Diyanet İşleri Başkanı’nın muamma sözleri -(TAMAMI)

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, İstanbul’da “Gelenekten Geleceğe Avrasya’nın İslam Ufku” ana teması üzerine düzenlenen 8. Avrasya İslam Şurası’nda yaptığı konuşmada, İslam dünyasında bugün yaşanan sıkıntılara dikkat çekerek şöyle konuşmuş:

“Fetret günleri geride kalmıştır. Fetret günlerinden kalma kargaşalardan, o günlerden kalma tartışmalardan hızla uzaklaşmamız gerekir. Tarihte büyük bir heyecanla müesseseleştirdiğimiz, kurumsallaştırdığımız yapılara yeniden hayat vermek zorundayız. Bu vesile ile Avrasya coğrafyasında tarih boyunca egemen olan kadim bilgi ve hikmeti yeniden ihya için İstanbul’da bir Uluslararası İslam Üniversitesi’nin kurulmasını elzem gördüğümü ve bunu şura üyelerimizin yıllardır her fırsatta dile getirdiğini belirtmek isterim” demiş. (Yeni Şafak, 20.11.2012)

Kim demiş bunu?

Türkiye’nin herhangi bir yerinde bir caminin imam ve müezzinine söz geçiremeyen Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB)’nın başkanı demiş.

Fetret’in birkaç anlamı var: İki dönem, iki saltanat arasındaki boşluk; uyuşukluk, zayıflık, otoritesizlik, belirsizlik... Yani fetret dönemi iyi bir dönem değil. DİB Başkanı’nın dediğine göre İslam’da, İslam memleketlerinde boşluk, uyuşukluk, belirsizlik, otoritesizlik, “şapşallık” günleri sona ermiş. Ne olmuş, neler olmuş da sona ermiş, belli değil. Kendisi ve seslendiği zevat biliyor bunun derin anlamını. Siyasal anlamda mı, dinsel anlamda mı, toplumsal anlamda mı, ekonomik anlamda mı sona ermiş fetret dönemi? “Fetret” günleri boş günler ama İslam dünyasının günleri sefaletle, düşkünlükle, kargaşa ile ağzına kadar dolu. Endonezya’dan Fas’a, Bengaldeş’ten Yemen’e, Suudi Arabistan’dan Sudan’a dünyada (yanlış saymadımsa) 62 bağımsız Müslüman devlet var. (Türkiye laik bir cumhuriyet olduğu için bu 62 devlet arasına katmadım). Türkiye’dekiler de aralarında olmak üzere bütün dünyada 1 milyar 571 milyon 198 bin Müslüman yaşıyor.

Elinizi vicdanınıza koyun: Bu 62+1 devletin evrensel ve uluslararası ağırlığı ne? Bir buçuk milyar müslümanın dünyadaki ağırlığı ne?

Hindistan’da yaşayan Hindular, Budistler, Çin’de yaşayan Budistler, Japonya’da yaşayan Şintoistler, ayrı ayrı, siyasal bakımdan Müslümanlardan çok daha ağır. Ekonomi bakımından çok daha üretken. Bilim ve araştırmada fersah fersah ileri. Çin’i bir yana bırakalım, karşılaştırmada, Japonya ve Hindistan demokrasilerine zor kusun bulunur. Çin’deki demokrasi bile Müslüman ülkelerin çoğundan çok daha iyi.

Eskinin ihyası

Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin Diyanet İşleri Başkanlığı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, “Tarihte büyük bir heyecanla müesseseleştirdiğimiz, kurumsallaştırdığımız yapılara yeniden hayat vermek zorundayız” buyuruyor.

Müslümanların tarih boyunca kurumsallaştırdığı yapılar neler? Bu yapılar kurumsallıklarını nerede ve neden yitirmiş? Hepsi muamma!

Bu kurumsal yapılar eskidiği, miadı dolduğu için mi yıkıldı? Yoksa, bunları bu kurumsal yapıların gerekliliğine, yararlılığına inanmayanlar tarafından mı yıkıldı? Kaçak laflar bunlar!

İslam dünyası toptan ve ortaklaşa Halife’sini yitirdi. Bu kurumu Türkiye Cumhuriyeti 1924 yılında sona erdirdi. Ama dünyanın geriye kalan Müslümanları bir araya gelip kendisine bir Halife seçemedi, Halife kurumunu sürdüremedi. Demek ki buna gücü yetmedi!

Başka? Müslüman ülkelerin çoğunda şu ya da bu oranda İslam hukuku egemen; çoğunda kayıtsız şartsız egemen olan Millet değil. Örneğin Mısır’da, Suudi Arabistan’da hangi kurumsal yapıya yeniden hayat vermek gerekiyor? Fas, Cezayir, Tunus ve Libya’da? Eski Mısır anayasasında bu ülkenin bir İslam devleti olduğu ve yasaların İslam şeriatına aykırı olamayacağı yazılıydı, yeni anayasada da kalacak bu hükümler!

Başkan Türkiye’yi işaret ediyor

Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin Diyanet İşleri Başkanlığı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, “Tarihte büyük bir heyecanla müesseseleştirdiğimiz, kurumsallaştırdığımız yapılara yeniden hayat vermek zorundayız” derken, galiba Türkiye’yi işaret ediyor.

DİB Başkanı kusura bakmasın, muammayla konuşmasaydı, “kurumsallaşmış yapı” demeseydi, bizim aklımıza, Cumhuriyet’in kaldırdığı Osmanlı saltanatı, Hilafet, Şeriye Vekaleti ve mahkemeleri, kapattığı mahalle mektepleri, medreseler, tarikatlar, tekke ve zaviyeler, yaptığı devrimler aklımıza gelmezdi. Ama geldi. Fetret dönemi, 1923 ile 2002 yılları arasındaydı ve fetret günleri artık 2012’de geride kalmıştır.

Doğru bir saptama! Ama DİB Başkanı itiraz edip, kendisinin “önüne geçilmesi gereken sevgisizlik, dışlama ve tahammülsüzlük”ten söz ettiğini ileri sürebilir. Bir de “Yabancı kaynaklı nevzuhur dini hareketler”in büyük tehlikesinden söz ediyor. Bu yabancı kaynaklı ve tehlikeli hareketler “yeni” olduğuna göre kurumsallaşacak yapılar arasında yer alamaz.

Çağımızın Kerbelası Gazze

Ancak, DİB Başkanı’nın Kerbela ile Gazze arasında ilişki kurduğunu okuyunca, adamın muamma sözlerini yorumlamaktan vazgeçtim. Kerbela’da Müslüman müslümanı kesmişti. Gazze’de Müslümanların yardımından yoksun kalan Müslümanlar söz konusu!

Müslümanları çağlarına uyumlu hale getirecek önemler, olanakları araştıracaklarına, adamlar oturmuşlar, geçmişi nasıl canlandırırız diye selefî martavallar anlatıyorlar.

Ve bunun için İstanbul’da İslam Üniversitesi kuracaklarmış. Bu kafayla, bir tane değil 101 tane İslam üniversitesi kursanız, gülünç olmaktan kurtulamazsınız!

Diyanet İşleri Başkanı ihya edilecek müesseselerin adını verdi de Yeni Şafak yazmadı ise, bunun sorumluluğu dini bütün gazeteye aittir!