Doğadan Sanata Sesler

Türkiye'nin bitmeyen ve 2019 sonrası iyice artan ekonomik, sosyal ve psikolojik sorunlarıyla yüzleşirken, diğer tarafta Dünya'nın farklı yerlerinde insan, canlı, doğa katliamı sürerken, tepki göstermek dışında bir şey yapamayıp hayata devam ediyoruz. Bunca sorunun ortasında zorunlu çalışmalar dışında içimden bir şey yapmak gelmese de -ki Türkiye'de sanatsal çalışmalarımızı sunmak bile bir problem- sanat hakkında yazarak okuyucularımıza bir şeyler iletmeye çalışıyorum.

İki yıl önce Aydınlık’ta yayınlanan "Sanatsal ve Gürültü Ses Çevreleriyle İstanbul" yazımda, İstanbul'un "ses çevresi"ni ifade etmiştim. Bu yazımda da yine sesi bu defa daha geniş bir çerçevede ifade ettim.

DOĞADAKİ SESLER

Çeşitli sesleri her an çevremizde işitebiliriz. İşitemeyenler ise sesin varlığını başka deneyimleriyle hissedebilir. Ancak fizik tanımlamasında bir sesin oluşabilmesinde bir işitenin olması beklenilir. Buna göre, bir ağaç devrilip yere çarptığında çıkan sesi kimse işitmediyse o bir ses değildir. Ancak sosyal açıdan aynı değerlendirme olmayabilir. Çünkü ağacın devrilip yere çarpmasıyla sesin oluşacağı insanlarda bilgi olarak vardır.

Bu teknik bilgilerden sonra, doğadaki seslerden kastım, insan etkinliği dışında kendiliğinden ortaya çıkabilen seslerdir. İnsanların, hayvanların, gökyüzünün, rüzgârların, rüzgâr gücüyle birbirine çarpan bitkilerin, deniz dalgalarının vb. sesleridir. Bunları çoğaltabiliriz. Doğa seslerinin ötesinde, en fazla sesin insan etkinlikleri sonucunda olduğunu herkes anlayabilir.

İNSAN ETKİNLİĞİ VE SANAT SESLERİ

İnsan etkinliğine dayalı seslerden biri estetik amacı olmayan çevresel, diğeri estetik amacı olan sanatsal seslerdir. Estetik amacı olmayan sesler, insanların kullandığı her tür aracın sesiyle (vapur, tren, otomobil, çamaşır makinesi, cep telefonu vd.) insanların birbiriyle gündelik konuşmalarıdır.

İnsan etkinliği olup estetik amacı olan seslerden sanat alanında öne çıkanı, ilk örnekleri doğadan alınan ve müzik eseri yaratımının ana malzemesi olan (Do, Re, Mi...) seslerdir. Sonrasında aynı sesleri müzik eserlerinin canlı veya kayıttan seslendirilmesiyle işitiriz. Bu seslendirmelerde farklı çalgı ve insan sesleriyle farklı tınılar oluşur.

Çevremizde kimisi düşüncesizce bu estetik sesleri -kulaklıkla bile- başkalarını rahatsız edecek şekilde dinleyerek estetik olmaktan çıkarabilmektedir. Bu da işin -benim de çok rahatsız olduğum- sosyal tarafıdır.

Bir diğer estetik ses, tiyatro oyun sanatındadır. Yazılmış veya doğaçlama bir oyunun sahnede veya radyoda canlandırılıp seslendirilmesi ya da dublaj denilen film seslendirmeleri, sanatsal insan etkinliğidir. Bu aynı zamanda dil sanatlarının konuşma dalıyla ilgilidir. Ama bu estetik bir konuşma yani retoriktir. Bu yüzden konuşma yerine ‘seslendirme’ demek yapılanı ifade etmeye daha uygun bir sözcüktür.

Edebiyat olarak bilinen dil sanatları eserlerinde ses, yazılı ve sözlü olarak ortaya çıkar: Sabahattin Ali'nin Ses öyküsü, Kazuo İshiguro'nun Noktürnler öyküleri, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Huzur romanı ve Orhan Veli Kanık'ın “İstanbul'u Dinliyorum Gözlerim Kapalı” şiiri gibi çok sayıda yazı eseri, içerikleriyle doğrudan müzik, doğa ve çevre sesleriyle ilgilidir. Onları bireysel olarak okurken yazılan o sesleri hissedebiliriz ya da zaten nasıl bir şey olduğunu biliyoruzdur.

Bir de şiirler ve kitaplar dile uygun vurgularla seslendirildiğinde, başka bir etkiyle işitilen sese dönüşür. Böylece dil sanatlarında sesler, hem yazılı hem de sözlüdür.

Bu saydığımız müzik, sahne ve dil sanatlarında, farklı insan seslerinin seslendirmeye dayalı bilinçli ve estetik olarak kullanımı söz konusudur.

Resim, heykel ve mimaride ses yok mudur? Tabii ki ressamların çizim, boyama (fırçayla, sıçratarak, sprey boyayla, spatulayla vd.) sesleri, heykeltraşların yontma, kesme vb. sesleri, mimarların -bilgisayar öncesi- kalemle çizim sesleri ve estetik bir mimari yapının ağaç, taş, mermer vb. işçiliğinin sesleri, bu üç görsel sanat alanının -belki ilk planda estetik düşünülmeyecek- estetik eser yaratma sesleridir.

Bu görsel sanatların ilk örneklerinin taş, toprak ve bitki başta olmak üzere doğada bulunan hammaddelerle yapıldığını düşünürsek, o zamanlarda doğal bir çizim, yontma, oyma vb. sesleri olduğu ortaya çıkar.

Sanat alanlarında saydığım ses unsuru, içtenlikle bir sanat eseri yaratımı ve yorumuna dair estetik bir insan etkinliğinin sonucudur.

Son söz olarak işte tüm bu sesler, doğa, canlı ve cansız varlıklar, çevre, toplum ve kültür ilişkilerinin bazısı net bazısı da karmaşık sonuçlarıdır. Doğadan sanata sizler için hangi seslerin estetik olduğunu veya olmadığını bu yazıdan sonra düşünmenizi öneririm.