Dünyanın düzeni değişirken
Son yılların en önemli tartışma konularından biri “Çöken Amerikan İmparatorluğu”. Ancak azılı Amerikancılar, ellerindeki neredeyse sınırsız imkanla bunun asla söz konusu olmayacağını söylüyorlar. Oysa tam da bu cümleler yüzünden Amerika’nın çöküşe geçtiğini düşünmemiz gerekir. Zira bir şeyin “konuşulabilir” noktaya gelmesi bile çok ama çok önemli bir aşamadır. Elbette kimse ABD imparatorluğunun birkaç günde ya da yılda güçten düşeceğini söylemiyor. Ya da ABD’nin çaresiz olduğundan, hiçbir şey yapamayacağından bahsetmiyor. Sadece gidişatı analiz ediyorlar.
ÇİN VE RUSYA GERÇEĞİ
Aslında çok uzağa gitmeye gerek yok! Kendi tarihimize bakarak bile İmparatorlukların ne kadar sürede yok olacağını tahmin edebiliriz. Temel tarih kitaplarında da denir ya Kanuni’yle zirveye ulaşan Osmanlı İmparatorluğu bir süre sonra “duraklama ve dağılma dönemine” girmiştir ve bu süre yaklaşık 1576-1918 arasını kapsamaktadır. Yani İmparatorluk hala imparatorluktur ama bazı şeyler eskisi gibi değildir. Doğal olarak örneğin 1600’lerin sonunda yaşayan bir aydınla 1700’lerin ortasında yaşayanın İmparatorluk algısı arasında fark vardır. Hele hele 1900’lere geldiğimizde artık sokaktaki insanlar bile acı gerçeği görmeye başlayacaklardır.
O halde ABD’nin çökmeye başladığını söyleyenlere dönüp “Olur mu öyle şey!” diye atarlanmanın alemi yok. Çünkü göstergeler ortada! Kimsenin yadsıyamayacağı bir Çin gerçeği yükseliyor Uzak Asya’dan. 1991 sonrasında bir daha asla ayağa kalkamaz denilen Rusya Federasyonu adeta küllerinden doğmuş durumda ve “bölgesel denklemleri” en çok etkileyen ülke konumunda. Gürcistan’da oldu-bittilere fırsat vermediği gibi, Ukrayna’nın da ABD’nin talimatlarıyla giriştiği provokatif eylemlerine aynı sertlikte ve kararlılıkla cevap veriyor.
ABD, YENİ HAYAL VEREMİYOR
ABD, ne kadar yüklenirse yüklensin Suriye’de oluşan Rusya, İran, Türkiye, Suriye işbirliğini ortadan kaldıramıyor. Hatta öyle ki ABD’nin “stratejik ortağı” artık terör örgütü PKK ve onun Suriye kolu PYD/YPG/SDG olmuş durumda. Almanya’nın hatta İngiltere’nin bile ABD politikalarını sorgulamaya başladığı bu dönemde ABD’nin sadece “terör örgütleriyle” işbirliği yapabiliyor olması da başlı başına bir “çöküş” işareti değil mi?
Tüm bunlara bir de “söylem üstünlüğünü kaybeden ABD” gerçeğini eklerseniz tablo tamamlanıyor. Zaten ABD en çok, kitlelere “yeni bir hayal” veremediği için çöküyor. Dünyanın dört bir yanında insanlar ABD’nin merkezinde olduğu “tek kutuplu” dünyanın kan, eşitsizlik ve gözyaşı getirdiğini görüyorlar. Tarihin çarkları ABD’yi mecburi olarak daha büyük sorunlara doğru itiyor.
O halde Türkiye’nin de bu gerçeğe uygun olarak planlar yapması ve değişime dönük uygun adımlar atması şart. O devlet ne der, bu devlet ne yapar demeden “Türkiye’nin çıkarı ne?” sorusuna odaklanmak en doğru yaklaşım olur. Hiç unutulmamalıdır ki Türkün 7 bin yıllık öz yurdu olan Anadolu’yu sonsuza kadar Türk yurdu olarak muhafaza etmek herkesin temel görevidir. Bu kutsal görevi yerine getirmek için de her şeyin Türk milleti için ve Türk milletine göre analize tabi tutulması, Türkiye’nin yüksek menfaatleri dışında hiçbir düşüncenin analizin merkezine konulmaması mecburidir. Dünyanın düzeni değişirken eski alışkanlıkların terk edilmesi şarttır. Çünkü bu dönemdeki imparatorluklar eski imparatorluklardan çok daha hızlı dibi görecektir.