Diziler rantı değil emeği anlatmalı

Ürettiğinden para kazanamayan, üretmekte zorluk çeken üreticiler ve gıda enflasyonu altında ezilen tüketicilerin aklında hep aynı soru: Ak Parti tarımda ne yapmaya çalışıyor? Çünkü tarım politikaları ile ilgili söylenenlerle sahada karşılaşılanlar çok farklı. Hükümetin söylemine göre çiftçi ağa-paşa fakat gerçek hayatta maraba, tüccara/aracıya çalışan modern köle durumunda. Üretim ve üretici düşmanı olan neoliberal sistemde üretici çiftçiyi kendi haline bırakma eğiliminde olan Ak Parti, kazın ayağının öyle olmadığını yaşayarak anlıyor ne yazık ki. Tıpkı 15 Temmuz’dan sonra ABD’den uzaklaşarak Asya’da Rusya, Çin, İran gibi tarihsel, kültürel, coğrafi, ekonomik bağları olan ülkelerle iş birliğine yönelmesi gibi tarımsal politikalarda da kamucu adımların gerekliliğini, olumsuz deneyimlerden sonra anlıyor. Hayatın pratiği Ak Parti’yi tercihlerini değiştirmeye zorluyor. Dünyada eğer çiftçi üretsin, ürettiğinden para kazansın, tarımın sürdürülebilirliği olsun, ülkenin gıda güvenliği sağlansın istiyorsanız kamuculuğu elden bırakmayacaksınız. Kamuculukta çok daha radikal adımlar atılması olasıdır. Uzun süredir üzerinde konuşulan “işlenmeyen tarımsal arazilerin üretime katılması” konusu da bu radikal adımlardan biridir. Nitekim hükümet geçtiğimiz haftalarda 2 yıl işlenmeyen tarımsal arazilerin kiralanması ile ilgili kanunu yürürlüğe koydu. Söz konusu gıda güvenliği olunca Devlet bu tür adımları atar, atmalıdır. Savaş zamanında Tekâlif-i Milliye ile halkın elindeki yiyeceğin ve giyeceğin sonra geri ödenmek şartıyla %40’ı nasıl alındıysa bugün bunun gibi adımların atılması da gayet normaldir. Devlet, ülkenin güvenliği için gerekirse mülkiyet ilişkilerine bile müdahale edebilir.

TOPLULAŞTIRMA

Bu “kiralama” konusunda asıl kendimize sormamız gereken soru ise şudur: “Bu topraklar neden işlenmeden, üretime katılmadan boş kalmaktadır?” Topraklarımızın işlenmemesi ve boş kalmasına sebep olan etmenleri ortadan kaldırmadan başkalarına kiraya vermek, tarımın büyük sorunlarını ortadan kaldırmaz maalesef. Halk arasında dillendirilen “bu topraklar şirketlere, para babalarına, yandaşlara kiraya verilecek” iddiası da çok yerinde bir söylem değil. Susuz, parçalı bu toprakların, bu yüksek girdi maliyetleri ile zaten hiç kimse için üretim anlamında cazibesi bulunmamaktadır. Büyük sermaye sahibi üreticiler, yıllardır tek parça büyük tarımsal arazi bulamadıkları için yurtdışında tarımsal faaliyet sürdürmektedir. Burada “toplulaştırma” konusu da halledilmesi gereken meselelerden biri olarak önümüzde durmaktadır. Toplulaştırma ile tek parça haline getirilmiş büyük tarımsal arazilerde sulu tarıma geçmeden, örgütlü bir çiftçi yaratmadan, girdi maliyetlerini azaltmadan bu “2 yıl işlenmeyen toprakların kiralanması” işi niyeti iyi ama akıbeti pek olumlu olmayacak bir girişim gibi duruyor.

YENİ DESTEKLEME MODELİ

3 yıllık olarak açıklanan bitkisel üretim desteğinden ÇKS’ye kayıtlı tüm üreticiler faydalanacak. Üretim maliyetine göre kategorilerine ayrılan her bir ürün için destek katsayısı, 2025 yılı için destek katsayı değeri dekar başına 244 TL olarak belirlenmiş. Temel, planlı üretim ve üretimi geliştirme destekleme tutarı, destek katsayı değeriyle destek katsayısının çarpımı sonucu elde ediliyor. 2026 ve 2027 yıllarında 2025 yılı için dekar başına 244 TL olan destek katsayı değeri güncellenecek. Temel destekle tüm ürünlerde mazot maliyetinin yüzde 50'si ve gübre maliyetinin yüzde 25'i karşılanacak. Planlama kapsamındaki ürünleri havzasında üreten çiftçilere, temel desteğe ilave destek ödemesi yapılacak. Bu üreticilerin mazot maliyetinin yüzde 100'ü ve gübre maliyetinin yüzde 50'si karşılanacak. Yani kısaca yeni destekleme modeli, planlı tarıma geçişte önemli bir adım gibi duruyor. Yıllardır tarımda kanayan bir yara olan “plansızlık” böylece halledilecek gibi görünüyor. Bakalım uygulamada işler nasıl gidecek, evde yapılan hesap pazara uyacak mı? Tarımsal arazilerin kiralanması konusunda da söylediğimiz gibi tarımın köklü sorunlarının çözülmesi, planlı tarım yolunda verilecek desteklemelerin de faydalı olmasının ön koşulu olacaktır.

ÇİFTÇİ EYLEMLERİ

Geçtiğimiz haftalarda Türkiye’de de Avrupa ülkelerinde olduğu gibi çiftçi eylemleri vardı. Traktörlerle yollar kapatılmaya, tarımsal ürünler yollara dökülmeye çalışıldı. Çiftçilerimizin bu haklı eylemlerini bütün benliğimle destekliyorum. Bıçağın kemiğe dayandığı bir durumda seslerini duyurmaya, yanlış olan bazı şeyleri hükümete anlatmaya ve kamuoyu yaratmaya çalışıyorlar. Ama bu eylemlerde yerine oturmayan bazı şeyler var benim için. Bu eylemler geçen senelerde de yapılabilirdi. Geçtiğimiz dönemde de tarımın durumu kötüydü, plansızlıktan ürünler tarlada, bahçede kalıyordu, örgütsüz çiftçi yine piyasada tüccar, aracı, büyük marketler tarafından sömürülüyordu, yüksek girdi maliyetleri üretmeyi zorlaştırıyordu. Fakat bu sene ne oldu biliyor musunuz? Bu sene CHP’nin başı çektiği “erken seçim talep eden” muhalefet, çiftçinin bu durumunu kendi lehine kullanmaya çalıştı. Çiftçinin haklı taleplerini iktidarı sıkıştırmanın bir yolu olarak gördü. Tabii ki muhalefet iktidarı sıkıştıracak fakat bu konuda olduğu gibi her konuda da eleştirilerinin arkasından halka çözüm önerilerini sunacak. İktidarın yürüdüğü aynı yanlış yolda yürüyecek olan bir muhalefet sadece boş vaatlerle halkı kandırmamalıdır. Gaziantep’te düzenlenen fıstık mitinginde CHP Genel Başkanı Özgür Özel kürsüye gelmeden önce bir TV muhabiri bir CHP Milletvekili ile röportaj yaptı. Milletvekili dedi ki; “Bizim tarımla ilgili politikalarımız, planlarımız hazır ama paylaşmıyoruz çünkü paylaşırsak iktidar bizi taklit eder, fikirlerimizi çalar onlar yapar!” Bu ifade CHP’nin de bir Tarım Politikası olmadığının kanıtıdır. Ha eğer bir plan var da paylaşmıyorsa o da büyük bir gaflettir. Devlet, millet için değil kendisi için siyaset yapmak demektir. Kısaca sistem partilerinin tarım için planları hep aynı neoliberal sistem içindedir. Tarımın sorunlarını çözebilecek kamucu adımlar sadece bu bitmiş tükenmiş sistemin dışındaki Vatan Partisi tarafından hayata geçirilebilir.

TARIMDA GENÇLER

Tarımda gençleri tutmak ve onları tarımsal üretime yönlendirmenin yolunun öncelikle tarımın sorunlarını çözmekten geçtiğini defalarca yazdık söyledik. Mevcut çiftçilerin sorunlarını çözmeden, onlara güzel bir hayat sunmadan, yeni genç çiftçileri üretimin içine sokmak imkânsız. Ben bu konuda başka bir yaklaşımı daha ortaya koymak istiyorum. Sosyal medyanın, televizyonun, sinema ve dizilerin gücünü burada kullanabiliriz. Son yıllarda haberlere yansıyan, çevremizde gözümüze takılan ne kadar mafya özentisi genç var! Özellikle dizilerle gençlere sunulan bu “çalışmadan, emeksiz geçinen, silah belde, lüks araba altta” tarzında yaşam tarzı gençlerimizi nasıl da bu yaşam tarzına özendirerek zehirliyor! Buna bir de batıdan zorla dayatılan LGBT zehrini de katarsak gençlerin tarıma, üretime, çalışmaya yönlenmemesine şaşmamak gerekir. Batı emperyalizmi acaba neden eşcinselliği yüceltirken, bu eşcinsel derneklerine milyonlarca dolar fon aktarırken başka yaşam tarzlarına ilgisiz kalıyor? Mesela neden İşçi, Çiftçi, Köylü örgütlerine para akıtmıyor. Çünkü batı bizim üretmemizi ve üreterek büyümemizi istemiyor aksine bölünerek, ayrışarak, yozlaşarak, sapkınlaşarak kirlenmemizi ve tükenmemizi istiyor. Türkiye’de acilen bu mafya, ağa, burjuva yaşantısını özendiren diziler kaldırılıp çiftçiliği, kırsal hayatı, üretmeyi, koyun gütmeyi, inek sağmayı, tarla sürmeyi, meyve toplamayı anlatan diziler ve filmler yapılmalıdır. Gençlerimize tarımı, emeğin kutsallığını anlatmalı, rantla, vurgunla, rüşvetle değil emekle, alın teriyle yaşamanın güzelliğini öğretmeliyiz. Bunu yaparsak Türkiye Tarımının geleceğini kurtarmada, gıda güvenliğini sağlamada önemli bir adımı atmış oluruz.