Düne bak bugünü aydınlat

Ekonomiyle ilgili birçok veriler açıklandı. Niyetim bu hafta onları yazmaktı. Barzani ve referandum gündeme oturunca “sıcak haber” ekonomi haberlerini kovdu. Ben de hadi dedim biraz arşiv karıştıralım.
Yazı yerine size üç gazete kesiği aktarıyorum. “Anlayana...” diyorlar ya, işte öyle... Tarih sırasına göre:

19 Kasım 1950. Ali Ulvi o zaman çizmiş ve uyarmış. Yabancı sermaye ve liberalizm, milli sermayeyi eziyor. Oysa 30 yıl önce, 1920’de bu kader değişmişti.

17 Ocak 1954. Ratip Tahir Burak gelişmeyi çizmiş. Türkiye üretiyor. Yabancı sermaye otlanıyor. İneğin yurtdışında sütü sağılıyor.

31 Mayıs 1979. Bu bir haber. Başlığı: “Batı 906 milyon dolar veriyor, koşul: IMF”
İlk paragrafı ise şöyle:
“Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’ne (OECD/ üye ülke ve çeşitli uluslararası kuruluşlar dün Paris’te yaptıkları toplantıda 14 ülke Türkiye’ye ‘bir defaya mahsus olmak üzere’ toplam 906 milyon dolar borç vermeyi yükümlendiklerini (taahhüt) açıklamışlardır.
IMF ile “mutlaka” anlaşmaktan geçmesi öngörülen borcun fiilen yürürlük kazanması ayrıca Türkiye’nin bu ülkelerle tek-tek yapacağı anlaşmalara bağlanmıştır.
906 milyon doların 661 milyon doları ‘özel yardım’ kalan 245 doları da ‘dış satım kredisi’ biçiminde gerçekleşecektir.”
Çizgi eskiden ne kadar önemliydi.
Gazeteciliğin şiiri gibi...
Bir cümle iki çizgi koskoca bir makaleden çok şey anlatırdı,
Evet. Haberin çizgisi de var.
Ecevit, ufukta gözüken bir dolar ve marka bakıyor.
“Kalk’ borusu yerine yanılıp da ‘yat’ borusu çalmasam!...”
Daha devam edeyim mi?
Yok!
Geriye bak bak... nereye kadar...
Dizleri döv döv... nereye kadar...
Bugüne geleyim.
Milli ekonomiye yeniden can vereceğiz. En tepeye onu getireceğiz. Programı hazır. Cebimizde.
İrade gerek. Gerçek irade.
Belki 2019. Belki daha yakın.
Var mısınız??

MİLLİ DİL MİLLİ HİS

26 Eylül, Dil Bayramı’ydı. Karar verildiği günü anılardan haftaya anlatırım. Yerim kalmadı. Bugün arşiv günümüz ya... Işık tutacağız ya... Atatürk’ün 2 Eylül 1930’da Sadri Maksudi’nin... “Türk Dili İçin” adlı kitabına yazdığı notu aktarmadan geçemeyeceğim.
“Milli his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması, milli hissin gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir, yeter ki bu dil şuurla işlensin.
Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.”
87 yıllık görev hâlâ devam ediyor.
Var mısınız??

BİR OKUYUCU MEKTUBU:
KÜRESEL YOKSULLUĞA ÇARE


Bir de okuyucu mektubuna yer verelim.
“Sayın Şule Perinçek,
Dünkü Rüzgargülü köşenizde ‘Kısa Hisseler’ bölümünde küresel yoksullukla ilgili yazınızı da okuyunca bu mektubu size yazmaya karar verdim. Aslında sizin çok değerli vaktinizi heba etmek istemediğim için bu mektubu size yazmaya bugün karar verdim.
Ben gençlik yıllarından beri küresel yoksulluğa karşı karınca kararınca mücadele veren, ya da verdiğini düşünen bir faniyim, çünkü benim çocukluk yıllarım maalesef yokluk içinde geçti. Bu yüzden insanların, ama öncelikli olarak çocukların ve kadınların aç kalmaması için elimden geldiğince bir şeyler yapmaya çalışıyor ve aklınıza gelebilecek her yere bu konuda mektuplar yazıyorum. Genel anlamda sadece varlık sahiplerinin kullanabileceği tüm lüks tüketim ürünlerinden küçük de olsa bir yoksulluk vergisi alınması önerime ilk defa 1983 yılında asil ruh merhum Cumhurbaşkanı Karl Carstens bir mektupla olumlu yanıt vermişti.
Fakat o gün bugündür maalesef kimseden olumlu bir yanıt alamadım. İnanın ben bu kadar varlıklı, bu kadar zengin ve güç sahibi politikacıların insanların böylesine bir şekilde telef olmalarına Birleşmiş Milletler’in herkesi dayanışmaya çağırmasına imza veren ülkelerin bile seyirci kalmalarına karşı infial içindeyim.
Yoksul insanlar bile kapısının önündeki kedi köpeğin aç kalmasına seyirci kalamazken, bu muhteremlerin nasıl böylesine bir felaket karşısında sessiz kalabildiklerini, her yıl açlıktan 8-10 milyon insanın öldüğünü görmek dahi istemediklerini kavrayamıyorum bir türlü.
Oxfam’in yaptığı araştırmaya göre yüzde bire tekabül eden süper zenginlerin varlığı yüzde 99’unkinden daha fazlaymış. Eğer bu yüzde birlik süper zenginler her gün kendileri, yakınları ve birkaç dostlarının her biri için günde bir dolar verseler bu meblağ yıllık 500 milyar doları geçer ve lütfen sormak istiyorum: Dünya genelinde böyle bir uygulamaya geçilse bu kimi fakirleştirir, kimi mağdur eder; ve kim karşı çıkabilir?
Gene dünkü kösenizde “üç kuruşluk patatesle” ilgili yazılanı okudum, ama buna pek de şaşırmadım, çünkü biz buna benzer bir hikayeyi bir (... ünlü bir otel adı. ŞP) çalışanından da dinlemiştik.
Değerli vaktinizi meşgul ettiğim için lütfen hoşgörün/affedin ve lütfen bana cevap yazma zahmetine girmeyin. Sizin ve eşinizin varlığı bile bizler için eşi emsali bulunmaz bir zenginlik.
En iyi dilek, sevgi ve saygılarımla. 25.09.2017
Cengiz Emektar, İzmir”
Yanıt vereceğim elbette. Ama haftaya...