Devlet başkanlığı ile başkanlık makasına sıkışmak

AKP yeni-anayasa girişiminin nasıl bir “olmaz iş”olduğunu yaşayarak görüyor.
Bir adım geri çekilip, “Sil baştan bir yeni-anayasa yapamıyorsak kapsamlı anayasa değişikliği yapalım” diye söylenmeye başlıyor. Ama sil baştan anayasayla ne yapmak istediğini açık ettiği için, toplumun hemen her kesimi bu niyetine de kuşkuyla bakıyor.
Bir adım daha geri çekiliyor ve “Birkaç maddeyi değiştirip cumhurbaşkanı - başbakan ilişkilerindeki pürüzleri giderelim” diye hareketleniyor. Bu pozisyon geçtiğimiz hafta ortaya çıktı. Aralarından birileri buna partili başkanlık adını koydular.*AKP cenahından gelen başkanlık ısrarına ister “başkanlık”, ister “partili başkanlık”, ister “cumhurbaşkanlığı sistemi” adı verilsin, ortada farklı modeller yok. Tek model var.
Üstelik belgeli. Belgesi, Kasım 2012 tarihli. O tarihte çalışan TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na AKP tarafından resmi olarak teslim edilmiş başkanlık rejimi önerisinin metni.
Şimdiki Anayasa, “Cumhurbaşkanı seçilen kişinin varsa partisiyle ilişkisi kesilir” (madde 101) diyor. AKP’nin o metninde ise bu hükmün silinmiş olduğunu görmek sürpriz değil. Demek ki “partili başkanlık” lafının esası yok; başkanlık rejimi öneren AKP, bunu önceden beri söylüyor.*AKP’nin önerisi, Bakanlar Kurulu ve Başbakanlık kurumlarını ortadan kaldırmak. “Bakan” adıyla anılan kimselerin adı bakan, ama kendileri birer ‘sekreter’ niteliğine sahip kişiler. Hepsini Başkan atayacak, istediğinde görevden alabilecek. Milletvekili olan kişi, bakan olamayacak. Bakanlar, hükümetin siyasetinden ortaklaşa sorumlu tutulmayacaklar; çünkü bunların hepsi birden “bakanlar kurulu” gibi bir heyet halinde çalışmayacaklar. Dolayısıyla “hükümet” diye bir şey olmayacak. Ortada hükümet olmayınca, TBMM’ye hükümetlerin sunduğu “kanun tasarısı” gelmeyecek. Bakanlar bir kurul ve hükümet olmadığı için, hükümetin TBMM’den güvenoyu alması, TBMM’de gensoru ile denetlenmesi ya da düşürülmesi gibi durumlar da yok.
Bakanlıklar dursun mu, kalksın mı, nasıl kurulsun, bütün bu konuların karar yetkisi Başkan’a ait olacak. Buralardaki yöneticiler doğrudan Başkan tarafından atanacak, demek ki örneğin il milli eğitim müdürü, ilçe emniyet müdürü, vb. hepsi başkanın adamları olacak. Başkan’la gelecek ve Başkan’la birlikte gidecekler. Bugün toplam sayıları 3 milyon olan kamu personeli, doğrudan Başkan’ın yönetimindeki bürokrasinin unsurları olacak.
TBMM, yalnızca milletvekillerinden gelen “kanun teklifleri” yoluyla yasama görevi yaparken, Başkan kendisi doğrudan “kararname”ler çıkarabilecek. Öyle ya, “genel siyasetin yürütülmesi” görevi, yani bildiğimiz hükümet görevleri artık Başkan’ındır. O da bu işlerle ilgili “Başkanlık Kararnameleri” çıkarabilecek, ayrıca TBMM’nin çıkardığı yasalarda yönetmelik hazırlanması öngörülmüşse, bunları Başkan hazırlayacak ve yürürlüğe koyacak.*AKP sil baştan yeni-anayasa yapmak ya da kapsamlı anayasa değişikliğine gitmek ya da birkaç maddelik başkanlık değişiklikleriyle yetinmekten söz ettiğinde, nitelik bakımından farklı modellerden söz etmiyor. Aklımızı yormaya gerek yok. Bunlar, Türkiye’yi sıkıntıya sürükleyecek o tek modelin farklı kesimleri.
Eldeki metnin sınırları içinde bakınca, modelin doğru adı başkanlık değil, devlet başkanlığı modeli. Yani Türkiye’de 12 Eylül 1980 - 3 Kasım 1983 arasında yaşadığımız model. AKP’nin istediği bu mudur?
Devlette merkezi-yerel tüm kurumların özerkliği ve toprakta devletin federe dağılışı yoksa, bunun adı “devlet başkanlığı modeli”dir. Yok, istenen şey bu değil de “başkanlık modeli” ise, o zaman, devlette özerklik - toprakta federasyon formülleri bekleme odasında demektir. Böyle bir hileyle iş görüp doğacak sonuçların altından kalkabileceğini düşünen birileri varsa, bir kez daha düşünmelidir.