Devlet adamlığı ve komutanlık -(TAMAMI)
Bu iki kavram arasında o kadar önemli bir ilişki var ki, o ilişki yakın tarihimizde devlet adamı İsmet İnönü’nün ve onun emrindeki silahlı kuvvetlerin komutanlarının nasıl hareket etmesi gerektiğini açıklamaya yeter de artar bile.
Atatürk’ün yakın arkadaşlarından Fethi Okyar ve uzun yıllar en yakınında bulunan Hasan Rıza Soyak arasında 2. Dünya Savaş’ı içindeki dünyanın hali konusunda çok önemli konuşmalar yapılmıştır. Türkiye’nin başının derde girmek üzere olduğu ve devleti yönetenlerin akıl almaz bir macera hevesi yüzünden ülkemizin en yakın komşularıyla Türk halkının karşı durduğu bir savaş çılgınlığını yaşamak üzere olduğu şu sıralarda o anılardan, sizlere birkaç bölüm nakletmek isterim.
“- Rahmetli Okyar söz arasında ‘Sana bir şey soracağım’ dedi. ‘Şimdi Ankara’da herkesin dilinde şöyle bir sual dolaşmaktadır: Atatürk sağ olsaydı bu harbe girer miydi sen buna ne dersin?’ O günlerde ben de bu yolda bir takım dedikodular duymuştum. Atatürk’ü her vesileyle küçültmek, ham hayaline kapılmış bazı akılsız gayretkeşlerin kati olarak: Eğer o sağ olsaydı daha ilk günden memleketi ateşin içine atmış bulunurdu diyecek kadar ileri gittiklerini de öğrenmiştim. Cevap verdim: Hayatta olmayan herhangi bir insanın yeni hadiseler karşısında nasıl bir yol tutacağını kestirmeye imkan yoktur... ‘Atatürk sağ olsaydı ne yapardı’ gibi suallere cevap bulmaya çalışmak bizim için boşuna bir yorgunluk olur. Atatürk hayalperest ve maceracı bir insan değildi. Tam aksine hayatı boyunca, içeride ve dışarıda hayal ve macera peşinde koşanlarla sürekli mücadelelerde bulunmuş, gerçeğe inandırıp doğru yola getirmek için elinden geleni yapmaktan çekinmemişti.”
‘Sulh esas’
Rahmetli Okyar, Hasan Rıza Soyak’ın düşüncelerine katılmakla beraber kendisiyle Atatürk ve savaş konusu üzerinde biraz daha konuşmuştu: “Bakınız size Atatürk’le bir konuşmamı arz edeyim” diyen Soyak şöyle devam etmişti “Atatürk, bir gün konuşurken dedi ki ‘Bizim için sulh esastır tarafımızdan harbe girişmek hatta harbi temenni etmek katiyen varit değildir. Fakat Mussoloni bize taarruz etmek cinnetine kapılırsa sahillerimize bir çıkarma yaparak gelmelerini temenni ederim. Sahillerimiz açıktır arazi itibariyle müsait gördükleri herhangi bir bölgeye her zaman çıkarma yapabilirler buna mani olamayız; yalnız asıl çıkarma yeri belli olduktan sonra bütün kuvvetlerimizi toplayıp üzerlerine gider, gelenleri behemehal denize dökeriz.’”
Atatürk böyle düşünüyordu. Onun arkadaşı devlet adamı İnönü aynen öyle yaptı.
Savaşta tarafsız kalmak
Atatürk haklı çıktı. 2.Dünya Harbi Balkanlara inemedi dahası dünyayı saran ateş ve kan içinde İsmet Paşa Atatürk’ün “Yurtta sulh cihanda sulh” ilkesine bağlı kalarak ülkesini harbe sokmadı.
Şükrü Kaya bir açıklamasında diyor ki: “Atatürk sağ olsaydı harp Balkanlara girmezdi; bizler bunun sebeplerine yakından vakıfız. Bu hükme varmadaki sebep ve saikler şüphesizdir ki pek çoktur... Yurtta sulh cihanda sulh prensibini kendine şiar edinmiş olan büyük devlet adamı Atatürk Balkan paktını kurmuş, Balkan devletlerini birbirine bağlayarak dünya sulhunun bir halkasını meydana getirmişti...”
(Hasan Rıza Soyak, Atatürk’ten Hatırlara, S: 528-529)
Vebali kimlerde?
Aradan yıllar geçti İsmet Paşa Türkiye’yi harbe sokmadı ve anaları kocasız çocukları babasız bırakmadı. Şimdi bizimle hiçbir ilgisi olmayan bir savaşa koşan devlet adamları ve onlara biat eden komutanlar uzun yılların dostluklarını bir yana itiyorlar, Atatürk’ü unutuyorlar, Türkiye’nin bölünmesine yol açacak çetelerle uğraşmak yerine Suriye’ye saldırmayı ve çevremizde geçmişte oluşan dostluk zincirini kırarak yeni düşmanlıklar yaratmak için el ele vermiş Türkiye’yi yalnızlaştırıyorlar. Bunun vebalinin sadece siyasi iradenin değil ona biat eden emperyalizme teslim olmuş devlet adamları ve omuzlarında cumhuriyetin çöküşünün apoletlerini taşıyan Atatürk’ün subayları ve ordusu olması ne kadar hazindir?