Dolar yasaklanmalı mı?
Başlıktaki konu, doların yasaklanmasını isteyenler arasında dahi tereddütle savunulan bir konu. Mantıklı ama yasaklanınca karmaşaya neden olmaz mı? Yasağın sonu ne olacak? Ufak tefek yatırımlarını dahi dolara yatırmış insanlar arasında büyük tepki toplamaz mı? Tüm dünya doları kullanıyor, biz bırakırsak dünyadan dışlanmaz mıyız?
Buna benzer daha bir sürü soru işareti konu açıldığında dile getirilir. Konuşanlar arasında bir süre sonra sessizliğin hâkim olmasına, “haklısın, ama…” gibi tereddütlerin devam etmesine neden olmaktadır. Konuşan ve dinleyenlerin kafalarındaki soru işaretleri tam olarak cevaplanamamaktadır.
Bu yazı herhangi bir siyasi tercih ya da bir görüşün savunulması değil; siyasi sınırlar içerisinde bir para biriminin neden tarihsel süreç içinde hâkim para birimi haline geldiğini, bu para biriminin o sınırlar içinde hâkim olmasının, neden tarihsel süreç içinde belli bir süre zorunlu olduğunu, hâkim olduğu toplumun gelişmesine katkı sağlayıp sağlamadığını inceleyen bir yazı olacaktır.
Öncelikle şunu belirtmekte fayda var. Konuşulan hep Amerikan DOLARI “USD” ama aslında bunu tüm yabancı para birimleri olarak düşünmek gerek. Avrupa Birliği'nin AVROSU, İngiliz STERLİNİ, Japon YENİ, Amerikan doları kadar olmasa da, insanların gerek ticaret, gerekse de tasarrufta kullandıkları para birimleri. Türkiye’de döviz büfelerinde ve bankalarda rahatlıkla alınıp satılıyor. Sıklıkla DOLAR ve onu takip eden AVRO alış veriş ve ticari sözleşmelerde de kullanım olanağı buluyor.
DEĞERLİ METALDEN KAĞIDA
Bu köşede paranın tarihçesini uzun uzadıya anlatmama gerek yok. Bu sayfayı okuyanlar zaten para konusunu genel kültür düzeyinde de olsa biliyordur. Bazı hususları belirlemek için kısa da olsa paranın tarihçesine bakmak gerekiyor.
Paranın kullanıma ilk kez Anadolu’da Lidya Krallığında başladığını biliyoruz. MÖ 6-7 yy. Lidyalılar'ın Batı Anadolu’da hâkimiyet kurduğu, altın ve gümüş parayı kullanmaya başladığı yıllardır. Şunu hatırda tutmamızda fayda var, Lidyalılar'ın altın ve gümüş parayı kullanmaya başladığı coğrafya, Türkiye’nin de ilk altın madeninin, yani Bergama altın madeninin bulunduğu coğrafyadır. O bölgedeki eylemleri ve arkasındaki uluslararası güçleri hatırlayalım...
Sonuç olarak para, doğada ender bulunan ve korozyon ve bunun gibi nedenlerle zaman içinde aşınıp yok olmayan bir madenden üretilmişti. Bu maden de altın ve kısmen de gümüştü.
Zamanla ticaretin artması, altın ve gümüş maden miktarının yapılan ticaretin miktarına yetmemesi nedeniyle günümüzde kullandığımız para olan banknot (BANKNOTE-BANKA SENEDİ) denilen kâğıt ve madeni para sistemine dönüş olmuştur. Önceleri paranın değeri de karşılığındaki altın ile ölçülürken zaman içerisinde, esas olarak artan ekonomik ihtiyaçlara üretilen altın ve gümüşün yetmemesi sonucunda, onların yerine bugünkü FİYAT PARA SİSTEMİ dediğimiz İTİBARİ PARA SİSTEMİ geçmiştir.
BRETTON WOODS SİSTEMİ
Artık paranın değerini belirleyen, karşılığındaki altın ya da gümüş miktarı değil. Onu KAĞIT ÜSTÜNE BASAN İKTİDARIN EKONOMİK VE ASKERİ GÜCÜDÜR.
Askeri ve ekonomik güce en güzel ve güncel örnek Amerikan dolarıdır. Hatırlayalım; II. Dünya Savaşı daha bitmeden, galipler artık belli olmaya başladığında, 1944 yılında Sovyetler Birliği savaşın yönünü değiştirmede çok önemli rol oynamasına karşın çöken Büyük Britanya İmparatorluğunun yerini alabilmek için ABD Bretton Woods kasabasında yapılan toplantı sonunda dünya ekonomisinin hâkim gücü İngiliz sterlininin yerine Amerikan dolarını kabul ettiriyordu. Yani silahı güçlü olanın parası sahneye çıkıyordu. Ama yetiyor mu? Evet, silahla birlikte ABD, savaşta ekonomisi, savaş nedeni ile tahrip olmayan ve dünyanın yüzde 50’sini üreten bir güç olarak da sahnede yerini alıyordu.
Nedenini burada anlatmayacağım. 1971 yılında Amerikan doları, 1944 yılında 1 ons altın 35 Amerikan doları eşitliğinden koparılarak gerçek bir FİYAT (İTİBARİ) para sistemine geçti. Silah vardı ama doların dünyada geniş kullanımı için sağlam bir gerekçe daha gerekiyordu. Dönemin ABD Dış İşleri Bakanı Henry Kissinger Suudi Arabistan Kralı Faysal’ı ziyaret etti. O dönem Suudi Arabistan dünyanın en büyük petrol üreticisi idi. Kral Faysal’ı “petrolün dolar üzerinden fiyatlanıp satılması karşılığında, Suudi Arabistan’ın güvenliğinin Amerika Birleşik Devletleri ordusu tarafından sağlanacağı güvencesine” ikna (!!!!!) ederek Amerikan dolarının rezerv para statüsünün devamını sağladı.
Petro-dolar ekonomi dünyasında başrolde sahne almıştı.
ÖZAL YILLARI VE DÖVİZ SEVDASI
Gelelim 1980 yılında, ABD’den ithal; Müsteşar, Başbakan ve Cumhurbaşkanı Turgut Özal tarafından alınan 24 Ocak 1980 ekonomik kararları ertesinde esas olarak dolar ve diğer sözde “konvertibl” para birimlerinin Türkiye sınırları içerisinde serbestçe dolaşımın sağlanması kararlarını savunanların gerekçelerine…
Diğer birçok gerekçenin sayılabilmesinin yanı sıra, gerçekte iki temel neden Türk lirası ile birlikte diğer döviz birimlerinin de Türkiye’de serbest dolaşımının savunulmasında esastır.
1- 1980 öncesi cebinde 100 dolar taşıyan hapse atılıyordu. İnsanlar ekonomik olarak da özgür olmalı. Özgür iradelerini kullanarak, dilediklerine diledikleri anda ulaşabilmeliler. Bu aynı zamanda en doğru ekonomik sistem olan “LİBERAL EKONOMİK SİSTEMİ”nin de gereğidir. Liberalizmde, tüm ekonomik faktörler serbestçe alınıp satılabilmeli ki sonuçta elimizdeki kıt kaynaklar, kaynak israfına neden olmadan ekonomideki dönüşümüne devam etmeli. Ekonomiye doğru katkıyı sağlamalı. Zenginlik, refah artmalıdır.
2- Yatırım aracı olarak, Türk lirasının yanı sıra diğer ülke para birimlerinin de kullanılması tasarrufçulara yeni bir enstrüman kazandırmaktadır. Ayrıca, özellikle enflasyonist dönemlerde, Türk lirasının değer kaybettiği, enflasyon karşısında tutunamadığı anlarda, tasarrufçunun yatırımlarının en azından değer kaybını önlemesi açısından dövize yatırım çok güvenli bir yatırım aracıdır.
Liberal ekonomik sistemin ideolojisini felsefesini kuran ilk düşünürlerden Adam Smith serbest piyasada sonsuz sayıda alıcı ve satıcının, piyasalara devlet dâhil, hiçbir müdahale olmadan serbestçe girip çıkması sonucu en doğru arz ve talep zincirinin oluşacağını belirtmiştir. Sınırsız sayıda alıcı ve satıcı, arz ve talep yaratarak piyasalarda gerçekçi fiyatın oluşmasını sağlarlar.
Bu düşünceye ilkesel düzlemde karşı çıkabilir miyiz? Asla. İdeal bir özgürlük ve ekonomik model.
Bunu yaşadığımız ortama uyarlamaya çalışalım.
PARALARIN REKABETİ Mİ DEDİNİZ!
Dünyada en çok ticareti yapılan mal olan petrol ve petrol ürünlerinin dünyada alım satımının fiyatı Amerikan doları olarak belirleniyor ve ödemeleri bu para cinsinden yapılıyor. Bu nasıl sağlanmış, piyasalara serbestçe girip çıkan faktörler tarafından mı? Hayır, ABD’nin öncelikle Suudi Arabistan üzerinde silahlı denetim sağlaması, sonrasında tüm petrol üreticisi ülkelerin, özellikle dünya petrolünün en büyük miktarda bulunduğu Hazar Denizinden Hürmüz Boğazına kadar olan coğrafyada her türlü yöntemi kullanarak, yıllardan bu yana milyonlarca insanın kanının dökülmesi pahasına petrol, daha sonraları doğal gazın FİYAT VE TİCARET HAKİMİYETİNİ ELDEN KAÇIRMAMAK için çabaları tarafından. Türkiye, İran, Irak, Suriye, Filistin, Libya, Mısır, Tunus, Yemen, Ermenistan, Azerbaycan, Rusya neredeyse tüm Batı Asya ülkeleri bu kaostan nasibini almış.
Bu paragraftan sonra, Amerikan doları ile Türk lirasının serbest piyasada karşılaştıklarında, eşit koşullarda mücadele edebileceklerini varsayabilir miyiz?
Şimdi, biz de biliyoruz, bunları ABD’nin yaptığını, bunun ne alakası var konumuzla diyebilirsiniz. Çok yakından ilişkisi var. Amerikan doları milli devlet sınırları içine eş güçler arasında mücadele statüsünde girmiyor, arkasında Amerikan silahıyla giriyor. Siz ona karşı diş gösterdikçe o da size karşı her türlü tehdit ve eylemle geliyor. PKK, FETÖ vs. bunları saymaya, uzun uzun anlatmaya gerek yok. Bunların hepsi sizin milli devletinizi yıkıp onun yerine kontrolü kolay, sürekli birbiri ile çatışan mikro milliyetçi devletçikler kurup her türlü tahakkümü sonsuza kadar sürdürmeyi amaçlıyor. Bunun en bariz örnekleri Yugoslavya ve Irak’tır. Sonuçta sizin piyasanızda hâkim para olmak, ekonominizi kendi kurallarına göre yürütmektir. Merkez bankasının var olan iktidardan bağımsız olması talebinin altında yatan gerçek neden, merkez bankasının sözde uluslararası kurallar dedikleri aslında kendi koydukları kurallar çerçevesinde yürümesidir.
RAHAT UYKU UYUYAMAZSINIZ
Dolar ekonominizin içinde serbestçe dolaşımını sürdürdükçe size rahat uyku yok. Bazen gerekçe “anayasa kitapçığının fırlatılması” kimi zamanda bir din adamı “Rahip Brunson” olabiliyor. Size 24 Ocak kararları ile dayatılan serbestlik-özgürlük sistemi aslında özgürlüğü sizi istediği şekilde kendisine mahkûm edecek bir sistemin özgürlüğü oluyor. Siz, sizin özgürlüğünüzü yok eden, insanlarınızı açlığa, yoksulluğa mahkûm eden doların özgürlüğünü kısıtlamak istediğiniz zaman, Esat, Saddam, Putin, Chavez, Castro, Maduro, Kaddafi, İranlı mollalar gibi katil, diktatör, zalim olarak yaftalanıyorsunuz. Suud sülalesi, Birleşik Arap Emirlikleri kenarda duruyor. Onlar sütten çıkmış ak kaşık. Sanılmasın ki onlarda birden bire katil ve diktatör ilan edilmeyecekler. ABD’nin menfaatine ters bir eylem kendilerine azgın katil, halkını katleden, insan hakları ve özgürlüklere karşı liderler olarak açıklanması için yeterli olacaktır.
Şimdi soruyorum. En önemli ekonomik sorunlarımız neler?
1-İşsizlik
2-Pahalılık değil midir?
Bunların sebepleri nedir? Türkiye 1980’lerden bu yana İhracata dayalı sanayileşme diyerek tüm gümrük koruma duvarlarını aşağıya indirtilerek, Türkiye’de pahalı üretiliyor denilerek, ucuz olduğu bahanesiyle buğdayı Kaliforniya’dan, mercimeği, nohutu Kanada’dan, Zonguldak kömürlerini çıkarmak sanayi üretimimize pahalıya mal oluyor diyerek Rusya, Kolombiya, Avustralya, Güney Afrika’dan kömür getirterek kendi madenlerimizi işlemedik. Kendi köylü ve işçimizi işsiz bırakarak başka ülkelerin mallarını aldık.
İşte doların serbestçe piyasamızda dolaşmasının bedeli. Ne ilişkisi var demeyelim. Bunlar bir programın alt başlıkları. Programın ana başlığı doların piyasalarda serbestçe dolaşımı, özgürlüğü.
SÖMÜRÜNÜN ÖZGÜRLÜĞÜ!
Her aybaşı enflasyon oranları açıklandığında eline mikrofon, kamerayı kapan TV kanalı soluğu pazarda alıyor. Hep aynı. “Filemiz dolmuyor”, “Bu emekli aylığı ile bu fiyatlarla olur mu?” Peki, bu fiyatların artmasının nedeni ne? Pazarcı kafasından zam mı yapıyor? Yoksa fırıncı mı suçlu? Gerçek suçlu hep gözlerden kaçırılıyor. Dolar kurunun serbestçe fiyatlanması, ithalatçı konumundan çıkarılamayan Türkiye’nin belli aralıklarla girdiği döviz kuru krizi nedeniyle çarşı pazar bir türlü belini doğrultamıyor.
Dolar, Türkiye’nin ekonomisine kendi kurallarını da koyarak geliyor.
Başka ne için geliyor? Biliyoruz ki para nedir? Birkaç gramlık kâğıt üzerine biraz mürekkep harcanarak yaratılan bir maldır. Bedeli çok düşüktür. Bu kâğıt parçası sizin ülkenize hangi bedelle giriyor. Diyelim 100 dolar yazıyor kâğıdın üzerinde. Bugünlerde 750 TL civarında değeri var. Siz onu Türkiye’ye 750 TL’lik bir malı ya da hizmeti vererek sokuyorsunuz. Diyelim Amerikalı bir turist Antalya’ya geldi. Elinde bir kâğıt parçası. O kâğıt parçası ile Antalya’nın eşsiz koylarında ve denizinde gönlünce tatil yapıyor. Siz ancak onun hizmetçiliğini ve aşçılığını yapıyorsunuz. Bu gerçeği herkes bilir, ama yine de dolara özgürlük verilmelidir demek zorunda hissediyor.
DERVİŞ YASALARININ TAHRİBATI
Aslında sistem iyi de, uygulayanlar hırsız. Bu da doların serbestçe Türkiye’de gezmesini savunanların bir başka sığındıkları liman. Eğer iktidardaki Ak Parti hırsız olmasa imiş bu sorunların hiç birini yaşamazmışız. Tüm alınan borçlar betona yatmış, yandaşlar korunmuş vs.
Kimsenin aklına, Türkiye’nin ilk ithal Başbakanı döneminde 12 Eylül darbesi ile yola sokulmasını takiben 1990’ların başından itibaren Türkiye’nin tekrar yoldan çıkması sonucunda, Türkiye’nin tekrar yola sokulması için bu kez sol görünümlü bir ithal ekonomistin Türkiye’ye, Rahmetli Ecevit’in kucağına bırakılan Kemal Derviş’i hatırlamaz. Becerikli olmadığı için başbakan yapılamadı. O dönem çok uğraştılar, Kemal Derviş, Turgut Özal gibi olamadı.
Evet, Kemal Derviş’in Türkiye’nin tekrar yola sokulması için yanında getirdiği 15 adet yasayı kimse unutmasın. Uluslararası tahkim, tütün kotası, Telekom yasası, şeker yasası, tuz yasası, Merkez Bankası’nın bağımsızlığı vb. gibi 15 yasal düzenleme. Bu yasalarla Türk Telekom özelleştirildi. Tütün dikilen araziler boşaldı. Şeker fabrikaları özelleştirildi, onun yerine farklı sorunları beraberinde getiren mısır üretimi getirildi. Bu yasalar Türkiye’nin öz varlıkları olan KİTlerin hunharca özelleştirilmesinin önünü açtı.
Hiç kimse Türkiye’nin bugün ekonomik koşullarının olumsuzluğunda bizim partinin suçu, günahı yok demesin.
Peki, sol görünümlü bir ithal bakan tarafından sunulan bu 15 şekerlemeyi kim bizlere yedirdi? BOP eş başkanlığı koruma kalkanı altında, bugün tüm yaptıklarımı savunuyorum diyen, 13 yıl ekonomiden sorumlu olan Ali Babacan.
Onun için kimse bugün yaşadıklarımızı tek bir kişi üzerine atmasın. Kâğıdın üzerine biraz mürekkeple “100 USD” yazılarak Türkiye’ye bu paçavraların hiçbir engele değmeden girmesini savunmak, halkın alın terini bir kâğıt parçasına satmak, sadece hırsızlık değildir. VATANA İHANETTİR.
Kimse, ne yapalım bu düzen böyle diye de kendini kenara çekip bizi bu hale getirenler utansın demesin.
VATANDAŞ BİNDİĞİ DALI KESİYOR
Ne yapalım, Türk lirasının halini görüyorsunuz. Durduğu yerde eriyor. Dolara döndüm, hiç olmazsa değerini kaybetmiyor demek, aciz olduğunu düşünen vatandaşın, kendi bindiği dala, bir testere darbesi de kendisinin vurmasından başka bir şey değildir.
Yukarıda anlattığım nedenlerden dolayı tüm milli paralar sadece kendi sınırları içinde geçerli olmalıdır.
Özellikle tasarruf mevduatı dediğimiz, vatandaşın tasarruf hesapları Türk lirası haricinde bir para birimi ile açılmamalıdır.
Ticari hesaplarda, ithalat ve ihracat yapan şirketler kendi hesaplarını ticaret yaptıkları para birimi üzerinden açabilmelidir.
Sermaye hareketleri belli kurallar çerçevesinde yapılmalı, spekülatif, yüksek montanlı, günübirlik uluslararası para hareketlerine kurallar getirilmelidir.
Tabi ki bunu vatandaşlar tek başlarına yapma şansına sahip değildir. Ancak bu programı savunan bir iktidar Türkiye’nin makûs talihini değiştirir.
O program da Vatan Partisi’nin “Üretim Devrimi Programı”dır. Bugün Türkiye’de bu sistemi değiştirme yeteneğine ve iradesine sahip tek programdır.