Dosyadan kasete -(TAMAMI)

Önce bir anı:

DP’nin iktidar olduğu günlerdeyiz. Bir mülkiye müfettişi uzun ömür dilediğim usta yazar Bedi Faik’e bir yolsuzluk belgesinden söz ediyor. Belge, Başbakan’ın çok yakınında bulunan merhum doktor Mükerrem Sarol’la ilgili. Faik belgelerle birlikte Başbakan’ı ziyaret ediyor. Faik, cebinden belge tomarını çıkardıktan sonra, “Beyefendi çok iyi hatırladığınızdan emin olduğum bir başka ziyaretimde, Şevket Rado ve Hayri Alpar arkadaşlarımın yanında bize dost gazeteciliğin bir meseleyi hemen yazmadan önce size duyurmak ve şayet bir şey yapılmıyorsa o takdirde dilediğince yazmak olduğunu söylemiştiniz” diyor. O Sırada da belge tomarını Başbakan’ın önüne koyuyor.

Başbakan Menderes kızgınlığını belli eder bir şekilde: “O bakan bizim doktor mu? Her şeyi biliyorum. Size o tezgahı hazırlayanlar dahil her şeyden haberim var! Sizin belge sandığınız o evrakların hiçbir hukuk değeri olmadığı gibi fazla bir ağırlığı olduğunu da sanmıyorum” diyor. Oysa Başbakan henüz belgenin ne olduğunu bilmemekte. Bedi Faik şaşkın, Başbakan şöyle diyor, “Bedi Faik Bey, biz, benim arkadaşlarım beş parasız muhalefet yapmanın bütün acılarını ve sıkıntılarını çekerken CHP’liler keseleri ve kasaları dopdolu mideleri tok, yanakları beslenmekten al al, meydanlarda bize karşı dikiliyordu! Yok artık böyle yağma, anlayınız ve bırakınız da bizim arkadaşlarımızın da benizlerine kan gelsin” (Bedi Faik, Matbuat Basın Derken Medya, Doğan Kitap, Syf:170)

Bedi Faik’ten bir süre sonra Cihat Baban da Başbakan’ı ziyaret ederek bazı bakanlara bağlı kurumlarda yolsuzluklar yapıldığını söylüyor. Aynı Başbakan’ın verdiği yanıt ilginçtir:

“Biliyorum kardeşim biliyorum! Ne yapayım her bakanın başına bir murakıp dikemem ya” Menderes bu defa üzgündür şöyle konuşur:

“- İstifa edeceğim edeceğim ama o kadar uygunsuz, kanunsuz teşviklerin altını imzaladım ki- İsmet Paşa’yı kast ederek- bu ihtiyar bunlara dayanarak beni ipe gönderir.”

Bu olaylardan bir süre sonra Başbakanın bütün bakanlarını takibe aldırarak her biri hakkında dosyalar hazırlattığını duymuştuk. O zaman dosya devriydi.

Arınç’ın gensoruya karşılığı

2012 yılındayız ve Meclis’te bir gensoru görüşülüyor. Gensoru Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç’a bağlı TRT’deki bazı yolsuzluklarla ilgili. CHP Grup Sözcüsü Muharrem İnce elindeki belgelere dayanarak önemli bir konuşma yapıyor. Normal olanı Sayın Bakan’ın gensoruya karşılık vermesi değil mi? Hayır öyle olmuyor.

Başbakan Yardımcısı Arınç, CHP Grup Başkanvekili İnce’yi itham ediyor. “- Sen sus senin ne mal oluğunu biz biliriz. Elimizde kasetlerin var” diyerek tartışmayı başlatıyor. Gensoruyla ilgisi olmayan bir tartışma, karşılıklı ithamlar ve küfürler arasında anlıyoruz ki sözü edilen kaset veya bilgi Muharrem İnce’nin cinsel tacizleriyle ilgili. İnce önce nezaketle sonra şiddetle isnadı reddediyor:

“İspat et! Edemezsen şerefsizsin” diyor ve ekliyor “şimdi başkanlığa dokunulmazlığımın hemen kaldırılması için bir önerge veriyorum. Dokunulmazlığımı kaldırın ve yargı önünde hesaplaşalım.”

Eleştirenlerin kaseti çıkar!

Bu olay yeni bir dönemin başladığının ilk işareti değildir. Demokrasimizin geliştiği(!) bir süreçte dosyadan kasete geçişimiz CHP Eski Genel Başkanı Deniz Baykal’ın TV’ kanallarına servis edilen kasetleriyle başladı. Deniz Baykal istifa etti ve yerine emperyalist odakların 2008 tarihli raporunda adı geçen Kılıçdaroğlu getirildi. MHP’de bir muhalefet partisi. O da eğer eleştiri dozunu arttırırsa onun da kasetleri çıkar! Çıkmadı mı? MHP’nin başta Deniz Bölükbaşı olmak üzere çok yöneticisi Bahçeli tarafından istifaya zorlanmadı mı?

Demokrasi kültürümüz ne hale geldi. Hangi kaset ne zaman ve nasıl çıkacak ve kim görevinden alınacak merak etmiyor muyuz? Demokrasi bildiğimiz kadarıyla eleştiriye açık bir iktidar ve onu dilediğince eleştirebilen muhalefetin var olduğu rejimin adı. Allah aşkına söyleyin bu parlamentoya bunlar yakışıyor ve “dikensiz gül bahçesi mi isteniyor?” Böyle olaylara sadece demokrasilerde değil tek adamlı ve tek iradeli rejimlerde rastlanır sanıyorduk.

Yanılmışız.