Divan’a gelen şiirler

Behçet Necatigil, modern şiirimizin en yenilikçi olduğu kadar, gelenekle köklü bağlarını hiç koparmamış şairidir. Bu belki de yapısı gereği her türlü biçimciliği içselleştirmiş olan divan şiirinin modern biçimciliği körükleyici yetiye sahip oluşundan geliyordu. Gerçekten de hem söz sanatları hem sesin şiirdeki iktidarı divan geleneğinde biçimin baskın oluşuna yol açar. Ne ki anlamın hiç de yedekte kalmadığı, dahası biçimi çözdüğünüz zaman kabuğun altında saklı inci gibi göz alıcı bir derinlik yüklendiği, biçimle kaynaştığı dizeler hiç de az değildir. Unutulmaz beyitlere adını koymuş, divandan moderne kapı aralamış Şeyh Galip’in şu dizeleri güçlü örneklerdendir:

İkrârımıza ser veririz ahde kavîyiz

Biz şâh-ı velâyet kuluyuz hem Alevîyiz

Beyitteki ses zenginliği ve tekrarlar, anlamın gücünü pekiştiriyor, içeriği daha bir vurguluyor: Şair dizeleriyle bizi toplumdaki inanç farklılıklarına gönderirken, son tartışmaların içine bütün tarihi boca ediyor.

ANLAMCA DERİNLİK VE YENİLİK

Divan şiirinde gerçeklik saygısı ve pervasızlık da az buz değildir; sultanların baş övgücüsü olarak öğretilen Bâkî’nin Hitler’e taş çıkartan kitap düşmanlığı üstüne şu saptamasına bakar mısınız?:

Âteş-i şu’le-i şemşîr-i cihân-tâbında

Küfr-i ilhat kütüphanesin etti sûzan

Kanûnî döneminde softalarınkinden farklı düşünüş ve inançlara aman verilmeyip halkın Müslüman kesimi “yüzde 99’dan aman 98’e düşmesin için” koca bir kütüphanenin yakılışını bütün hakikatiyle görüyor musunuz nasıl da yansıtıyor Bâkî...

Yobazlığın her türlüsüne gözü kara bir tutumla karşı çıkan Şeyhülislam Yahya, Cumhuriyet’in kurucularına iki ayyaş gözüyle bakan takiyyeci tavrı çırçıplak sergiliyor:

Mescidde riyâ-pîşeler etsin ko riyâyı

Meyhâneye gel kim ne riyâ var ne mürâî

Şiirlerinde Avnî mahlâsını kullanan Fatih Sultan Mehmet, softalara benzemezliğini açıklarken sanki bugünlere seslenmiş: Bilmem ey kâfir-i bî-din ne kaçarsın benden / Ben senin anladığın gibi müselmân değilim.

Divan şiirinin kalıp söyleyişlerden beriye geçemediğini söyleyenler, onun kalıplaşmış değerlere kafa tutuşta eriştiği güzelliği hep gözlerden saklamışlardır. Bir de Osmanlı’nın son dönemlerinden bir Lâedrî beyit var ki, memleketi altın diye ormanıyla pazarlayanları utandırır:

Sâbit vatanın her yeri bâzâr deyüverdik

Pâdşeh dedi küffâra bu tüccar deyü verdik

İçinde varolduğu ortama derin köklerle bağlı divan şiirinin gerçeklik duygusu, usta şairlerde ona vefa borcunu her fırsatta dile getirme isteğini hep diri tutmuştur.

DOST MECLİSLERİNDE

Necatigil’in “Dost Meclislerinde Kasideler” kitabı (YKY, Kasım 2019), divan şiirine vefanın son örneklerinden... Kitap, şair buluşmalarından izlerin divana geldiği şiirlerden oluşuyor. Kitapta, Demirtaş Ceyhun’un Edebiyat Cephesi’ni yönettiği yıllardan anılar üstüne Teşekküriye de var: Duyduk ki Demirtaş yeni bir armağan almış / Fırsat bilüben bu gece ıslatmaya geldik.

Ceyhun’un Apartman adlı kitabıyla aldığı 1975 TDK Öykü Ödülü için Bebek’teki evinde verdiği yemeğin konukları arasında Necatigil’in yanı sıra İlhan Berk, Rauf Mutluay ve Fethi Naci de bulunmuşlar...

Cemal Süreya, divan şiirinin modern şiirimiz için uğrak niteliğini Uçurumda Açan şiirinde yüreğe sokulu gül acısıyla duyumsatır:

Divan Nâzım Hikmet İkinci Yeni

Kaç gündür adını düşünüyorum

Ne demiş uçurumda açan çiçek

Yurdumsun ey uçurum

Sözü, divan şiirinin büyük ustalarından Bâkî’nin Bektaşilere pelesenk olan dizeleriyle bağlayalım:

Bâkî yine mey içmeğe and içti demişler

Dîvâne midir bâde dururken içe andı

Not: “Yurdumsun ey uçurum” yazını keşke Ceyhun Atuf Kansu’nun şu dizeleriyle bitirseydin, demiş Samim Şişmanoğlu ta Avusturya’dan. Peki öyle olsun! Yurt sevgisi zaman ve yer darlığı tanımaz: “Bağımsızlık Bilinci yediveren bağımsızlık gülüdür gerçekten, / Soldu sanırsınız solmaz, öldü dersiniz ölmez, / En çorak topraklarda bile yediveren gülleri gibi açar gelişir, / Kendi boyutlarını aşar, bu bağımsızlık çiçekleri, / Bu çiçekler halkla açar, işçilerle köylülerle büyür...”