Doğu’ya zaferler yakışır!

Şiirin yolu zafere yürüyen gerçeğin yoludur. Şairin yeri, gerçeğin yolunda yoldaş olanların yanıdır. Bu yol uzundur, çetindir ve tuzaklarla doludur.
Damarlarında özgürlük kanının akışını hissetmeyenler bu yola çıkamaz, bu yolun zahmetine katlanamaz. Yüreği bağımsız Türkiye ateşiyle atmayanlar bu yolda tökezler, yarı yolda takılır.
Bilinci insanlığın büyük yetkinleşme davasına kayıtsız olanlar, tarih sahnesine çıkamaz, izleyici koltuklarında büzüşüp kalırlar.
Şairin atı hep tarih meydanında, haklı savaş veren akıncıların arasındadır ve atının ağzı her zaman köpüklü, sağrısı her zaman terlidir.
Suriye’de sıkışan Amerika’nın yardımına Hollanda koşuyor. Zeytin Dalı Harekatı’nı durduramayan emperyalist Batı kendi yasalarını da çiğneyerek Türkiye’ye bir cephe de Batı’dan açmak, Türkiye’nin dikkatini dağıtmak istiyor. Hollanda parlamentosu bunun için edepsizleşiyor.
Fakat Batı’nın çırpınışı boşuna. Türk milleti rahat olsun... Mehmetçik’in kafası rahat olsun. O iş çoktan halledildi. O cephede zafer çoktan kazanıldı ve mührü tarihin kayasına kazıldı: Lozan saferiyle gelen zafer, öncüsüyle birlikte tarihteki yerini aldı.
Türkiye’yi yeni zaferler bekliyor... Doğu’ya zaferler yakışır!


DOĞU TABLETLERİ
Otuz Altıncı Tablet, Lozan

Erkenden uyanmıştı Alp Dağları ve Leman Gölü,
Fakat uyuyordu Lozan, uyuyordu ölü gibi.
Uyuyordu park çiçekleri ve semirmiş banker çekleri.
Dişini gösteriyordu çevrede pasaportlu polis köpekleri,
Ve görünmüyordu İsviçre’de zorbalığın dibi.
Bir mahkeme salonu ki, cilalı tabut tahtasından:
Perdeler Fransız kadifesi, yasalar Amerikan bezi!
Bir yargıç ki, yatırmış vicdanını Zürih borsasına,
Ve kilitlemiş beynini Citibank’taki özel kasasına.
Bir de savcı! Kanı yok dili var, hukuk avcısı.
Fuhşun bekası için yanıyor Vatikan’dan on iki kandil.
Tütüyor afyonlu günnük ve haç tutuyor şeytan.
Adliyenin kesme taş duvarında, taş kesmiş Grotius’un başı,
Sivri sakalını dikmiş, bakıyor kalabalıkta bir genç kıza.
Diyor ki ona: Çürüyor cânım yine de us, çürüyor yasa!
Sarı arpa gibi çıplak kız: 1678’de, yakılmış Nis’de,
Bağırıyor: Yakar bunlar mösyö! Yakar bunlar Avrupa’yı!
Dışarıda bekliyoruz biz. Bekliyor Eşref Bitlis.
Bekliyor ham petrol, saf magnezyum ve mazotlu gocuk.
Bekliyor Süleymaniye Camisi ve Erzurum kalesi,
Ve bir de Taşnaksütyun palasından kurtulamayan çocuk.
Şakırdıyor barikatın zincirleri: Çekilin! Çekilin geri!
Esir edilemeyen, yarıp çıkıyor engizisyon ateşinden.
Geniş göğsü deniz gibi çekilip kabarıyor:
Arkadaşlar! diyor, iyiyim! Önemli değil, bugün ölüm!
Ama yargılıyorlar yürümeye çalışan milleti,
Yargılıyorlar Mustafa Kemal’i, Talât Beyi’i ve hürriyeti.
Harman yerine kehribar başaklı sap çeken kuvveti.
Gülümsüyor sonra: Yirmi iki saat sürdü polis marifeti,
Ama, siz ayakta kaldınız, arkadaşlar!
Ayaklandık başkan, diyor, güler yüzlü Servet komutan:
Ayaklanmak ahdimizdi, kara toprak tahtımızdır artık!