Devrim Kanunları -(TAMAMI)

3 Mart 1924’te Halifelik kaldırılmış, “Şeriye ve Evkaf Vekaleti” kapatılmış, Öğretimin Birliği Yasası çıkarılmıştır. Devrim Kanunları olarak anılan bu üç yasa bir bütündür. İktidarın dinden kaynaklanan son unsuru da ortadan kaldırılmış, çıkarılan yasaların şeriata uygunluk denetimine son verilmiş ve öğretim dine dayalı olmaktan çıkarılmıştır.

‘Din’ yerine ‘millet’, ‘dogma’ yerine ‘akıl ve bilim’

İktidarın kaynağı olarak, hukuk ve öğretim açısından, artık “din” değil, “millet” esas alınacaktır. Egemenlik dinden değil, milletten kaynaklanmaktadır. Hukukun temelini dinin gerekleri değil, milletin hakları oluşturacaktır. Öğretimin amacı, artık ümmet mensupları yerine, milleti oluşturan Cumhuriyet yurttaşları yetiştirmektir.

Din, doğası gereği dogmalara dayanır. Dinin yerine milleti geçirmek, dogmanın yerine de akıl ve bilimi geçirmeyi gerektirir. Atatürk’ün manevi mirası olarak, dogma yerine akıl ve bilimi bırakmış olması bu nedenledir. Bugün karşı devrimin, tarihi tersine çevirmek için, yeniden milletin yerine dini, akıl ve bilimin yerine de dogmayı geçirmeye çalışması boşuna değildir.

Emperyalim ile Ortaçağ’ı birleştiren formül

“Küreselleşme”nin hedefi, dünyayı ABD’nin hegemonyası altında tek bir küresel pazara dönüştürmektir. O zaman Ezilen-Gelişen Dünya’nın milli pazarlarını emperyalist sistemle bütünleştirmek, bunun için de o pazarları koruyan milli devletleri yıkmak gerekir. Milli devletin yıkımı, ancak onun kaynağını oluşturan milletin tasfiyesiyle olanaklıdır. “Atatürk Devrimi yerine Ilımlı İslam” formülü, bu amaca yönelik bir Amerikan icadıdır. “Türk milleti” kavramının Anayasadan çıkarılarak hukukun dışına sürülmesi girişimi, yine ABD’nin ülkemize biçtiği modelin gereğidir.

“Millet yerine din” formülü, emperyalizmin Ortaçağ ile ittifakının temelini oluşturur. Bu formülün uygulandığı ülkelerde, Amerikan usulü “modernlik”, İslam’ın kapitalist sistemle bütünleşmenin önünde engel oluşturabilecek bütün unsurlarından arındırılmasından ibarettir.

“Akıl ve bilim yerine dogma” da, “küreselleşme” sürecinde emperyalizm ile Ortaçağ’ı bir araya getiren formülün diğer yüzüdür. Çünkü bilim ile gerçeklik arasındaki ilişkiyi karartmak, tarihte ilerlemeye yapabileceği her türlü katkıyı tüketmiş bütün gerici sistemlerde olduğu gibi, emperyalizmin de en yakıcı gereksinimi haline gelmiştir.

Bilime verilen “hücre cezası”

Günümüzde bu gereksinimi karşılamanın biricik yolu, bilimi mümkün olduğu ölçüde dar bir alana hapsetmektir. Makbul bilgiyi, piyasada hemen paraya ya da siyasal veya askeri güce dönüşen bilgi olarak ilan ederseniz, o zaman bilimi de piyasanın siparişi üstüne üretim yapan artçı ve teknik nitelikte bir etkinliğe indirgemiş olursunuz. Bilimsel bulgular, artık kendi dar ve tekil alanları dışında insanlığı aydınlatmaya yönelik çıkarımlardan arındırılmış olur.

Bilime verilen bu hücre cezası, yaşamı “bilimin vesayeti”nden kurtararak, bilim dışının özgürlüğünü genişletir. Zaten “ileri demokrasi” de bundan ibarettir.

Yeniden Devrim Kanunları

Günümüz koşullarında, bırakalım Devrim Kanunları’nın geçerliğini yitirmiş olmasını, bu yasalar ülkemizin en ivedi sorunlarının çözümünü oluşturmaya devam etmektedir. Devrim Kanunları, ülkemizin çıkışının neden yeniden Atatürk Devrimi yoluna girerek devrimi tamamlamaktan geçtiğinin en önemli göstergeleri arasında yer almaktadır.