Doğu Perinçek neden Cumhurbaşkanı adayı olmalı?

Cumhurbaşkanlığı seçimlerine sayılı günler kala seçmenlerin yarıya yakını hiçbir adayın kendisini temsil etmediğini düşünüyor. Geri kalan yarısı ise biraz alışkanlıklar, biraz benimseme, biraz da kutuplaşma havasının getirdiği “ya oradasın ya burada” sıkışmışlığı içinde hareket ediyor.

Bugün Türkiye’de oy verme davranışına pozitif değil negatif tutumlar damgasını vuruyor. Kendi adayını benimsediği ve ona inandığı için değil, karşıdakinden daha çok nefret ettiği için oy verme eğilimi çok yüksek.

Böyle sağlıksız bir siyaset zemininde gerçek sorunlarımızı ve çözüm yollarını konuşamıyoruz. Hem taraftar olduğumuz adayı hem de karşısındaki rakipleri algılama tarzımız çarpılıyor. Bir taraftan rakiplerin birbirlerine yaptığı en makul eleştiri bile “ama onlar da şunu yaptı” diye cevaplanırken diğer taraftan doğruları söylediği zannedilen adaylar aslında hepimizin bildiğini bize yeniden anlatmaktan başka bir şey yapmıyorlar.

Çevrenize bir bakın. Cumhurbaşkanı adayı olup da “halk evine ekmek götüremiyor, gençler işsiz, dün üç liraya aldığını bu gün beş liraya alamıyorsun, depremde şu eksikti bu eksikti” vb. diye doğru konuşmayan var mı? Hepsi ne kadar da haklı!

Benim yaşadıklarımı bana anlatarak benden oy istiyorlar. Oysa siyasetin görevi beni bana anlatıp, “ne kadar doğru konuşuyor” diye onayımı almak değil ki… Bütün bunları nasıl çözeceksin, çözmek için gereken kaynağı nereden bulacaksın?

Siyasetçinin işi iyi düşünülmüş ve temellendirilmiş, ayağı yere basan ve milletin gerçek ihtiyaçlarına çözüm getiren bir programlar üretmek ve bunu bizim tartışmamıza sunmaktır.

Yıllardır kiminle konuşsam ülkenin temel meselelerinin çözümünde aynı kafada olduğumuzu görürüm. İster akrabalarım, ister arkadaşlarım, meslektaşlarım, ister alışveriş yaptığım esnaf, eski öğrencilerim, komşularım ya da seçim çalışmalarında sokakta karşılaştığım yurttaşlar olsun… Yarım saat konuşsak her konuda anlaşırız. Benim söylediklerimin yıllardır gönüllerinden geçen ama bir türlü benim gibi açık seçik ve bütünlüklü ifade edemedikleri gerçek düşünceleri olduğunu söylerler.

Vergi yükünü işçiden, çiftçiden, esnaf ve sanayiciden yani üretici kesimlerden alıp rantiyenin, borsacının, dolar vurguncusunun omuzlarına yüklemeye var mıyız? Varız.

Özelleştirmelerle iğdiş edilmiş bir devlet yerine, Atatürk’ün yaptığı gibi kamu öncülüğünde karma ekonomiyle kalkınan ve üretimi ayağa kaldıran, gençlere iş yaratan bir modele var mıyız? Varız.

PKK’nın yasal alanda faaliyet yürütmesini engellemek için HDP’nin kapatılmasına, FETÖ ile kararlı ve etkili mücadeleye var mıyız? Varız.

NATO’dan çıkmaya, ABD’nin içimize soktuğu üsleri boşaltmaya, Batı’dan gelen baskılara direnen tam bağımsız bir Türkiye’ye var mıyız? Varız.

Avrasya İşbirliği’ne dâhil olmaya, komşularımızla ilişkilerimizi şimdikinin birkaç katı geliştirmeye, Suriye ile işbirliğine yönelmeye var mıyız? Varız.

Aslında halkın “işte benim gerçek düşüncelerim” diye hararetle desteklediği bu ve bunun gibi çözümler, alternatif bir programdan başka bir şey değil. Ve bu programı günümüz siyasetinde tek bir kişi ve parti temsil ediyor: Doğu Perinçek ve Vatan Partisi! Ama iş bunların bireysel düşünceler değil bir programın örgütlü iradesi olarak kavranmasına gelince, bazen devreye önyargılar, tereddütler, korkular, kaygılar, yanlış bilgiler vb. girmeye başlar. 

Çünkü halka yıllardır gerçek çıkarları ile çelişen, işe yaramayan hatta düpedüz zarar veren programları dayatan merkezler, halkın gönlüne akacak ve onu kazanacak programları üretenlere karşı da hazırlık yapmışlardır. Maksat halkın kendi sözcülerini keşfetmesini engellemek, halkçı programla halkın arasına kama sokmaktır. Siyaset biliminde ideolojik hegemonya dediğimiz olay budur. Halk içten içe özlemlerini bilse de, o özlemleri iktidar haline getirecek liderden ve kadrolardan çekinmeli mümkünse nefret etmesi sağlanmalıdır. Devasa bir karşı-propaganda makinesi devreye girer. Buradan sonrasını biliyorsunuz: Devasa bir yalan, iftira ve algı yönlendirme faaliyeti…

Sözü uzattım. Bütün bunları anlatmaktan kastım şu: Cumhurbaşkanlığı adaylığı için Doğu Perinçek’e imza vereceğim. Neden mi? Gerekçem çok. Bir tanesini yazacağım.

Burnunun ucunu göremeyen bir siyaset yapma tarzını kendime ve Türk milletine yakıştıramıyorum. Şu hale bakın: Herkes helalleşme derdinde. Neden? Çünkü siyaseti, beni bana anlatıp duygularımı okşamak, “adam doğru söylüyor” dedirtip oyumu almak zanneden bir popülizm işi zannediyorlar. Sonra ülkenin büyük sorunları karşısında kaçınılmaz olarak ikide bir duvara tosluyor ve dönüp helalleşmeye geldim diyorlar. Bu sığlık beni temsil etmiyor. Türk milletine de yakışmıyor. Önce yapıp sonra düşünen değil, yapmadan önce planlayan, hesaplayan, öngören, bilimi ve aklı öne çıkaran kaliteli bir siyaset tarzı istiyorum. Kısacası yukarıda “varız!” diye ortaklaştığımız çözümleri temsil eden başka türlü bir şey benim istediğim.

Bu yüzden adaylar arasında bir bilim insanı olarak Doğu Perinçek’in de olmasına ve onun şahsında siyaseti bilimin emrine vererek geleceği öngörebilen, somut, uygulanabilir, milli çözümler üretebilen başka türlü bir siyaset yapma tarzına ihtiyacımız var.

22 Mart Çarşamba günü ilk işim ilçe seçim kuruluna giderek Doğu Perinçek’in adaylığı için imza vermek olacak. Bütün okurlarımı, arkadaşlarımı, beni tanıyan ve görüşlerime değer veren herkesi imza vermeye çağırıyorum.