Dilbilimden Doğal Dil İşlemeye

Günümüzün popüler araştırma konularından biri olan Doğal Dil İşleme tekniği özellikle sohbet robotu uygulamaları ile kullanım alanlarını arttırmaktadır.

Karşınızda bir insan uzman olmasa da soracağınız sorulara mantıklı ve tutarlı cevaplar üreten bir yapay zekâ uygulamasının olacağını bilmek şaşırtıcı bir durum. Bu sistemler şimdilik bir bilgisayar kasasından insanlara hizmet ediyor ama öyle sanıyorum ki yakın bir gelecekte insansı robotların üretken yapay zekâ sistemleriyle donatılacağı tahminden öte bir gerçekliktir. Komutların bilgisayar ya da dokunmatik klavyeleriyle yapılacağını da düşünmeyelim; insanlar arasındaki iletişim neyse onu kullanan yapay zekâ modelleri ile sesli diyaloğa dayalı dil tabanlı sistemlerin öne çıkacağını da söyleyebiliriz.

SAVAŞIN İÇİNDE DOĞAN BİLİM

Modern(?) tarihe göre Dünya savaşlarının ikinci perdesinin açıldığı şartlarda özellikle Rusya’yı hedef alan batı emperyalizmi, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB)’nin bilimsel çalışmalarını ele geçirmeye yoğunlaşmıştı. Öte yandan savaş hileleri üretmek için gerekli olan bilgi, enformasyon ya da istihbaratın elde edilmesi için Kriptoloji-Kriptografi teknikleri alanlarında çalışmalar sürmekteydi. Ruslardan elde edilen şifrelenmiş bilgilerin çözülmesi için dilbilimcilerin de aralarında olduğu ekipler harıl harıl çalışmaktaydılar.

Kaynaklara göre, Rockefeller Vakfı’ndan Warren Weaver’in 1946’da Bilgisayar Bilimi alanlarında çalışan askeri ve sivil kurumlara gönderdiği bir memorandum ya da muhtıra ile kriptoloji için üretilen sistemlerin aynı zamanda bir çeviri makinası olarak kullanılması öneriliyordu. 1936 yılında Alan Turing’in soyut hesaplama teorisiyle ortaya koyduğu Turing Makinası 1941 yılında Almanlar tarafından Z3 ismiyle fiziki olarak hayat bulmuştu bile.

4 Ekim 1957 yılında insanlığın gökyüzündeki uzaklara ulaşma isteğinin başarılı ilk denemesi olan Sputnik uydusu uzaya gönderilmişti. Sovyetlerin başarılı bilimsel deneyleri batılı rakiplerini tedirgin etmeye başlamıştı. Ruslar öndeydi; “ne yapıyor bu adamlar nasıl öğreneceğiz? “, “laboratuvarlardaki işimizi gücümüzü bırakıp Rusça çeviri mi yapacağız?” diye söylenenlerin sayısı batı akademilerinde giderek artıyordu. Şartlar bugünkü gibi değildi. Rusça bilen çevirmenlerin azlığı, çeviri yapılacak belge sayısının fazla olması ve belgelerde özel uzmanlık gerektiren bilgilerin olması çözüm arayan sorunların başında geliyordu.

ÇEVİRİ MAKİNALARI ÜLKELERİN DİKKATİNİ ÇEKTİ

1954'te Georgetown Üniversitesi ve IBM, Rusça'dan İngilizce'ye çeviri için başarılı bir deney yapıldığını duyurdu. Başlangıç düzeyindeki bu deney yalnızca 251 kelimeden oluşan bir kelime dağarcığı (veri seti) ve altı sözdizimi kuralı içeren dar bir metin aralığı içinde yapılan küçük çaplı bir çalışmaydı ancak başarısı Sovyet liderliğini bir bilgisayar çevirisi programı başlatmaya sevk etti. Britanya'da bilgisayar çevirisi çalışmaları 1955'te Cambridge Üniversitesi'nde başladı ve Fransa'da Grenoble Üniversitesi'nde bilgisayar çevirisi araştırma programı kuruldu. Japonya'da program 1955'te Kyushu Üniversitesi'nde kuruldu.

1965 yılında Georgetown Üniversitesi'nde geliştirilen Rusça-İngilizce çeviri sistemi, New York-Rome şehrindeki Amerikan Hava Savunma Merkezine devredilerek Rus bilimsel materyalini tercüme etmek için kullanıldı. Çıktısı, tüm bilgisayar çevirileri gibi sonradan düzenleme gerektiriyordu ancak insan çevirmenlere ilk taslağı vererek zaman kazandırdı. Yazma işleminin tamamını yapmak zorunda değillerdi. Sistem sadece kelime çeviriyordu. Kelimeleri cümle anlamı için uygun çekimlerle ve dizilimlerle kurgulamak için uzman kişiler gerekiyordu.

ÇEVİRİDEN FAZLASINA İHTİYAÇ DUYULUYOR

Savaşan ülkelerin başarı için bilimsel çabanın ortaya koyduğu olanakları sonuna kadar kullanmaktadırlar. Bunun bir örneği olarak dil çeviri makinalarının gelişimini verebiliriz. Makine çevirisi yerini daha kapsamlı ve daha derin bir ağ modeline sahip olan Doğal Dil İşleme tekniğine bıraktı. Bugün öne çıkan yapay zekâ dil modelleri ise Üretken Yapay Zekâ ve Konuşma Tabanlı Yapay Zekâ teknikleridir.

Üretken Yapay Zekâ ve Doğal Dil İşleme teknolojisi çeviri gibi tek amaçlı işlerle sınırlı kalmadı. İnsanın günlük yaşantısındaki karmaşık sistemleri öğrenerek, bizim “çözüm” diye adlandıracağımız çıktılar üretme yeteneğine sahip teknolojilere sahipler artık.

İzleyenler hatırlayacaktır, Uzay Yolu (Star Trek, 1966) sinema filmi serisinde “kompüter” ile yapılan soru-cevap diyaloğu hafızalara kazınmıştır. Sonsuz uzayda yol alan bir uzay gemisi için rota çizerken karşılaşılabilecek sorunları hesaplayan, görüntülü sesli hologramlarla yanıtlar üreten bir sistem, “Derin Öğrenen” bir yardımcı araç.

Savaşan bir ordunun komuta merkezi en önemli askeri alandır. Ordu komutanları ve kurmayları, taktik ve stratejiyi uygulamak için ilgili Ordu ve ortak doktrini ve benzer durumlarla karşılaşan komutanların deneyimlerinden yararlanmak için öğrenilen dersleri hızlı bir şekilde bulma yeteneğine ihtiyaç duyacaktır. Bu organize bilgi üretme görevini kaç asker, kaç uzman, kaç saate, hangi doğrulukta sağlayabilir? Radar raporlarını, İHA görüntülerini, askeri istihbaratları, hava durumunu, mühimmat düzeylerini, insan kaynağını, mali raporları ve daha binlerce farklı veri kümelerini aynı anda işleyecek bir karar destek sistemi kurmak orduların gündemindedir. Hatta bu sisteme bilinenden önce sahip olan ordular olduğunu düşünebiliriz.

BİLİMİN YÖNÜ, İNSANLIĞIN EYLEMİ

Bu yazımızda dil modellerinin yapay zekâ düzleminde katettiği yolu aktardık. İnsanlığın önünde gerçekten olağanüstü devrimsel dönüşümler görünüyor. Neoliberalizm bu gidişatı yönetecek derinliğe sahip bir yaşam sistemi değil. Yüzeysel bir sistem, ümitsiz bir sistem, bunalımlara gebe bir sistem.

Bilimsel sosyalistlerin insanlık sahnesindeki büyük görevi omuzlara yükleniyor. Önümüzdeki büyük fırtınada yeni toplumu, yeni insanı karaya nasıl yanaştıracağız? Bütün yollar dönüp dolaşıp buraya çıkıyor. Sosyalistler yapay zekâ modellerine daha fazla kafa yoracaklar. Emeğin özgürlüğü için başka önerileri var mı?

Emperyalizmin sürekli kazanacağı bir “oyun teorisine” karşı vereceğimiz “devrimci cevaplar” için devletin “hazır ve de nazır” olmasını bekliyoruz.