Dersim olayından sonra geldiğimiz nokta-(TAMAMI)

Bana sorarsanız, derim ki:

“Son günlerde başımıza musallat olan olayların sorumlusu, TC Devleti’nde uygulanan geleneksel dış politikadan sapmaktır”

Neden diyeceksiniz.

Dış politika en ufak bir ihmal kaldırmaz. Çevresi düşmanlarla dolu ve içinde yabancı devletlerin ajanlarının cirit attığı ülkemizde olup bitenler bir çığ gibi başımızın üzerine düşmektedir. İşin özeti budur.

Daha birkaç gün önce Prof. Esfendar Korkmaz ( eski CHP milletvekili) Yeni Çağ Gazetesi’nde şöyle yazıyordu:

“Geçenlerde, Kılıçdaroğlu’nun eşine bir gazeteci soruyor:

- “CHP’nin seçimlerdeki performansı sizce nasıldı?” Bayan Kılıçdaroğlu değerlendirmesinin içinde, “BDP’nin kadın milletvekillerine bakıyorum, canavar gibiler” diyor. Bu söz, CHP’ye mi yarar, yoksa BDP’ye mi yarar?

...Bir başka tartışma “Dersim” tartışmasıdır. Bu tartışma da, dolaylı yoldan terörün ekmeğine yağ sürüyor. Başbakan Erdoğan’ın Sakarya Mitinginde, “Vergi vermediler diye Dersim’in köylerini kim bombaladı? Zamanın Cumhurbaşkanının emriyle... Kimdi? İsmet İnönü, CHP’nin başındaydı. Yani CHP bombaladı. 20 bin, 30 bin, 40 bin, 50 bin kişinin yargısız infaz edildiği söylenir... Gelin de siz bunu temizleyin önce” şeklinde konuşmuştu.

Başbakan, oy uğruna bir milletin tarihine yanlış notlar düşüyor.” Yeniçağ gazetesi- Prof. Esfendar Korkmaz)

İki olay arasındaki bağlantıyı görmek gerekiyor. Geçen gün de yazdım : “Bir devlet eğer kendi ordusuyla kavga ediyor, onurlu subayları tutuklanıyorsa, Tanzimat ve Balta Limanı anlaşmasından sonra yaptıkları gibi Batı’nın gözünde “Hasta Adamdır.”

Sözde soykıyımın yakın geçmişi

Tarih: 2006 aylardan Ekim. Tıpkı bugün gibi Ermeni diasporası ayaktadır ve Fransa’da Ulusal Meclis’ten bir karar aldırıyorlar. “Türkler soykırım yapmışlardır. Bunu Fransa hükümeti kabul etsin.” Bizim iktidar sessiz kalmakta. Bir adam ayağa kalkıyor, yanında arkadaşlarıyla yollara düşecek, “Türk devletinin soykırım yapmadığını” Avrupa’ya anlatacaktır.

Tarih henüz 13 Ekim’dir ve Türkiye alınması varsayılan Fransa Meclisi kararını protesto için Fransız mallarına boykotu başlatmıştır. Bu yeterli mi? O yalnız adam 21 Ekim’de ayrım yapmaksızın tüm parti genel başkanlarına Erdoğan’a Baykal’a Bahçeli’ye mektupla bir davette bulunuyor: “Gelin hep birlikte gidelim, ortak ve ulusal bir basın toplantısıyla şunlara haddini bildirelim.” Mektuba yanıt yok. Aynı tür bir mektubu o adamın Genel Sekreteri yineliyor. Gene ne ses var ne de yanıt! O yalnız adam İsviçre’dedir ve yanındaki dostları ve Talat Paşa Komitesiyle ülkesini savunuyor. Hakkında dava açılmıştır. “Sözde soykırımı İsviçre topraklarında- Lozan’da çiğnemiştir. Cezalandırılması gerekir!” Ülkesine döndüğünde onu arayan tek insan vardır: 9. Cumhurbaşkanı Demirel. Ne için? Gösterdiği cesaret ve yurttaşlığını övmek için.

Bu cesur adam Doğu Perinçek’tir, Genel Sekreteri ise Ferit İlsever.

Perinçek o davada hapis ve para cezasına çarptırıldı. Kadere bakın:

Şimdi aynı günleri yaşıyoruz. Perinçek ve Talat Paşa Komitesi üyeleri 2008’de Ergenekon operasyonuyla tutuklandılar. Suçları ülkelerini savunmaktı.

Şimdi partiler Fransa’ya heyetler gönderiyorlar. Perinçek, 4 yıla yakındır tutuklu. Hatta hücre cezasına çarptırıldı. Yetmedi. Sözde Ermeni soykırımı savını, Rus arşivlerine girerek savunma hattından ispat hattına geçmesi önlenen akademisyen oğul Mehmet Perinçek’le birlikte. O da tutuklu. Yazık değil mi? O genç siyasetçi haklı çıktıysa suç mu işlemişti? Akıl almaz bir iş!