Dünya görüyor Anahtar elimizde

Kenya’da bir evdeyiz. Birleşmiş Milletler (BM)’de çalışan değişik milletlerden insanlar bir aradalar. Dünya küçük. Biz de son zamanlarda yurtiçi-yurtdışı dolaşıyoruz. İstanbul’dan bir arkadaşım Fethiye’deki toplantıya gelmiş. Orada anlattı. Kenya’ya BM’de çalışan yeğenini ziyarete gitmiş. Bir akşam onların evinde otururken İtalyan demiş ki,
“Sizde bir Vatan Partisi var. Erdoğan’dan sonra en büyük muhalefet partisi... Erdoğan’ı arkadan itiyor; önden de karşısına geçiyor...”
(Laf aramızda şu İtalyanlar ne de olsa Akdenizli... Renkli insanlar. Bu kadar canlı tanımlanabilir doğrusu Vatan Partisi’nin muhalefet işlevi. Doğru politikaların uygulanmasını sağlamak, iyi yapılanların arkasında durmak; yanlış olanların önüne geçmek, engellemek...)
Odadaki Meksikalı BM çalışanı hemen söze atılıyor. Arkadaşım tarifle anlatıyor söylediklerini. Kolumu çimdikliyor şöyle burkarak... aynen Meksikalı da öyle yapmış ve demiş ki:
“Bir yerinden şöyle yakalasa top gibi oynayacak...”
Arjantinli kafasını sallıyor ve gülerek söylenenleri onaylıyor.
Hani arada Rubin şöyle dedi, böyle dedi deyip duruyoruz ya... Belli ki beyefendinin özel ilgisi değil. Türkiye dünyada konuşuluyor. Çünkü şu dönemde dünyadaki siyasi dengeler ve gelişmeler açısında tayin edici bir ülke. Savaştığı öyle çerden çöpten PKK-PYD filan değil... Emperyalizmin, ABD’nin kaderiyle ilgili bir vatan savunması veriliyor.
Hadi buyurun devam edelim.
Bu kez sizi İngiltere’nin en ünlü üniversitelerinden birine götüreceğim.
Oxford Üniversitesi’nde lisans üstü 10 derslik bir seminer. Birinci Dünya Savaşı sonrası dünyadaki gelişmeler. Avrasya politikası konuşuluyor. Söz Türkiye’ye geliyor. İngiliz profesör anlatıyor:
-Türkiye’de üç etkin politikacı vardır. Tayyip Erdoğan, Fetullah Gülen ve Doğu Perinçek...
Seminere katılan akademisyen arkadaşım diyor ki, “Kılıçdaroğlu filan yok tabii, zaten onun getirdiği yeni bir tez de yok ki...”
Elin İngiliz’i neden bizi konuşur?
Yukarıda söyledik.

KANSERE ÇARE VATAN

Oxford da yetmediyse devam edelim. Adana’da bir kargo şirketinin şubesi. Bende de ne arkadaşlar var görüyorsunuz; yine bir arkadaşım. Ayşe Hanım. Çiftçi. Dünya beceriklisi. Elinden gelmeyen iş yok. Sağlık, beslenme, yetiştiricilik, tarım konusunda bir dokun, bin bilgi sıralayıveriyor. Kendi yetiştirdiği sebzelerden, meyvelerden, ayrandan nefis kepekli undan yufkaya kadar, hatta acı biber fidesi bile dahil bir koli yapmış gönderecek. Adımı söyleyince oradaki köylümüz hemen tanıyor...
“Hadi, telefon edelim...”
Bir istekleri var Cumhurbaşkanı adayımızdan.
“Bu iktidar beni kanser etti, bir çare bulsun... Konuşmalarında söylesin...”
Şaka değil, essah!!
Kansere çare de Vatan Partisi’nde... Fantezi mi? Bitkileri ve hayvanları delirtmeyen, delicesine kârı değil halkının sağlığını düşünen bir parti programı ayrıntısıyla var. Emeğimiz çoktur.
Bu da kesmediyse ne yapayım...

DÜŞMANIN BAŞ DÜŞMANI

Daha önce Fetullah duruşmalarını yazmıştım. Bu salonda iki düşman var diyorlardı avukatlar. Biri Tayyip Erdoğan, ötekisi Doğu Perinçek. Ama Perinçek baş düşman. “Çünkü” diyorlarmış sanıklar, “Tayyip Erdoğan’ı o etkiliyor, yönlendiriyor” Doğru mu? Doğru, işler “ne istediniz de vermedik...” modunda buz gibi kayar giderken arabanın tekerine ne taşı, kayalar konuldu...
Brüksel’deki yorumcuları, Pentagon’daki sözcüleri, raporları atlıyorum; onlar gazetenizde çok haber oldu. Bir özel haber daha vereyim, bitireyim.
Çin’le iş yapan büyük bir işadamı Doğu Perinçek’ten ricada bulunuyor. Aklımıza hemen devlet katında tanıdıklarınız var şu veya şu konuda aracı olun gibilerinden mi...
Yok, çok ilginç.
“Türkiye’nin güvenilir bir ülke olmasını sağlayın”
Görüyorsunuz işimiz çok kolay. Günlük güneşlik aydınlıklar göreceğiz. Kapılar açık.
Anahtar elimizde!
Dünya görüyor.
Anahtar elinizde!

HAFTANIN TİVİTLERİ: GÖBEKLİTEPE

“Arkeoloji, kamu yöneticileri için sadece bir ‘araç’ olmamalı. Amaç, öncelikle korumak, anlamak ve sahip çıkmak; sonrasında ‘turist’ gelir zaten. Göbeklitepe’ye beton dökme. Bak burası Stonehenge. Beton ya da turistler için yol var mı?
Yanıtlar:
* Bir dürümcü, çay ocagı neyim bile yok... İşlemez bu mekan.
* Bombalarla yerle bir olan Londra’yı, eski fotoğraflarını karşılaştırarak aslına uygun yeniden inşa eden bir sosyolojik kültürden bahsediyorsunuz. Bizde çok yakın zamana kadar bahçe duvarı ya da tuvalet taşı olurdu bunlar; şimdi de restorasyon adı altında zulüm görüyorlar maalesef.

* Bu kadar boş bir yer olamaz.
* Uygulama yapılırken koruma bölge kurulu kararına istinaden yapılır. Ayrıca beton uygulamasının altına jeotekstil döşenmiş, yani bilimsel açıdan sıkıntılı bir durum olmadığını düşünüyorum.
* Bu beton aşkı... Betonla güzelleşir dünya.Estetik gavur işi..
* Bize eski bişi lazım değil, yenisini getir eskisini götür zihniyeti. Hele Hz. İbrahim’in kırdığı putlar denilen bir yere rant amaçlı yapılan bir ayıp
* Boya badana, tadilat vs. işler de başlar yakında.
* O da İngiliz Belediyesi’nin tembelliği
Taksiciler ve uber
* “Taksi mi uber mi tartışmasına girebilecek yeterli gelire sahip değilim. Otobüs mü, dolmuş mu kavgası çıkarsa haber salın.”

TAKSİCİLER VE UBER

* “Taksi mi uber mi tartışmasına girebilecek yeterli gelire sahip değilim. Otobüs mü, dolmuş mu kavgası çıkarsa haber salın” (@mülteci)

KISA HİSSE

Aradan çok zaman geçti. Ama bir izleyicimizden gelen eleştiri olduğu için mutlaka yazmam gerekir. Bir kenarda bekleyip duruyordu çuvaldız!
“3 Şubat 2018 cumartesi akşam, saat 22.00’de yayınlanan (şu an) Ulusal Kanal’daki programınızda (saçsız) beyefendi Şirinevler’de devlete ait fizik tedavi hastanesinin yıkılıp yerine özel bir hastane yapıldığını söyledi.”
diyor izleyicimiz ve düzeltiyor
“1) Eski fizik tedavi hastanesi yıkılmış ve aynı yere yenisi yapılmaktadır. Sanırım yakın zamanda faaliyete geçer.
“2) Yeni özel hastane ise aynı arsada yer alan ve yıkılan Carrefour’un yerine yapılmıştır.
“Bu bilgi kirliligini düzeltmek istedim.”
Özenli izleyicimize teşekkür ediyorum.
Ama esas çuvaldız şimdi geliyor.
İzlerken “programınızdaki saçsız beyefendi” diyor. Adı yok mu? Var! Ama genellikle ekranda bir kez başlarda, belki seyrek birkaç kez daha yazıyoruz. “E ee ne yapalım, dikkat etseydiniz de aklınızda tutsaydınız” hesabı ya da “baştan oturup adam gibi televizyonu açaydınız, programı hiç çaya ihtiyaca kalkmadan seyredeydiniz, o zaman adını yazdığım zaman kaçırmazdınız” diyerekten...
Oysa okuyucumuz da izleyicimiz de bizim “velinimetimiz”...
Hizmetle görevliyiz.
En iyi biçimde.
Üzmeden.
Her ekranda gözüktüğünde altına adını yazsak mürekkebimiz bitecek değil ya... Bu arada değerli hekimimizi de böyle bir tanımdan kurtarmış olurduk :)!!

NEREDE BU MUHALEFET! BURDA! BURDA!

Ekranda bir konuk ve sunucu konuşuyor.:
u Nerede bu muhalefet? Atatürk’e bu kadar hakaret ediliyor!
(Burdayım ya işte! Biz neyiz? Bizi muhalefetten saymıyor musunuz?)
u Önüne gelen kadınlarımızı öldürüyor. Çocuklarımıza tecavüz ediyor.
(Bu mudur Türkiye? Bu mudur kadınlarımız ve de erkeklerimiz? Nasıl öfkeleniyorum bir bilseniz! Son dönemde 24 bin Türk İngiltere’ye gitmiş, yerleşmiş. Kimler diyorum. Murat Belge gibiler diyorlar. Haklılar mı yoksa... Bu “yalan” tanımlar onların bahanesi. Mücadeleye niyetiniz yoksa... Katillerle, tecavüzcülerle nereye varılır, öyle değil mi ya...! Çek git!)
u “Oh! Benim milletim şunu yapmış’ diye ne zaman gazeteyi açtığımızda seviniyoruz!”
(İnsaf ki, ne insaf! Ben her gün seviniyorum, her gün gurur duyuyorum. Bakarsanız görürsünüz. Atatürk’ün tanımladığı gibi kuru kestane gibi dışı kahverengi olsa da, bakarsan, istersen içinin süt beyazını göreceksin... “At gitsin, sat gitsin bir millet” değil ki... Ağlayacağım şimdi! O da yakışmaz! Beni de şaşırttılar! En iyisi gideyim mücadeleye devam!)


Kağnı ve Kurtuluş Savaşı


Çanakkale’den sonra Almanya