Dost, düşman ve tarafsız

Bir harekât ya da tatbikata katılan asker için muharebe sahnesinde sadece üç unsur vardır: dost, düşman ve tarafsız. Çatışma krokileri, elektronik haritalar ve radar ekranlarında ülkeden ülkeye değişmekle birlikte sadece üç renk görürüz: kırmızı (düşman), mavi (dost), beyaz (tarafsız)! Bilinmeyen bir temas ortaya çıkarsa bütün mücadele bu teması üç renkten birine çevirmek için verilir. Bu krokiyi ne kadar doğru yaparsak, o kadar etkin muharebe ederiz. Bu krokiyi yüzüne gözüne bulaştıranlar, ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar, darbe üstüne darbe yerler. Çünkü dost ve düşmanların nerede olduğu belli değildir. Bırakın düşmanı yıpratmayı dost ateşine bile maruz kalırlar...

HÜKÜMETLERİN GÖREVİ

Bir harekât içinde asker için yukarıdaki tablo ne ise bir harekât öncesinde devletler ve hatta devlet dışı aktörler için aynı tasnifi yapmak hükümetler için odur. Bir ordu sınırların ötesine geçtiğinde, en küçük kuşkuya yer bırakmayacak şekilde bütün aktörlerin pozisyonundan emin olmalıdır. Çünkü muhtemel tehdide göre kuvvet planlaması yapılmıştır. Eğer beklenmeyen saldırılara maruz kalırsa hem harekâtın dengesi bozulur hem de moral olarak olumsuz etkilenir. Belki de harekâtı sonlandırmak mecburiyetinde kalır. Hükümetler böyle hassas bir konuda bütün taraflar ile doğrudan ya da dolaylı olarak görüşerek nihai durumu belirler ve daha sonra askere bir Hükümet Direktifi verirler. Bu Direktifte siyasi hedefler, dost, düşman ve tarafsız ülkeler kuşkuya yer bırakmayacak şekilde açık ve net olarak ifade edilmelidir. Eğer bir harekât bu aşamalar geçilmeden başlatılırsa, sonuçları sert esen kader rüzgârları belirler.

HAYAT BİLE ÖĞRETİCİ OLMAZSA

Bu yazılanlar ilk bakışta teorik ve hayattan kopuk gözükebilir. İsterseniz, fazla geriye gitmeden 24 Ağustos 2016 günü başlayan Fırat Kalkanı Harekâtını (FKH) hatırlayalım. Harekât başladıktan sonra beklenmeyen hava taarruzlarına maruz kaldık. Birliklerimiz sürpriz şekilde hedef alındı. Bazı dönemlerde F-16’larımızı uçuramadık! Ama sonuçta El Bab’ı ele geçirdik. Başarı nedeni ile ortadaki eksikliği anlayamadık. Münbiç’e yöneldik ve acı gerçekle karşı karşıya kaldık. ABD, Rusya, Suriye, İran ve tüm devlet dışı aktörler karşımıza dikildi. Harekâtı durdurmak zorunda kaldık! Çünkü “Hükümetlerin Görevi” paragrafında açıklamaya çalıştığım ödevlerin hiçbiri yerine getirilmemişti. Askeri kuvvetlerin böyle durumlarda hükümetleri uyarması gerektiği konusunu da not edelim.

AFRİN HAREKÂTI

Türkiye’nin Afrin Harekâtı, sonuna kadar haklı ve meşru bir eylemdir. Doğası itibarıyla antiemperyalist bir girişimdir. Aynı zamanda dünyanın bütün şer güçlerine bir meydan okumadır. Türkiye’nin, bölge ülkelerinin, dünyanın ve en önemlisi insanlığın yararınadır. Eğer ABD ve kolladığı teröristler bu bölgede temiz bir tokat yerse, bu durum dünyanın her yerindeki antiemperyalist girişimlere moral ve cesaret verecektir. Türk milleti bu harekâtın üstesinden gelebilecek bütün hasletlere sahiptir. Bu nedenle beş kelimesinden üçü “ümmet” olanlar, konu Afrin ve savaş olunca birdenbire Türk milletine sarılmıştır.
Bu Harekât, ancak hesap, kitap, bilim ve akılla hedeflerine ulaşabilir. Türkiye’de siyasete yön veren liderler arasında konuya bu açıdan yaklaşan tek lider Vatan Partisi Genel Başkanı Dr. Sayın Doğu Perinçek’tir. Sayın Perinçek bilge kişiliği ile bu kritik dönemde Türkiye için bir şans, talih kuşudur. Sayın Perinçek, Harekât öncesinde ısrarla bir ittifak sistemi kurulmasını ve merkeze de Suriye devletinin konulmasını vurgulamaktadır. Ayrıca Türkiye’nin önüne kurulan tuzakları da sergilemektedir. Çünkü stratejik bir düşünce yapısına sahip olan Sayın Perinçek, “Hükümetlerin Görevi” bölümünde açıkladığım boşlukların yıkıcı etkilerini yakından bilmektedir. Bölge ülkelerinin gücü ve Avrasya’nın sinerjisini harekâta katarak, başarının önünü açmak istemektedir.
Emperyalist çeteler ile teröristlerin çiftetelli oynadığı bu iğrençliğe karşı Türk halkı bir yumruk gibi kenetlenecek, devletine ve ordusuna sahip çıkacaktır. Türk’ün tarih yazan yönünü kısa süre sonra bütün dünya görecektir.