Dünya ekonomisinde yeni bir borç krizi yolda

Dünya ekonomisi salgın sonrasında yüksek enflasyonla karşı karşıya kaldı. Büyüme oranlarının genel olarak enflasyonun altında kalması stagflasyon riskini gündeme getirdi. ABD’de son 10 yıl içinde sık sık tartışılan ‘borç çevirme’ konusu eylül ayı içinde tekrar gündeme gelince ekonomistler yeni bir ‘borç krizi’ ihtimalini tartışmaya başladı.

DÜNYA TARİHİNİN EN BORÇLU DÖNEMİ

ABD Hazine Bakanı Janet Yellen iki hafta önce ABD hükümetine borç limitini yükseltme çağrısında bulundu. Yellen eğer limit yükseltilmezse tahvillerin ödemesinde sıkıntılar olacağını ve ABD devletinin temerrüde düşeceğini ifade etti. 2008 krizi sonrası dünya ekonomisinde başlayan zincirleme borç krizinden sonra ABD’nin aşırı oranda şişen borçları hemen her sene tartışma konusu oluyor. ABD kamu borcu geçen yaz itibarıyla 28 trilyon dolar limitine ulaşmış bulunuyor. 2020 sonunda ABD’nin borç/GSYİH oranı yüzde 108’e ulaşmıştı. Yani ABD tutar olarak dünyanın en borçlu ülkesi konumunda bulunuyor.

Borç sorunu sadece ABD için geçerli değil. IIF (Uluslararası Finans Enstitüsü) verilerine göre dünya ekonomisinin toplam borcu 2021 Ağustos ayında 300 trilyon dolara yaklaştı. Bu rakam dünya ekonomisinin tarihinde görülen en büyük borç tutarıdır. Borcun 92 trilyon dolarlık kısmı gelişen ülkelere geri kalan 208 trilyon dolar ise gelişmiş ülkelere ait. Yüksek borçların mevcudiyeti ve borçların artışının durdurulamaması önümüzdeki süreçte borç krizine bağlı sorunları gündeme getirecektir.

SALGIN, BORÇLULUĞU ARTIRDI

Koronavirüs salgını sürecinde ekonomilerine destek olmak isteyen ülkeler büyük oranlarda harcamalar yaparak yaşanan çöküşün olumsuz etkilerini yumuşatmaya çalıştı. Yapılan müdahalelerin yan etkisi ise şişen varlık balonları ve tarihi rekor seviyelere ulaşan borçluluk oranları oldu.

IIF’nin son yayınladığı ‘Küresel Borç Görünümü’ raporunun sonuçları şöyle; gelişmiş ülkelerde finans kökenli olmayan şirketlerin devlete olan bağımlılığı arttı. Bu şirketlerin borçluluk oranları son 10 yılda tarihi yüksek oranlara ulaştı; borçlarda 2016’dan beri en yüksek artış yaşandı. Gelişen ülkelerde en yüksek kamu borcu oranı artışları Güney Afrika ve Hindistan’da gerçekleşti. Gelişen ülkelerin para birimlerinde genel olarak gerileme yaşandığı için bu ülkelerin döviz bazlı borçlanmaları önceki yıllara oranla zorlaştı.

NEOLİBERALİZMİN ÇARESİZLİĞİ VE İFLASI

Şişen varlık balonları ve artan enflasyondan kaynaklanan stagflasyon riski dünya ekonomisini zorlu bir sürece götürüyor. 1970’lerde görülen stagflasyon sürecine benzeyen şartlar yaşanıyor. Fakat bu sefer önemli bir fark var; dünya ekonomisi rekor borçluluk oranlarına ulaşmış durumda. Dolayısıyla bu sürecin büyük bir borç krizini tetiklemesi riski bulunuyor.

Merkez bankaları artık bir yol ayrımına geldi. İlk seçenek şu; enflasyon oranları artmaya devam ederse faizleri yükselterek enflasyonla mücadeleye başlamak zorunda kalacaklar. Bu politikanın izlenmesi halinde devasa bir borç krizi ve durgunlukla karşı karşıya kalınacaktır.

Merkez bankalarının önündeki ikinci seçenek ise yükselen enflasyona tepkisiz kalmaktır. Fakat bu seçenek enflasyonun çift haneli rakamlara ulaşması, negatif arz şokları ve ardından stagflasyon sürecine girilmesi ile sonuçlanabilir.

Merkez bankaları ikinci senaryoyu borç krizini engellemek adına tercih edebilirler. Fakat ikinci senaryonun ilerleyen aşamalarında kaçınılmaz olarak borç krizi yeniden gündeme gelecektir. Devalüasyondan ötürü çok sayıda gelişen ülke temerrüde düşüp yeniden yapılandırma sürecine gidebilir.

İkinci senaryonun ilerleyen aşamalarında gelişmiş ülkelerde özel sektör borçlarında ciddi sorunlar baş gösterebilir. Zira faizlerin artmaya başlamasıyla birlikte hem kredi faizleri yükselecek hem de yüksek maliyetlerle yeniden borçlanmakta sorunlar yaşayacaklardır.

İşin bir de banka dışı kredi şirketleri tarafı var. Olası borç krizi bu şirketlerde sorunları hatta iflasları getirebilir. Yüksek kaldıraçlarla ucuz maliyetli para kullanıp piyasaya dağıtan bu şirketler borç krizini tetikleyen bir rol oynayabilirler.

TARİH TEKERRÜR EDİYOR

Tüm bunların sonu ise derin bir stagflasyon, durgunluk ve tabii ki işsizlik anlamına geliyor. Dünya ekonomisi benzer durumları daha önce de yaşamıştı. Özellikle 1970’lerde stagflasyon ve işsizlik 1980’lerde borç krizi, 2008 sonrası borç krizi gibi vakalar yaşanmıştı. Şimdi aynı senaryoları tekrar seyretmeye çok yakınız. Neoliberalizm belki de son perdeyi oynayıp dünya sahnesinden çekilecek.

“Tarihte olaylar ilkinde trajedi, ikincisinde komedi olarak tekerrür ederler’’.

Karl Marks, ‘Louis Bonaparte’ın 18.Blumaire’i’

KAYNAKÇA:

https://www.dw.com/en/us-treasury-secretary-janet-yellen-warns-on-debt-ceiling/a-59126976

https://www.iif.com/Research/Capital-Flows-and-Debt/Global-Debt-Monitor