Doğu Akdeniz’de savaş senaryoları
Bu haftanın çarşamba günü Ulusal Kanal’da Sevgili dostumuz ve üstadımız rahmetli Amiral Soner Polat anısına düzenlenen “Doğu Akdeniz’de Savaş Senaryoları” özel programının (çalıştayının) konuğuydum. Programı izleme fırsatı bulamayanlar Ulusal Kanal’da yeniden seyredebilir, Aydınlık gazetesinde okuyabilir. Konuşmalar ağırlıklı olarak bir Türk-Yunan savaşı olasılığı üzerine yoğunlaştı. Kıbrıs adasının bu savaş senaryolarında işgal ettiği ehemmiyet ve adanın uluslararası konumlanmalar üzerindeki etkileri de değerlendirildi. Katılımcıların sayıca fazla olması ve yaşanan teknik arızalar sebebiyle konu hakkında detaylı bir değerlendirme yapamadık. Moderatör program boyunca konuşulan başlıkları sentezler, bir özet halinde bilgi sunar ve sorular yöneltir. Konudan uzaklaşanı münasip bir dille uyarır. Moderatör Arapçadır. MaDara-Tor, dara bugün halen Türkçemizde kullandığımız idare kelimesinin kökenidir. Boğayı idare eden, boğa terbiyecisi, boğayı ehlileştiren demektir. Müdür kelimesinin de kökeni olan moderatörün görevi boğaya müdürlük yapmak olarak başlamış olsa da zaman içinde tüm canlı varlıkları yöneten kişi manasına gelmiştir. Yukarıda arz ettiğimiz görevleri dışında, tartışmayı idare etme ve ortam alevlenince söndürme, sönük olunca da gerektiğinde pozitif kışkırtıcılık yapabilme veya aykırı sorular yöneltebilme sanatını da icra edebilmektir. Program çok geniş bir kesim tarafından seyredilmiş. Gelen yorumlara da binaen program müdürümüz (moderatörümüz) iyi yönetti. Programlarının daha verimli olması için daha iyi olmasını diliyoruz.
KKTC’Yİ TANITMA KUDRETİ
Programda Akdeniz’de güvenlik şemsiyesi oluşturmak için dostlarımızın sayısını arttırmanın önemine dikkat çektik. Ancak Akdeniz’de dostlarımızın sayısında bir artışın değil eksilmenin olduğunu tespit ettik. Sayın Erdoğan’ın 77. BM Genel Kurulunda yaptığı KKTC’yi tanıyın çağrısının yerinde olduğunu ancak bu tanınmanın sağlanabilmesi için hükümetin söylem ve eylemlerinin uygun olmadığını hatta bu çağrı ile çeliştiğinin altını çizdik. Kıbrıs Cumhuriyeti BM, Avrupa Birliği, ABD, İngiltere, İsrail ve dostları için Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyeti (GKRC) idaresidir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) onlar için illegal bir erktir. Türk ordusu adada işgalcidir. Türkiye’nin en yakın dostları ve müttefikleri arasında liste başı olan Azerbaycan bile KKTC’yi tanımamaktadır. Maruz kalacağı uluslararası baskı, ambargo, abluka ve olası daha büyük krizler sebebiyle Türkiye bile KKTC’yi resmi olarak ilhak edememektedir. Şartlar uygun olsaydı ve Ankara bu baskıları göğüsleyebilecek kudrette olsaydı adayı uzun zaman önce Türkiye’nin yeni bir vilayeti olarak egemenliğine alırdı. Dikkat ederseniz Halep, Musul, Kerkükve hatta Afrin, Cerablus ilhak edilmeli diyenler, bu illere Türk plaka numaraları verenler, aynı cüreti KKTC için gösterememektedir. Zira burada GKRC İngiltere, İsrail, ABD ve AB ile mücadele etme ve hatta savaşmayı göze alması mecburiyetindedir.
ADADA ASKER ŞART
Kıbrıs ve taksimde ABD’nin rolü üzerine doktorasını yapmış, Kıbrıs politikalarımızı resmi tarih anlatımı ve propagandalarından uzak derlemiş, Atina’daki CIA kontrollü faşist askeri cunta ile ABD memuru Ankara hükümetlerin, 1955-1974 Kıbrıs davasında Washington, Londra, Tel Aviv üçgeni stratejik çıkarlarına uygun konumlandıklarını belgelerle ortaya koymuş biri olarak, Türkiye, KKTC’nin tanınması, korunması ve savunulması içinadada asker bulundurmaya devam etmelidir diyorum.Ankara, KKTC’yi bağımsız ve egemen bir devlet olarak tanınması için yüksek mertebeden söylemde bulunmalı ve buna uygun eylem programını yürürlüğe koymalıdır. Adanın başta Yunan, İngiliz, ABD ve İsrail olmak üzere tüm yabancı askerlerden ve üslerinden arındırılması talep edilmelidir. Bu talep yerine gelinceye kadar KKTC ordusu adada en gelişmiş kara, hava ve deniz silahıyla güçlendirilmelidir. İki devletli çözüm ehveni şerdir ve mevcut koşullarda en uygun formüldür. Federasyon çözümleri asla kabul edilmemeli ve masada olmamalıdır. Zira bu şartlarda AB üyesi, İngiliz üsleri ile dolu, ABD ve İsrail’in cirit attığı tek devlet çatısı altında bir federasyon, Kıbrıs üzerinden Türkiye’nin, özellikle hedefte olan İskenderun Körfezi’nin her türlü saldırı, abluka ve ambargoya açık hale gelmesi ile özdeştir.
RUSYA’YA MEVCUT TAVIRLA KKTC TANITILAMAZ
KKTC, Rusya ile sadece ticaret yapalım zihniyeti ile tanınmaz. Ayrıca burada bile çok ciddi hatalar yapılmakta ve sıkıntılara sebebiyet verilmektedir. Yenilen hurmalar sebebiyle ABD’nin eline geçen birçok kozun Ankara üzerinde öcü kılıcı gibi sallanması Türkiye’yi birçok konuda sağlam durmasına engel teşkil etmektedir. Şahsi menfaatler milletin ve vatanın ulvi çıkarları ile üzerinde tutulduğu sürece de ne KKTC’nin tanınmasını sağlayabilir ne de vatanın bağımsızlığını koruyabiliriz. ABD yüksek mahkemesinin daha önce kabul edilmeyen Halkbank davasında temyize gitme hakkını kabul etmesi karşılığında MİR kartlarını iptal etmesi, devlet bankalarımızın Rusya ile yapılan ticaret karşılığında yapılan ödemeleri bloke etmesi feci ötesi bir durumdur. Abhazya’nın KKTC’yi tanımaya hazır olduğunu bildirmesinin Ankara’da bir karşılık bulmaması, Rusya’nın Kırım ve Donbass bölgelerini ilhak eden kararlarını tanımaması da sorunludur. Zira tanımama politikalarını bu yönde çıkmış BM kararları ile uluslararası hukuka dayandırarak yapıyorsak o vakit BM ve uluslararası hukuka binaen bizim “illegal” KKTC’yi tanımamamız ve oradan çıkmamız gerekir. Karadeniz ve Akdeniz’de en önemli müttefikimiz Rusya’dır. Türkiye’nin olası savaş senaryolarına karşı mukavemet etmesi, bu hamleleri boşa çıkarabilmesi, Suriye’de bölücü ve yobaz terörü etkisiz hale getirilmesi, Suriye ile Lübnan denizinde mevcut olan zengin doğalgaz rezervlerinden faydalanabilmesi ve KKTC’nin tanınmasını sağlayabilmesi için Rusya ile birlikte hareket etmesi zaruridir. Bu henüz sağlanamadığı için İsrail Güney Kıbrıs’a yerleşmekte ve ada ile İsrail arasında kalan bölgelerde doğalgaz sondaj faaliyetleri yaparken, biz bu bölgeden fayda sağlayamamaktayız.
GÜNEY KIBRIS-İSRAİL MÜNASEBETİ
İsrail’in Batı Asya’da (Orta-Doğu) 1990 soğuk savaş dönemi sonrası iyi ilişkiler kurabildiği nadir ülkelerden birisi Kıbrıs’tır. Uzun bir dönem, Kıbrıs Rum Kesimi, İsrail ile mesafeliydi. Filistin devletini resmi olarak tanıyan, Filistin ve Arap davalarının yanında yer alan, her daim İsrail’i ağır eleştiren, BM kararlarında İsrail’e karşı oy kullanan Kıbrıs Rum Kesimi, son dönemlerde İsrail ile münasebetlerinde hızlı bir sürece girdi. İsrail ile ortak askeri manevralar yapmakta, Doğu Akdeniz havzasında ortak doğalgaz araştırma ve çıkartma çalışmalarına katılmaktadır. Kıbrıs Rum Kesimi Devlet Başkanı DimitrisHristofias’ın 2011’de İsrail’e yaptığı resmi ziyaret, ülkenin tarihinde bir ilkti. Hiç şüphesiz AB üyeliği sonrası, ABD ve İsrail ile daha yakın ilişkiler kuran Güney hükümetleri halkın bu yakınlaşmaya duyduğu rahatsızlığını, İsrail ve ABD ile ortaya çıkaracağı petrol ve doğalgaz kazanımları söylemleri üzerinden kontrol altında tutmaya çalışmaktadır.
SURİYE GAYRI RESMİ OLARAK KKTC’Yİ TANIDI
İsrail’in, Kıbrıs’a, deniz altında kurduğu Akdeniz’in en uzun elektrik kablosu şebekesi vasıtasıyla elektrik sağlaması iki ülke arasında hâsıl olan ticaretin boyutunu göstermesi açısından önemlidir. Şüphesiz, Kıbrıs Rum Kesimi’nin bu hamleleri Türkiye’nin yakın takibi altında olup Ankara’da ciddi bir rahatsızlık yaratıyor. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de mevcut olan zengin doğalgaz havzalarından yararlanmaması sorunu yaşanıyor. Şüphesiz İsrail ile yaşadığı bu yakınlık Kıbrıs Rum Kesimi’nin geleneksel Arap dostlarına da ciddi bir tedirginlik veriyor. Lakin Suriye, Lübnan ve Filistin’in içinde bulunduğu yeni kaotik durum Rum kesiminin daha rahat ve kaygısız hareket etmesini sağlıyor. Ayrıca Rum kesimi geleneksel dostu olarak kabul ettiği Suriye’nin, 2011 öncesinde, Türkiye ve KKTC ile özel ilişkiler geliştirmesini unutmuyor ve bu husus Rum Kesimi’nin İsrail ile yakın ilişkiler kurmasında artı sebep oluşturuyor. Suriye, Türkiye dışında gayriresmi KKTC’yi tanıyan ülke oluyor. KKTC ile deniz seyri seferlerini aksatmıyor, üniversitelerine Şam’da özel fuarlar düzenliyor, KKTC vatandaşlarının Suriye’ye vizesiz ve kimlikle seyahat etmelerine izin veriyor. Peki, Suriye, geleneksel dostları Güney Kıbrıs ve Yunanistan’ı küstürmesine rağmen, bu iyiliğin karşılığı olarak ne alıyor?
TERÖRÜN ARKASINDAKİ ENERJİ PLANI
Ege’de Yunanistan üzerinden, Doğu Akdeniz’de yıldızımız olan Kıbrıs üzerinden, İsrail üzerinden pişirilen savaş senaryoları var. Suriye’ye dayatılan terör savaşının en önemli sebebi enerji kaynaklarıdır. Suriye’nin İran, Mısır ve Katar’a kadar uzanan ve çevre ülkelerin gaz ve petrol sevkiyatının merkezi durağı olarak gündeme gelmesi, Suriye’de karada ve denizde zengin doğal gaz ve petrol rezervlerinin keşfedilmesi İsrail’i tedirgin etti. Suriye-Türkiye beraberliğinin taçlandırılması için, Mısır-Arış bölgesinden çıkan doğalgazı Kızıldeniz’de yer alan Ürdün-Aqaba limanından, Ürdün toprakları içinden Suriye’ye, buradan da Lübnan ve Türkiye’ye taşıyacak bir boru hattı projesi kararlaştırılmıştı. Bölgesel siyasi birlikteliğin yarattığı heyecan, Mısır doğalgaz şebekesi ile doruğa ulaşacaktı. Hat sayesinde Mısır’ın doğalgaz ihracatı iki katına çıkaracaktı. Türkiye için Mısır gazı, Rus ve İran gazına hem alternatif hem de dengeleyici olma imkânı sunacaktı.
BÖLGESEL GÜÇBİRLİĞİNİ BOZAN İSRAİL AKLI
Suriye Petrol Bakanlığı, 2010 senesinin mayıs ayında, Doğu Humus ve Lazkiye sahil arasında kalan geniş coğrafyada çok zengin doğalgaz havzaları keşfetmişti. Suriye toprağının altında gazdan bir deniz vardı. Bu gazın çıkarılması ve istihdam edilmesi Suriye’nin özgül ağırlığına ek bir katkı yapacaktı. Ne tesadüftür ki, aynı tarihte İsrail, Necef çölünde ve Doğu Akdeniz’de daha çok doğalgaz havzaları ortaya çıkardı. Bölgesel güç birliği yaşayan Mısır ve Suriye’nin siyaseten istikrarlı ve ekonomik anlamda zenginleşmesi İsrail’in huzurunu kâbusa dönüştürecek bir gelişme olurdu. İsrail’in, Allah’ın seçkin ülkesi ve topluluğu iddiası ve egosuyla, bölgemizde ve hatta dünyanın çok mıntıkasında kendisi dışında bir kuvvetin zuhur etmesi kabul edilemezdi. Özellikle Mısır, Suriye, Irak ve Türkiye’yi (her dört ülke etkili, medeni, kadim ve halen varlıklarını sürdürebilen devletler) daim tahripkâr kargaşa ile allak bullak edecek sürecin düğmesine basıldı.
SURİYE’NİN POTANSİYELİNİ RUSYA DEĞERLENDİRDİ
Türkiye yalnızca İsrail’in güvenliği ve ekonomisine yarar sağlayan, ülkemiz ve onu çevreleyen ülkelerin güvenliğini delik deşik eden, ekonomilerini tahrip eden, umutları ateşe atan söylem ve eylemlerin mimarı oldu. Suriye üzerinden Güney ve Güneydoğu vilayetlerimize taşınacak olan doğalgazın kıymetini idrak edemeyen Ankara’nın yerini Rusya aldı. Dünyanın gündemine oturan, “Suriye’de artan Rus nüfuzu” hususu bazı merkezler için artık kalıcı bir sendroma dönüşecektir. Zira, Rusya’nın, Suriye Doğal Gazı için tasarladığı projeler nazar-ı dikkate alındığında Rus ayısının artık buraya tamamen ve ne pahasına olursa olsun yerleşeceğini göstermektedir. Arapçadabir atasözü var;Bal peteğine ayı çağrılmaz, denir. Suriye hükümeti Rusya ile ülkenin petrol ve doğalgaz imkânlarını ortaya çıkarma, mevcut olanları kullanma ve onarıma ihtiyaç duyulan kuyuların modernize edilmesi hususlarını karara bağladı.
SURİYE İLE DOSTLUĞU ZORLAYAN EKONOMİ
Rus Stroy Trans Gas şirketi dünya ölçeğinde bir petrol ve doğalgaz şirketi. 2005’te projelendirilen ve Mısır, Ürdün, Suriye, Lübnan ve Türkiye’yi bağlayacak dostluk şebekesinin mimarı. Tarih bilgisi olan bilir; Suriye, kendisine kurulan kumpaslara, işgal tehditlerine ve terör savaşı kışkırtıcılığına rağmen, bal peteğine ayı çağırmazdı. Denge unsuruydu. Her kesime ve devlete eşit mesafede idi. Genç Esad, Türkiye ile dünyanın ağır sıklet merkezi coğrafyamızda üçüncü bir merkezi kuvvet yaratmak istedi. İzin vermediler. Bu projeyi maalesef Ankara eliyle yıktılar. Yeni gelişmeler bu yaraları acilen iyileştirir mi, bölgesel güç savaş senaryolarına karşı etkin bir savunma ve bertaraf imkânı yaratabilir mi? Bunun olabilmesi için ortaya koyacağımız emeklere değer. Erdoğan hükümetinin Suriye sahasında sonuç odaklı acil çözümler için harekete geçiren en önemli faktör ekonomidir. Ekonomiyi çalıştıran da enerjidir. Yeni alternatifler devreye girinceye kadar da daha uzun yıllar toplumlar petrol ve doğalgaza ihtiyaç duyacaktır. PKK’ya karşı Fırat’ın doğusunda icrası planlanan Türkiye-Suriye askeri ortak operasyonların en önemli sebeplerinden birisi de bölgenin zengin enerji kaynaklarının yeniden Suriye devletinin kontrolüne geçmesidir. Suriye ile dostluk ilişkilerini yeniden tesis etmiş Türkiye’nin de bu kaynaklardan faydalanmasıdır.
SURİYE’YLE İŞBİRLİĞİ, ENERJİ ALANINDA DOĞU AKDENİZ’DEKİ DÜĞÜMÜ DE ÇÖZER
Ayrıca bu dostluk inşa edildiği takdirde Türkiye-Suriye ve Lübnan arasında Deniz Münhasır Ekonomik Bölgesinde mevcut olan zengin doğalgaz ve petrol yataklarını birlikte arama, çıkarma ve pazarlama imkânı da olacaktır. Kısa vadede ise enerji kaynağı zengini olan Mısır, Katar, Suudi Arabistan, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn gazını hem yakın ülkeler ile mahalli tüketim ihtiyacı için hem de Avrupa’ya aktarmak için Suriye ve Türkiye uygun bir güzergâh arz etmektedir. Deniz nakliyat fiyatlarının fahiş seviyeye ulaştığını hesaba katarsak bu ticaret üretici ülkeler için de karlı olacaktır. Başta doğal gaz ve petrol rezervleri olmak üzere enerji kaynakları, güzergâhları ve güvenliği için çok ciddi savaş senaryoları masadadır. Doğu Akdeniz’de özellikle yeni bir İsrail-Lübnan savaşının kapıda olduğunu söyleyebiliriz. Bu konuyu da önümüzdeki yazıda değerlendireceğiz.