Dik duruşun erdemi -(TAMAMI)

60 yıl kadar önce gazeteciliğe başladığımda kendime örnek olarak İsmet Paşa’nın damadı metin Toker’i seçmiştim.

1958 yılında Metin Toker’le Ove-Han’daki kırmızı koltuklarda konuşuyorduk. İlhami Soysal Akis’ten ayrılacaktı, yerine bir yönetici aranıyordu Şark Ajansı sahibi rahmetli Avni Çeviker’in yardımıyla oradaydım. Toker sordu: “-Söyle bakalım bu iş hayli dikenlerle dolu bir yolda yürümek demektir. Hala kararlı mısın?”

Akis o günlerde ateşli muhalefet yapan tek yayın organı sayılıyordu. Çıkışından bu yana Metin Toker ve 3 yazı işleri müdürü cezaevine konulmuştu. 1957 seçimlerini zor kazanan DP iktidarının Başbakanı dehşetli bir basın politikası götürüyordu. Bunu biliyordum; şöyle dedim: “-Hukuk Fakültesi’ne gidiyorum, bu arada sizinle çalışmak ta isterim ama tek şartım var.”

Toker güldü: Söyle bakalım neymiş o şart?

“-Davul benim boynumda tokmak başkasının elinde olmasın...”

Metin Toker bir kere daha güldü: “-İlkeli adamları severim. Tamam davul da senin boynunda tokmak ta senin elinde olacak. Oldu mu?”

O gün başladığım o ilkeli tutumumu bu yaşımda hala sürdürdüğüm için başıma gelmedik kalmadı. Çok işsiz kaldım, çok sıkıntı çektim ve mihneti sırtlamaya her zaman hazır oldum. Dik duruşum, omurgamın hiç eğilmemesi bana onur veriyordu ama para asla...

Taraf’ın misyonunu biliyoruz

Çok meslektaşımın bu ilkeli dik duruşa sahip olmadığı için mala, mülke, yata, kata sahip olduklarını ve güya geleceklerini sağlama aldıklarını izledim.

Birkaç gündür şöyle böyle 6 yıla yakın bir süredir yayınlanmakta olan Taraf Gazetesi’nde bir depremden söz edilmekte. Gazetenin hangi ideolojiyi savunarak çıktığını değil ama, çıkaranların kişiliklerine bakarak neden çıktığını, hangi misyonu yüklendiğini artık biliyoruz. Asker düşmanlığı, asker vesayeti bir rejimi alt üst eden macerayı 11 yıldır Türkiye’ye yaşatmakta. Bavul, bavul uydurma belgeler, kurgulanmış kasetler ve yer altına gömüldüğü söylenen darbe silahları bu gazetenin politikasını çiziyordu. Taraf’ın Genel Yayın Müdürü Ahmet Altan aynı zamanda iyi bir roman yazarıydı da. Onun Yardımcısı Yasemin Çongar’ı 9.Cumhurbaşkanı Demirel bana şöyle anlatmıştı:

“Onu oku! Önemli ilişkileri vardır, satır aralarından o ilişkilerden bilgiler çıkaracaksın.”

Yasemin Çongar’ın Milliyet’te çok daha iyi bir konum seçme şansı vardı. Neden ayrıldı ki?

Ahmet Altan bir süre önce Milliyet’in başındaydı ve Aydın Doğan onu gazeteden çıkarmak zorunda kalmıştı. Neden mi? “Ata Kürt” başlıklı bir yazıdan dolayı.

Omurgasızlar baştacı oldular

Bir de baktık ki Nokta Dergisi’nde kapak olarak asker postalları arz-ı endam ediyor ve içinde de darbe söylentileri ve o darbede rol alacak bir komutanın bilgisayarından planlar yayınlanıyordu. Bir süre sonra Ahmet Altan, Yasemin Çongar ve Neşe Düzel el ele verdiler ve Taraf’ı çıkardılar. Onlara DP devrinin önemli adamı Burhan Belge’nin solcu oğlu da katılmış!

Artık anlaşılıyor: “Vehbi’nin Kerrakesi”. Taraf Gazetesi” TSK’yı halkın gözünden düşürmek ve iktidara yardımcı olarak Türkiye’yi emperyalizmin dar boğazında sıkıştırmakla“ görevlendirilmiş. Bavullar dolusu evraklar geldi, gazete yayınladı, insanlar tutuklandı, özgürlükler yok edildi gazete gene yayınladı. Adı Ergenekon konulan bir dava böylece rejimin ve demokrasinin üzerinde itinayla oturtuldu. 252 general, amiral ve yüksek rütbeli subay, belki daha fazlası görevlerinden, rütbelerinden oldular. Türkiye hala bu hazin maceranın sonunu bekliyor. Dik duranlar medyadan tasfiye edildiler, işsiz kaldılar. Omurgaları gevşekler iktidarda baş tacı oldular.

Ancak zindanda bile dik duruşu devam ettirmek kolay iş değildir. Bunu yaşayanlar bilir. Kimse inanmadı ki; bir 13 Aralık günü dik duran bir adam: Doğu Perinçek. Zulümhane arkadaşlarıyla birlikte 5 yıl içinde yüz binlerce kişiyi “adalet, hukuk” diye Silivri zindanının kapısına dayayacak ilke ve sabırla mücadelenin erdemini kanıtlayacak.

Tarafçılara gelince, onlar dik duruşun erdemini değil, şu anda dönekliğin acısını yaşıyorlar. Hani “bu vatan kadın memelerinden daha kutsal değildi!“ Bir zamanlar övdükleri adama en ağır şekilde küfür ediyorlar. Ne için? Belki de misyon bittiği için.

Sizce hangisi iyi? Erdemli parasız olmak mı yoksa paşazade torunu olup, değişen sürece uymak uğruna kendi ordusuna düşman, vebali ağır acı çekmek mi?