Dönekler ölmez şekil değiştirir

Geçen ay Hasan Yalçın’ı, aramızdan ayrılışının 18. yılında andık. Onun her eseri anlamlıydı. Anlamlı olmasının nedeni, mücadelenin içinden yazılmasıydı. Öyle olduğu için de hâlâ güncel. 18 yılın ardından Hasan Yalçın’la ilgili iki tür anma biçimi görüyoruz. Birisi, partisine sırtını dönmüş bedbahtların “çok iyi adamdı, kimseye eyvallahı yoktu” şeklindeki ahvahları… Diğeri ise, ülkenin çıkış yolu için Partisine sarılan, mücadelede ısrar eden devrimcilerin O’nda buldukları hazineler.

'BEN'DEN VAZGEÇEMEMEK

Örneğin Ortak Aklımız Parti kitabındaki tespitlerinin eskidiğini kim iddia edebilir? Benzer sorunlar yine karşımızda. Aslında her devrimci örgütlü mücadele bu kitapta tarif edilen sorunları yaşar. Yaşar çünkü, uzun soluklu mücadelenin özneleri insanlardır. Sistemin içinde oldukları için, bocalayan, nefesi kesilen, ayakları dolanan, menisküsü yırtılan bir de burnu kalkanlar olur. “Ben”den vazgeçemeyenlerin “muhalefeti” başlar. Ortak akıl yürütmeleri küçümseyenler, reddedenler çıkar piyasaya. Kimi bir, kimi on bir, kimi ise “elli bir” yıl sonra kendi aklını ortak akıldan üstün tutar. Ortak akıl ise faaliyete devam eder. Çelik gövde, Türkiye için, üretenler için, işçi sınıfı için her alanda çözümler üretir. Eyleme geçer. Dünya çapında işler yapar. Dünyayı ve ülkeyi değiştirir. Kendisini de değiştirir, ilerletir. Durmaz, çağdışı kalmaz. Mücadele kaçkını aklı evveller ise ortak aklın hafızasında sadece bir “eğitim unsuru” olarak yer alırlar...

GEÇMİŞİNİ EKMEK YAPMAK

Aydın Rantı mesela, bugün de yok mudur? Bu kavramın hep çok yaratıcı olduğunu düşünmüşümdür. “Aydın” gibi olumlu çağrışımları bol bir sözcüğün yanına “rant” gibi toplum belleğinde kapkara olmuş bir sözcüğü yapıştırmak… Çarpıcı. Kitabın ismi “al ve sakince beni oku” diye size çağrı yapıyor. Evet, Aydın Rantı bugün de yok mu? Olmaz mı! Hele hele herkesin sosyal medyada “beğeni” peşinde koştuğu, beğenildiği oranda kendini gerçekleştirebildiği bir ortamda. Rantın göstergesi, alkıştır, alkışla gelen “meşruiyet”, alkışla gelen paradır… Alkış, baş döndürür. Ve başı dönen, kendisini “en doğru” zanneder. Efendim alkışı vatan düşmanları yapıyormuş? Umurunda olmaz. Tersine kuyruk daha hızlı sallanır ve nefes alış verişler hızlanır. Kendisini “aşağıya çeken”, eşsiz ve paha biçilemez fikirlerine ket vuran örgüt gibi yüklerden kurtulur, özgürleşir. Sistemin Odalarının kapısı açılır. Artık emekçinin, halkın rantıyla mütevazı biçimde geçinen, ömrünü ona adamış “anca geçinen” bir devrimci kadro değildir. O artık “bağımsız” aydın olmuştur. Kendisi gibi ne idüğü belirsiz, akmayan, kokmayan diğer “bağımsız, tarafsız” şekilsizlerin yanına gitmiştir.

PROTOTİP DÖNEK

Tabii, sistem Odalarında boş yere havuzlanmıyor bu arkadaşlarımız. “Bilmem kaç yıllık Aydınlıkçı” olarak, Aydınlık Hareketine sövdürüleceklerdir. Zaten, tek kıymetleri de budur. İlginçtir, Aydınlık Hareketi ile ne siyasi ne pratik bir bağı yoktur ama yine de “Aydınlıkçıların ağabeyi” diye takdim edilir? Hâlbuki bizim harekette “ağabeylik” diye bir makamın varlığını biz bilmiyorduk. Ekmede yok ağabey, biçmede yok ağabey. Ama psikolojik savaşta gövdesine kadar yer almış ağabey… İyiymiş.

Dönekler’de tarif edilen aşağı yukarı böyle bir şey değil miydi? Döneğin kıymeti, harekete sövmesinden gelir. Hadi Uluengin gibi bir vasatın Hürriyet gibi bir “amiral gemisinde” köşe yazmasının tek sebebi sabah akşam Doğu Perinçek’e küfretmesi değil miydi? 21. Yüzyılın yeni mücadelelerinde yeni dönek adayları var. Biz onlara 21. yüzyılın prototip dönekleri diyebiliriz.

Aydınlık Hareketi ABD emperyalizminin tehditlerine karşı ön cephede savaşır, Vatan Savaşı’nda konumlanan Türk Ordusunu savunur, prototip dönek ise Türk Ordusunun komutanlarını hedef alır, fitne, fesat peşinde koşar.

Aydınlık Hareketi millî savunma sanayiinin gelişmesini teşvik eder, geleceğe bakar. Prototip dönek arşivde çürür, dedikodu peşinde koşar.

Aydınlık Hareketi şehit savcı Mehmet Selim Kiraz’ın yanında yer alır, prototip dönek savcı katillerinin yasını tutar.

Aydınlık Hareketi FETÖ ile mücadele eden Türk yargısıyla birliktedir, prototip dönek mücadeleyi sulandırmanın peşindedir.

Aydınlık Hareketi Türkiye Cephesinin inşası için çabalar, prototip dönek Ekrem İmamoğlu’nda Türkiye’nin çıkışını görür.

Aydınlık Hareketi, Tanzimatçılığa, Batıcılığa savaş açar, prototip dönek AB’den belgeli kanıtlı para alan sözüm ona çevreci dernekleri savunur. Üstelik bu dernekleri savunan prototip dönek, NGO’lar Küreselleşmenin Misyonerleri ismiyle kitap yazarak yabancıların fonladığı “sol” kurumları teşhir etmiş Hasan Yalçın’ı rakı masalarında anmayı da ihmal etmez. “Ah o hayatta olsaydı böyle olur muydu” lafzıyla, kendinin zıddını kendine kendince yoldaş etme cüreti gösterir. Prototip döneğin arsızlığı, yüzsüzlüğü akıllara durgunluk verecek cinstendir. Yolsuzluktan atıldığı güne kadar Partici olup, ertesi gün keşfettiği fikirleriyle kendisini siyasi muhalif mertebesine yükselten prototip bile üretildi.

ESKİ DÖNEKLER VE YENİ PROTOTİPLER

Günümüzün dönek adayları olarak niteleyebileceğimiz prototip dönek de, geçmiş ataları gibi “solculuğu” elden bırakmaz. Partisiz, örgütsüz, disiplinsizdir. Apolitik çilingir sofralarında solcu kariyerine devam eder. Kendisi gibilerle buluşarak yalnız olmadığına ikna eder kendini. Geçmişini çekiştirmek, mücadelede ısrar edenleri yermek, ağız dolusu dedikodu yapmak ona tarifsiz bir zevk verir. Birbirlerini nasıl döndükleri konusunda tekrar ve tekrar ikna ederler. Çok iyi döndük abi, harika döndük abi, öyle böyle dönmedik abi, o neydi ya öyle abi… Yetmez, sağda solda yazalım nasıl döndüğümüzü, siteler kuralım, bloglar açalım derler. Yazdıkça, konuştukça küçülürler. Bu hareketin içinde edindikleri bütün değerleri bünyelerinden sapır sapır atarlar.

Zannederler ki Aydınlıkçılara sövdükçe ekmeğimiz büyüyecek. İzleyeceğiz, ne zaman kullanılmış peçete gibi kenara atıldıklarını göreceğiz. Aydınlıkçılar Türkiye’nin bütün üreten sınıflarının gözünde, bütün milli unsurlarının nezdinde parlayan yıldız. Dünyası Nevizade ile sınırlı olanlar, bu olguyu göremezler. Prototip dönek yuvarlanmaktadır ama tırmandığını zannetmektedir.

Şimdilerin prototip döneklerini görünce, eski döneklerin kendilerine “Öz Hakiki Aydınlıkçılar” ismini takıp yaptıkları tekne turları geldi. O buluşmalarda da bol bol dedikodu yapılır, kadehlerin biri iner biri kalkar ve Hürriyet’te haber olurdu. O dönekleri artık anan yok. Sistem parlattı, kullandı ve bir kenara attı. Nerede Cüneyt Ülsever? Nerede Cengiz Çandar? Nerede Brüksel Lahanası? Peki, Gülay Göktürk yaşıyor mu? Bugünlerde “En Öz Hakiki Aydınlıkçılar” olarak Beyoğlu’nda, Datça’da ya da Sakarya Caddesi’nde toplanıp duran “ağabeyler” umarım atalarının akıbetlerinden ders alıyorlardır.