Dokuzuncu Senfoni

Alkolik bir babanın şiddetiyle çocukluğunu yaşayamamış, daha sekiz yaşındayken halka konser verip, henüz on iki yaşında bir çocukken de ilk bestesini yazmış, on yedisine geldiğinde Viyana’ya gidip Mozart’tan dersler almış, otuzlu yaşlarda tamamen sağır olmuş, asla birilerini mutlu etmek için beste yapmamış, eserleriyle klasik dönemi romantizme bağlamış, yaşamı hep hastalıklarla geçen, ama müziği halkın kalbine ulaştıran doğaçlama ustası, Gœthe’nin deyişiyle uçrak bir doğa sever, 57 yaşında hayata veda etmiş şık giyimli bir derbeder,

“LUDWİG VAN BEETHOVEN”

Beethoven müzikte değişimin öncüsüdür ve ona göre müziğin güzelliğe, erdeme ve gerçeğe tapındırmak gibi yüce bir amacı vardır. Eserlerinde kullandığı dile göre üç dönem gözlenir. İlk dönemindeki eserlerinde halk tarafından tanınmak için kullandığı dil, ikinci döneminde sürekli inceltip geliştirdiği dil, son döneminde ise yalnızca kendisi için beste yapan sanatçının dili hâkimdir.

9. SENFONİ

Şimdi https://www.youtube.com/watch?v=rOjHhS5MtvA açın ve bir yandan aşağıdakileri okurken, bir yandan da bu efsunkâr besteyi huşu içinde dinleyin.

Bilinmelidir ki; 9. Senfoni insan akıl, bilinç, duygu ve esininden doğan en yüce eserlerden biridir. Beethoven, bu Senfoniyi ancak iki yılda tamamlayabilmiş ve bizleri müziğin doruklarına ulaştırmıştır.

9. Senfoni, ilk üçü yalnız orkestra, sonuncusu orkestra, koro ve solistler olmak üzere dört bölümden kuruludur.

Birinci bölüm; kader ve evrenin kesin emrini anlatır. Sisli ve esrarlı bir “giriş” ile başlar. Karanlık bir kaosun habercisi gibi yansıyan sesler, bir “kreşendo (seslerin gittikçe güçlenmesi)” ile ana temaya ulaşır. Yan temaların huzurlu ve neşeli tınıları, adeta ana temadaki karanlığı aydınlatır. Acılı, ölümü özlemişçesine iniltili gölgeler gittikçe kaybolur, yaşama isteğinin güçlü tepkisi öne çıkar.

İkinci bölüm; fizik, titreşim ve enerji dolu tipik bir “scherzo (nükteli, canlı çalınan)”dur. Senfoninin genel anlamı gölgelenmeden, neşe ve canlılık iki ayrı hareketli temayla sürdürülür.

Üçüncü bölüm; aşkı, huzur dolu sakin bir şarkıyı andıran ana tema ile başlar, gene onun kadar duygulu ve zarif bir ikinci tema ana temaya eşlik eder. Bu çeşitlemeler trompet ve kornoların katılımlarıyla birden kesilir, artık sükûn sona ermektedir.

Dördüncü bölümde neşe anlatılır. İlk üç bölümün ana temalarıyla örülü üç geçişle başlar. Önce neşeyi hazırlayan coşkulu bir müzik, sonrasında baritonun şu sözleri duyulur:

“Dostlar, olmaz bu seslerle! Bırakın bizi, neşeyle ve daha güzel seslerle seslenelim size!”

Bu davetle, aniden türlü çalgılar ve insan sesiyle güçlendirilmiş son kısım başlar. Ziller ve vurma çalgıların katıldığı “Türk Mehter Marşı” eşliğinde, koro ve solistler Schiller’in “Neşeye Övgü” şiirinin ölümsüz mısralarını seslendirirler.

“Neşe, Tanrıların güzel kıvılcımı, Ey Elizyum kızı!

Giriyoruz coşkuyla senin ilahi, kutsal mabedine...”

Biz konserlerde marşımızın çalındığı o zamanlarda ne mi yapıyorduk? Birbirimizi boğazlıyorduk. Haydi, rastgele Beethoven severlere!