Dış politika ciddi bir iştir -(TAMAMI)
Başbakan ve onun Hariciye Nazırı, derinliği kendinden menkul Davutoğlu Suriye konusunda neler söylüyorlardı neler.
Esad gitti gidiyor, sayılı günleri var. Üç beş gün sonra devrilecek seçimle veya seçimsiz Esadsız, Baas’sız bir iktidar kurulacak gibi....
Bunun bir ham hayal olduğu, Tayyip bey, Davutoğlu birlikteliğinin Suudi Arabistan ve Katar çizgisindeki Suriye Politikasının, bırakın Rusya ve İran ile örtüşmeyi, Esad sonrası için ABD’nin istekleriyle bile örtüşmediği ortaya çıktı.
Bizimkilerin Esad sonrası beklenti ve arzuları, Sünni bir yönetim altında azınlık haklarının güvence altına alındığı bir düzendi.
ABD ise, söylemde Kürtler dahil hiçbir etnik, dinsel veya mezhepsel grubu dışlamayan daha çoğulcu, ama asıl olan özerk Kürt bölgesinin oluşmasını sağlayacak bir yapının oluşturulmasını istiyor.
Baktığınız zaman Türkiye ile ABD arasında ciddi bir görüş farkı olduğu ortaya çıkıyor.
Düşünemeyen Tayyip Erdoğan
ABD için İsrail ne kadar önemli ise Rusya için de Suriye’nin o kadar önemli olduğunu düşünemeyen Tayyip Erdoğan ve Hariciye Nazırı, İran Devlet Başkanı Ahmedinejad’ın önerisi üstüne İran ile konuşabileceklerini, bu görüşmelere, Rusya ve Mısır’ın da katılabileceğini söylemeye başladılar.
Bu dahi dünyayı hiç tanımadıklarını, diplomasiyi bilmediklerini ortaya koyuyor. BM Güvenlik Konseyi üyesi Rusya niye bizimle gerçek bir müzakereye otursun. Böyle bir müzakere ihtiyacı duyarsa bunu ABD ile yapar. Çünkü Tayyip Erdoğan ve Davutoğlu’nun onun sözünden çıkamayacaklarını bilir. Onun için de bu konuda Türkiye ile derinliğine bir müzakere yapmaz.
İran’ın ise diplomasiyi, hedefsiz müzakereleri kendi yararına zaman kazanmak için kullandığı, olayları soğutmaya çalıştığı bilinen bir gerçektir.
Rusya ve İran’la Suriye konusunu konuşmaya başlamayı kabul etmek, artık Tayyip Erdoğan’ın da Davutoğlu’nun da Suriye politikasında değişiklik yapmak zorunda olduklarını anladıklarını ortaya koymaktadır.
Rusya ve İran’ın ve özellikle de Rusya’nın, Esad’ın devrilip Baas rejiminin Suriye’nin omurgası olmaktan çıkmasını kabul edeceğini hayal bile etmek mümkün değildir.
Türkiye bu gerçek karşısında Suriye’de Esad’ın yani Baas rejiminin yıkılacağı tezinden vaz geçmiş ki, bu konuyu Rusya ve İran ile konuşmayı kabul etmiştir.
Aslında hükümetin bu kabul noktasına gelmesinin sebebi, kendisini Suriye bataklığına itenlerin arkasından durmayıp onu yapayalnız bırakmasıdır.
Zira; daha bundan bir ay önce Davutoğlu, yüz bin mültecinin kritik eşik olduğunu, bunun aşılması halinde eşik aşılırsa, güvenlik koridoru dahil, çeşitli önlemlerin alınabileceğini açıklamıştı
Devlet bu eşiğin aşıldığını daha beş altı gün evvel resmen kendisi açıkladı.
Hani o alınabilecek, güvenlik koridoru dahil önlemler nerde?
Nerde olacak yine burada.
Daha fazla mülteci için hazırlık yapmak.
Bu yüzbin kişi, tabii sadece geçici sığınmacı statüsüyle gelenler, ya bir de o batı basınına göre pasaportuyla yasal yollardan gelip Hatay, Gaziantep, Kilis gibi şehirlerimize yerleşip ekonomiyi alt üst eden kırkbin kişi.
Omurgalı dış politika gerek
Türkiye böyle güvenlik tedbirleri alabilecek durumda değil. Bunu yapmak için kişilikli, omurgalı dış politika yürütmek gerekir. Önce halkından bir şey saklamayacaksın, ona gerçekleri söyleyeceksin.
BM ve NATO kararlarıyla, hükümetin ve bir kısım medyanın yazdığı gibi, Türkiye’ye büyük destek falan vermediğini itiraf edeceksin.
BM Güvenlik Konseyi bir karar (resolutıon) almadı. Bir “Başkanlık açıklaması” da yayınlamayarak, kurumsal olarak kendini bağlayacak bir adım atmadı.
Peki ne yaptı?
4 Ekim günü bir basın toplantısı yaparak, Güvenlik Konseyi’ni bağlamayan çok zayıf bir adım attı ve taraflara, yani Türkiye dahil herkese “itidal” çağrısında bulundu.
NATO’nun açıklaması da aynı mahiyette, Türkiye’ye bir silahlı saldırı olduğunu söylemeden, 5. maddeyi yani silahlı yardım yapacağını söylemeden ve hatta ima bile etmeden geçiştiriyor.
Tabii böyle yapayalnız kalınca frene basıp viraj alırsın.
Dış politika çok ciddi bir iştir, Tayyip bey veya Davutoğlu’nun bilgi birikimiyle götürülebilecek bir iş değildir, asarız keseriz diyerek yapılmaz.
Kıbrıs harekatı sırasındaki CHP iktidarının yaptığı gibi, yapıyorum der ve yaparsın. Omurgalı olursun.