzerinden nice zaman geçse de, kaçınılmaz olarak bugünün koşullarında tekrar canlandırılır, ‘yeniden değerlendirilir’.
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamları da, böyledir…
Öyledir ve bu dram bağlamında dünü açıklamakla yetinmeyip, yarınları aydınlatmak gerekir.
Gerçekten Türkiye, çok-partili süreci de içine alan ve ortak kesitleri bulunan nice sancılar, ağlatılar yaşamıştır.. Deniz’lere “ödetilen bedel” emperyalizmin ülkemize kestiği faturadan, yetersiz eğitim düzeyi ve demokrasi kültüründen, kaynaklanmıştır…
Gerçekleri arıyor; Deniz’leri anıyoruz...
Sanayi-gerisi bir toplum!
'Güce bağımlı mülkiyeti' koruma refleksi ve rövanş telaffuzlu duygusal siyaset dinamiği…
Deniz'lerin ve her pencereden 'Türkiye'yi Türkiye'den düşünenlerin' dramı işte burada düğümlüdür.
Akıl, 'aydınlanma' ve ahlak sofrası kurulamamıştır. Şudur: Emperyalizme ilk karşı koyan bu Ulus, tarihin tunç yasaları açısından bitmek tükenmek bilmez bir sınamanın coğrafyasıdır!
Yaşadıklarımızı bir başımıza asude bir adada olduğumuz için değil, tam tersine, “dünyanın köprüyolunda”, en kritik coğrafyalarından birinin ev-sahibi olduğumuz için yaşamaktayız.
Bir de üstüne, dünyanın mazlum uluslarına, ezilen halklarına ilham veren Atatürk devriminin müellifi, büyük bir uygarlık tarihinin mirasçısıyız.
Üzerimizde “kapanmamış hesaplar” vardır!
Yokluklarında da böyledir; son nefeslerini verirken de böyleydi; Deniz’ler:
ABD Emperyalizmi o gün sömürmek, bugün bölmek istiyor, Türkiye’mizi…
Bağımsızlığımızı ve özgürlüğümüzü korumalı; bu kazanımlarımıza sahip çıkmalıyız.
Korumak da yetmez ‘Cumhuriyet’imizin hedefini / idealini’, Deniz’ler gibi haykırmalıyız:
“Tam Bağımsızlık”!
Tam Bağımsızlık ideali ve hedefi, tıpkı bağımsızlığımızı, özgürlüğümüzü kazandığımız büyük irademizde belirdiği ve perçinlendiği gibi “ulusal birlik” içinde olmayı gerektiriyor…
Deniz’ler iktisadi işleyiş ve yönetim erkinin seçilme sistemine ilişkin “ne düşünürlerse düşünsünler” Tam Bağımsızlıktan yanadırlar... “Tam Bağımsızlık” dedikleri kadar,
milli birlikten, ulusal bütünlükten yanadırlar. Bugün yaşıyor olsalar da bunu savunurlardı.
49 yıl önce canlarıyla bedel ödemelerinin asıl nedeni, bu ülkenin emperyalizmden uzak tutulması gereğine olan kesin imanlarıdır...
O günlerde Deniz, Yusuf ve Hüseyin’in idamları için parmak kaldıran veya pasif kalarak “Meclis iradesine” katılanlar arasında maalesef “soldan da(!)” bazı milletvekilleri vardır.
Öte yandan, “idam oylamasına”, infazlara, karşı çıkan az sayıda sağ görüşlü siyasetçiler de vardır.
Böyle an’larda, yaşamsal konularda, değerlendirmenin asıl ölçütü “ilerici” veya “gerici” konumda mevzilenmektir.
Büyük kırılmaları hazırlayan nice çekişmeler ve çelişkiler, her an kapımızı çalabilmektedir.
Gerçekten bugün de “Dersim ve katliam” diyen ve “temsil ettiği” Partinin Büyük Kurucusunu zımnen suçlayanlar vardır.
“Dersim” ortaçağ, feodalite, toprak ağalığı, emperyalizm muhipliği demektir.
Cumhuriyet, çağdaş uygarlık, eşitlikçi toplum ve anti-emperyalizm demektir.
“Dersim” bölünme, Tunceli bütünleşme; “Dersim” karanlık, Tunceli, aydınlanma demektir.
Deniz’ler, yaşasaydı, ulusal bütünlük içinde, halkçı, aydınlanmacı konumdan yana tavır alırlardı; Cumhuriyet’ten, Tunceli’nden, anti-emperyalizmden ayrılmazlardı.
Deniz’ler hayatta olmayan ilericilerdir, “Dersim ve katliam” diyenler, Türkiye’nin üzerine ölü toprağı serpmek isteyenlerdir. Etikette “solcu”, özde gericidirler.
Tarihimizle sabit olup tekrar değerlendirmeye bile gerek yoktur; her türden gericiler, emperyalizmle yan yana düşerler, sağdan soldan olsun “ilericiler” ise, vatanlarına adanmışlardır; o nedenle de “ölümsüzleşirler”.
Elbette Deniz’lerin dramı, benzer diğer dramlar gibi zamanla daha iyi değerlendirilecektir.
Türkiye’nin büyük vicdanı ile ‘büyük insanlık’anlayışı birleşecek; burada ve her yerde daha insancıl ve hakça bir dünya kurulması olanaklı olacaktır.