Dernekler Yasası ile profesyonellik beraber yürümez

Biz eski sporcular olarak günümüzün 6-7 saati, Fenerbahçe'nin Dere Ağzı'ndaki Sosyal tesislerinin bahçesinde ki ağaçların altında geçiyor. En sıcak günlerde bile püfür püfür eser. Sanki bir yayladasınız gibi. Burada sosyal ve siyasi meseleler birlikte tabi ki futbol konuşulur. Herkes kendi fikrini beğenir bu yüzden sık, sık münakaşalar olur ve hatta bazen kavga ile sonuçlanır. Hemen yanımızda çeşitli yaş guruplarının çalışacağı antrenman sahası var. A2 takımı burada antrenman yapıyor. Ama bu A2 Takımının arasına Krasic, Yobo ve Chiristian Baroni'yi de görüyoruz Bu üç futbolcu da yabancı sınırlamasından dolayı bu sezon Fenerbahçe takımında görev almayacaklar. Yobo ve Baroni'nin Fenerbahçe'den ne aldığını bilmiyorum ama birçok maçta görev aldılar. Özellikle Cristian Baroni'nin çok güzel oyunlarına şahit olduk. Krasic ise hiçbir şey yapmadı. Oysa bu futbolcu Avrupa'da ismi geçen futbolculardan biriydi. 2.3 Milyon Avro aldığı söyleniyor. Oysa ligimizdeki tüm A2 takımlarının yıllık maaşı 500 bin Avro'yu zor bulurken Krasic'in oynamadan aldığı bu rakam düşündürücüdür. Çok yazık.

Ama ben bu üç futbolcunun A2 Takımı ile antrenmanı çıkması ne yalan söyleyeyim beni üzüyor. Ben bunları tıpkı zenginlerin ıskartaya çıkardığı eşyaların bitpazarına çıkartılmasına benzetir, duygulanırım. Bir arkadaşım bana niye duygulanıyorsun ki Krasic in son model BMW cipinin 4 tekerleğinin fiyatı senin 6 aylık maaşın dedi.

Bana göre ülkemiz takımlarının hiçbiri alacakları futbolcunun orijinini tetkik etmiyorlar. Bu nedenle de ülkemize gelen bir çok yabancı futbolcu için (tabi ki hepsi için söz konusu değil) hayal kırıklığına uğruyoruz. Sanırım Türk takımlarına ruhsal açıdan tedaviye muhtaç birçok futbolcu geldi geçti. Çoğu, ne takımına ne de ülkeye dişe dokunacak futbol oynamadılar. İşte Krasic. Gelen bütün futbolcular, spor basını, aracılar ve menajerler tarafından seçiliyor. Futbolcu geldiği kulüpte devamlı oynamasa da yıl içinde attığı çok güzel 2 gol günlerce süper manşet oluyor. Bir anlamda bu futbolcuları kulüplere empoze ediyorlar. Oysa insan dışarıda kereste bile ithal etse kerestenin orijine bakıyor. Ona göre şartname yapıyor. Şartnameye uymazsa da ithal etmiyor. Ama biz insanların orijinine bakmıyoruz.

Eğer profesyonel kulüplerimiz dernekler yasası ile yönetilirse, Futbolcular profesyonel, yöneticiler amatör ise ve bu görevi de hobi olarak yapıyorsa, hiçbir sorumluluğu yoksa, hükumet de bunu tribünden seyirci gibi izliyorsa kulüplerimiz borç sarmalından kurtulamaz ve asla iki yakası bir araya gelemez.

DESPOTİZM

Fenerbahçe sorunsuz yaşayamıyor. Başarılı olsun veya olmasın bu hiç fark etmiyor. İşte liglere henüz başlamışken, bu yılki forma satışlarında düzenin bozulması nedeniyle Aziz Yıldırım Genel Müdür Aydın Kirman'ı görevden aldı. Bu duruma bir müddet sessiz kalan Abdullah Kiğilı bir yazı ile Fenerium ile ilişkisini kestiğini bildirdi. Aynı açıklamada yıllardır sürdürdüğü yöneticilik görevini altını çizerek özellikle devam ettireceğini bildirdi. Fakat böyle olmasına karşılık çok kısa bir süre sonra yöneticilikten istifa etti! Daha doğrusu istifa etmek zorunda kaldı. Aziz Yıldırımla gerçekleşen bir telefon görüşmesinde Kiğılı ''Sen benim maiyetimdeki bir çalışanı bana sormadan nasıl kovarsın'' diye sitem etmiş. Buna karşılık cevap olarak Aziz Yıldırım'' seni de kovuyorum Abdullah'' demiş. Demokrat olduğunu söyleyen başkanın bu hareketi gerçekten demokratik mi? Yoksa despotizm mi. Buna kendisi karar versin..

Kiğılı ile ilişkilerimiz çok iyidir. Kendisini çok severim. Onun gerçek bir Fenerbahçeli olduğuna inanırım. Ulusal savaştan bu yana firma olarak Türkiye tekstilinde çok iyi bir yeri vardır. Ülke içinde ve dışında büyük bir isme sahiptir. Aynı zaman da hemşehrimdir. Fenerbahçe'ye ekonomik açıdan büyük katkıları olmuştur. Tabi Fenerbahçe'nin de O'na. Güreş, kayak ve futbol federasyonlarında görev yapmış, kısa bir süre de Futbol Federasyonu başkanlığı yapmıştır. Soğukkanlı bir insandır. Abdullah Kiğılı, Sen ki Fenerbahçe'nin içinden gelen bir insansın. Her olaya vakıfsın. Zaman, zaman senden önceki yöneticilere yapılan muameleleri ve de Aziz Yıldırım'ın yapısını çok iyi biliyorsun. Kızdığı zaman, bütün köprüleri yıkabilir. Neden yıllardır onunla berabersin? İstifa ettin, neden geri aldın? Onun için, senin de bu işte bence hatan var.

HAVAALANINDAKİ FENER-TRABZON HESAPLAŞMASI

Kötü yazılmış senaryonun sahneye konulduğu yer; Tophane Meydanı veya Tatavva değil. Yer; Havaalanı. İki adam karşı karşıya geliyor. Önce aralarında ağız dalaşı yapılıyor. İş neredeyse yumruklaşmaya kadar gidiyor ve kimliği bilinmeyen iki üç adam da olaylara dışarıdan destek veriyor. Kimin adamları olduğu belli değil. Bereket onlar fiili olarak olaya müdahale etmiyorlar. Kim bu iki adam?

Biri 1451 Trabzon takımının başkanı, kimine göre; dernekler başkanı. Diğeri de Fenerbahçe'nin büyük başkanı Aziz Yıldırım. 1461 Trabzon takımının yöneticisi söz ile Aziz Yıldırım'a "Şike yaparak şampiyon oldunuz. Şimdi vicdanınız rahat mı ?" diye gereksizce bir laf atıyor.

Fenerbahçe ile Trabzonspor arasında şampiyonluk kupası yüzünden bir gerginlik yaşanmıştı. Evet bu da gereksiz bir şekilde yaşandı ve bitti. Şimdi yeniden bu gerginliği tırmandırmanın ne anlamı var. Hem de olayın tarafı değilken. Oysa Fenerbahçe olarak eskiden Trabzonspor ile çok samimi ve medeni ilişkilerimiz vardı. Sanıyorum bu günkü durumda Hasan Polat, Naci Bastoncu, Salim Şatıroğlu gibi futbolcuların mezarda kemikleri sızlıyordur.

Bu kin, nereden kaynaklanıyor? Fenerbahçe kupayı gasp etmedi ki. Yasalar, tüzükler verdi bu hakkı ona.

Bana göre her iki takımın taraftarları kışkırtılıyor. Bu nedenle ilişkiler kan davası şekline dönüştü. Nereye kadar gidecek, nerede bitecek bu sürtüşme bilemiyorum.