Deprem afet değil afiyettir
Yaradan bize akıl ihsan etti ve bizi akıl ile ziynetlendirdi. Akıl, insan olabilenin hazinesidir.
Önce Maraş merkezli hâsıl olan kırılma ve boşalma Hatay’da çok büyük bir yıkım ve faciaya sebep oldu. Ardından Hatay'dan geçen enerji yüklü ana fay hattı patladı ve nadide vilayetimizin ayakta kalabilen yapılarını da yerle yeksan etti. Devasa bir enerji boşalması yaşandı. Rahatladı. Tabiat milyonlarca yıldır ve daha nice milyonlarca yıl yaşayacağı doğal döngüsünü devam ettirecek. Enerji dolu, hayat dolu can ateşini ve suyunu yeryüzüne bıraktı. Alttaki kuru toprak bu can suyu, sıcak enerjiyle kıpırdadı hayat buldu. Üst toprak tabakası bu enerji şişmesi sayesinde enerji doldu, şişti, üst kabuk toprak yarıldı ve devasa bir boşalma patlaması gerçekleşti. Teşbihte hata olmaz ama toprağın ürünü olan erkek ile dişi insanın birlikteliği gibi, doğum öncesi ve esnasında yaşanan kasılmalar gibi, doğum yapan bünyeyi titrettiği gibi, tabiat titredi ve tıpkı boşalma ve doğum sonrasında yaşanan rahatlama ve huzur misali ateş baba ile toprak ana da rahatladı.
TOPRAK ANANIN ESERİNİN ÜZERİNE DEVASA BİNALAR KURDUK
Deprem ateş babayla toprak ananın şiddetli sevişmesidir. Yerküre içinden yer yüzeyine can suyu taşımasıdır. Hayattır. Doğumdur. Huzurdur. Yeşilliktir. Her türlü madeni zenginlik ve tarım ürünüdür. 1000 yılda nadiren yaşanan muazzam bir düğüne ve kutlu bereketli şaheseri bir doğuma şahit olduk. Dünyanın merkezinden gelen hayat kaynağı ateş baba ile toprak ananın bu muazzam eserinin gerçekleştiği fayların tam üstüne localar, fabrikalar, devasa binalar, havalimanları kurduk. Onlar da bizi üstümüzden kalkın diye silkeledi. İyi tutunamayanlar, bağlı olmayanlar, bu şiddetli sarsıntıya uygun binalarda oturmayanlar savruldu. Yaşam ve üretim alanlarımızı demirden, çimentodan, malzemeden çalarak yapan, toprak zeminine uygun inşa etmeyen, habis maganda müteahhitlerin kar etme tamahlarına, bunları denetlemeyen mahalli idareler ile belediyeler ve merkezi hükümetin sorumsuzluklarına, fesadına, rüşvetine, imar aflarına kurban edildik.
‘BU ZULMÜ SİZ KENDİNİZE ETTİNİZ’
Sevdiklerimiz için ortamı mumlarla, güzel kokularla, çiçeklerle süsleriz. Tabiatı sevgimizle okşarız, yeşilliği koruruz, göz kamaştırıcı mimarilerle bahçelerle süsleriz, bu cenneti seyrederken bunu bize bahşeden rabbimize hamd ve şükrederiz. Medeni insan bunu yapar. Barbar çekirge sürüleri ise cenneti cehenneme dönüştürür. Tekelci bencil tamahları, sömürge politikaları yüzünden çirkin bir yoksullaşma, çarpık yapılaşma hasıl oldu. Antik eserlerin etrafı, tüketici cahil sürüler, kerhaneler, gecekondular, fabrikalar, atölyeler, öğrenci yurtları, hastaneler, çirkin yapılar ile kuşatıldı. Dünyanın ilk kilisesi olan Hz. İsa çağında kurulmuş Butros (Petrus-St. Pierre) kilisesine giden yolda genelev vardı. Etrafı hiçbir yerde göremeyeceğiniz çirkin bir tablo arz eden yüzlerce gecekondu evi ile kuşatılmış. Vadiler çöplük. En önemli eserlerimizden olan Habib El-Nejjar Camii’nin etrafı çirkin bir betonlaşma ile çevrili. Bu çirkinliğimize, bu aymazlığımıza, bu had bilmezliğimize, tamahımıza, bencilliğimize ateş baba toprak ana yeter artık dedi. Yaşadığımız felaket, “biz size zulüm etmedik etmeyiz. Bu zulmü kendinize siz ettiniz” mesajıdır. Bu sonuç sizin eserinizdir mesajıdır deprem.
Ateş baba toprak ana dünyanın merkezinden can ateşini suyunu yeryüzüne serpmeye devam edecek. Gökyüzünden inen su damlaları ile yıkanacak, temizlenecek, bereketlenecek. Bizden istenen ateş babayla toprak anamızın düğününe saygı duymamızdır. Düğünün adabına uygun yaşamamızdır. Haddimizi bilmemizdir. Düğüne burnumuzu sokmamamızdır. Uzaktan sağlam localarımızdan seyretmemizdir. Bu şaheseri filmi seyrederken magandalara, gürültü yapanlara, perde olanlara, oyun bozucu ve bozguncu olanlara, edepsiz tekelci bencil hegemonya tamahında olan iblislere hadlerini bildirerek, rabbimizin bize verdiği nimetlere hamd ve şükredelim, tabiatına, hayvanlarına, suyuna havasına, toprağına, ateşine saygı duyalım.
ACİLEN KAMULAŞTIRMA!
Bu yazıyı henüz erken kaleme almış olabiliriz. Canlarımızı kaybettik. Binlerce yaralımız var. Halen enkaz altında olan canlar var. Canlarımız yatırımlarını, birikimlerini, fabrikalarını, işletmelerini, bahçelerini, hayvanlarını, traktörlerini, hayallerini kaybetti. Travma ve depresyonlar had safhada. İlk intihar vakaları yaşandı. Elbette umutlu olacağız. Elbette ki umut saçacağız. Elbette ki karamsarlığa mahal vermeyeceğiz. Elbette ki gün dayanışma ve yardımlaşma günüdür. Ancak ateş düştüğü yeri yakıyor. Sırtında kırbaçları yiyenle sayan bir olmuyor. Bu depremin enkazı acilen kaldırılmalı. Yaralar acilen iyileştirilmeli ve en acili üretim için işletmeler, eğitim için okullar, sağlık için hastaneler ihya edilmelidir. Mevcut tefeci sistem sayesinde özel ve resmi bankalar milyarlarca dolar kar yaptı. Bu karın yüzde 75’ine devlet kamulaştırmalıdır. Yük zaten kamunun olan merkez ve kamu bankalarının sırtına konulmaz. Çin’in hazinesinde büyük miktarda nakit var. Çin ile acilen masaya oturulmalı. Uygun şartlarda, uzun vadeli acilen 100 milyar dolar kredi alınmalıdır. 20 yıldır şişen holdinglerin, inşaat oligarklarının hesapları kamulaştırılmalıdır. Bürokraside görev yapan ve yapmış olan tüm yetkililerin hesapları araştırılmalı ve varsa bu paraların acilen ülkeye getirilmesi için çalışmalar başlatılmalıdır. Benim bu hengâmede aklıma bunlar geliyor. Sizin ve uzmanlarımızın çözüm bazında önerilerini duymak ve okumak isteriz.
BU ÇÜRÜK SİSTEM İLE YOLA DEVAM EDİLEMEZ
Bunlar yapılmazsa, çarpık, dengesiz, yamuk ve delikli fıçı misali olan şimdiki sistemi, üstünde ve altında olanları başka hiçbir çare ve kuvvet kurtaramaz. Millet, hükümet ve muhalefet olarak toptan bu depremin altında kaldık. Bu köhnemiş çürük sistem ile yola devam edilemez. Kargaşadan, krizden, yıkımdan, hatalarımızdan, tamahlarımızdan, acılarımızdan istifade etmek isteyen mahalli ve yabancı habis kuvvetler olacaktır. Bize yaşattıkları cehennemi cennete dönüştürmek için ziynetimiz olan akıl başa gelmeli gelecektir. Bu dünyayı çocuklarımızdan emanet ve miras aldık. Ya emaneti koruyacak cenneti burada da yaşayacağız ya da ihanet edip burada cehennemi yaşamaya devam edeceğiz. Zira deprem afet değil afiyettir. Bunu yıllardır bilmeden kullandığımız “deprem afeti” yani “deprem sağlıktır” diyerek teyit etmişiz. Zira afet (sağlık, sağlık bulmak) ve afiyet aynı kelime ve kökendendir. Afet olan ve sağlıklı olması gereken tabiat değil bizleriz.