Doksanıncı Tablet: Fidel
I
Çektiği acıyı çekiyorum Uruk kralının, bugün,
Yirmi birinci asrın on altıncı yılı, kara Kasım ayında.
Nasıl bir Kutup yıldızı evrenin ruhuyla karıştı ki,
Şimşekler arasında bir fırtına kuşu sonsuzla buluştu.
Fidel, senden söz ediyorum, sana borcumuz var,
Senin yeryüzü acını taşımak onurdur Türk kardeşine.
Fidel sen Kübalıysan, ben de Kübalı olayım,
Devrimciler için bütün halklar kardeştir, derler.
Bilmiyorlar, oysa hem Türksün, Filistinlisin, Vietnamlı,
Elbette Latin Amerika delikanlısısın, sapına kadar.
Arapsın, Kızılderili, zencisin Angola’sında dünyamızın.
Elbette insanlığın oğlusun Fidel, efsane kadar.
Çocuktum, ama radyodan dinledim kavganı senin,
Nasıl meydan okuduğunu zebani namlulara,
Anımsıyorum nasıl geberttiğini yedi başlı canavarı.
Ölümlülük yasasını çiğnemeyi nasıl başardın komutan?
Öylece yürüyecek adımların sonsuzluğa kadar.
Acını çekiyorum bugün, acın karışmış zafer gururuyla.
O zamanlar, sen bizim kanımıza ne karıştırdın da,
Ey dünya, yüreğimi açıyorum, bakın ki ne var orada?
Doksan yıl delikanlı yaşında kalmayı nasıl başardın Fidel?
Biz de adadık varlığımızı ortak inançlarımıza.
Diyorlar ki, 20. yüzyıl işte şimdi bitti, vay anasına,
Bilmiyorlar ki biten, büyük hesaplaşmaya bir girizgahtı,
Yeryüzü savaşçısı evrensel orduya karıştı gitti.
Gılgamış, ölümsüzlük otunu boşuna aramış demek.
Fidel, senin için gözyaşı döküyor asi halklar,
Bak ki kan emici çakallar, devam ettiler ulumalarına.
Sonsuzluğun kapısında nasıl bir tören vardı,
Söyle bana Fidel, çocuklar, kadınlar merak ediyor da.
Jose Marti’yle kucaklaştınız değil mi, Che, Camillo, Jaime?
Büyük Asya çağı direnişinde ruhumuzdasın Fidel:
Güle güle camarade. 21. yüzyıla hoş geldin Comandante!
II
Duyduğu hayranlığı duyuyorum sana, Nazım ‘ın:
“Orada Küba halkını gördüm,” diyordu, “Dehşetli!”
“Görülecek şey yani!” Böyle söylüyor övünçle.
Diyor ki, “Sonra, o halka layık başka bir şey gördüm,
“O da yani, insanı afallatan şey: Fidel Castro’yu gördüm!”
O an ben de gördüm seni, Nazım’ın gözleriyle.
Fidel senin ruhunu, Fidel kalbinin içini gördüm:
Senin kalbin Atlantik zulmünü tersyüz eden dalgakıran,
Kurulan onca pusuyu, onca puştluğu aşıp da.
Acını çekiyorum bugün, acın karışmış zafer uğultusuyla.
Nasıl öğrettin sürünen halka yüksekte kanat açmayı,
Ana kartalın yavrularına uçmayı öğretmesi gibi.
Milyonlarca köleden milyonlarca özgür kahraman yarattın.
Altmış yıl ensesinde boza pişirdin o kanlı zalimin,
Fidel, nasıl sürttün burnunu o azgın bizonun?
Acını çekiyorum bugün, acın karışmış zafer şarkılarıyla.
Nasıl da birleştirdin bütün halkı, hainler dışında,
Afrikalısı, Mulattosu, Mestizosu ve hatta Asyalısıyla?
Kadın erkek, işçisiyle, köylüsüyle ve hatta papazlarıyla,
Yüce gönlünde Fidel, senin halk vicdanında,
Beyazı, zencisi, çikolata tenlisi patikadan yürüdü.
Nasıl dönüştürdün Ruben’in elindeki tırpanı mitralyöze?
Şekerkamışı palası gibi sapından kavrayıp Küba’yı,
Dibinden biçtin esaret vebasını, gerek yok fazla söze.
Ölmeden önce ölen devrimci kazanır ölümsüzlüğü,
Hayatı yanmakla geçmiş Fidel, küllerin zaferi bu:
Patria o muerte! Patria o muerte! Vatan ya da ölüm!