Dürüstlük istiyorum
Cumhurbaşkanlığı seçimi, muhalefet partilerinin yanlış aday seçimi veya yanlış adayın onlara talimatlandırılması yüzünden daha ilk turda Tayyip Erdoğan'ın kazanımı ile bitti.
Diğer bir deyişle, Cumhurbaşkanlığı altın tabak içinde Tayyip Erdoğan'a birilerinin talimatı doğrultusunda sunulmuş oldu.
Dünkü Hürriyet gazetesinde efelerin efesi Yılmaz Özdil'in yazdıklarını okuyunca Ekmeleddin İhsanoğlu'nun aday gösterilmesinin tek nedeninin, seçilse bile "geçiş sürecinde" Tayyip Erdoğan ile uyumlu çalışması arzusu olduğu anlaşılmaktadır.
Hakikaten nedir o "geçiş süreci".
Bu "geçiş süreci" "Özerk Kürdistan'ın" kurulması mıdır?
Düne kadar açıklanması gereken tek nokta, ismini bile doğru dürüst söyleyemediğiniz, aday tespit çalışmaları aşamasında adı geçmeyen Ekmeleddin İhsanoğlu'nu size kimin ya da kimlerin dikte ettirdiği idi. Şimdi buna bir ikincisi ilave oldu.
Nedir o açıkça topluma ilan edemediğiniz "geçiş süreci".
Bu iki noktaya açıklık getirmediğiniz sürece bu partinin, bölünmeye karşı olan, tek millet, tek devlet, tek bayrak ülküsü ile yüreği çarpan milyonlarca gönüldaşının vicdanlarında aklanamazsınız.
Seçilecek Cumhurbaşkanı'nın Tayyip Erdoğan ile uyum içinde çalışacak olmasını istemek; "Çankaya Noterliği" görevini yedi yıldır başarıyla yürütmüş, önüne gelen her yasayı, her kararnameyi hukuka uygun olup olmadığına bakmadan ve de geciktirmeden imzalayan yeni bir Abdullah Gül istemekten başka bir şey değildir.
Bir Cumhurbaşkanı'nın öncelikli görevi hukuku korumaktır.
Hukukun üstünlüğüne inanan bir Cumhurbaşkanı'nın, ben yaptımsa hukuk buna uydurulur düşüncesinde olan bir Tayyip Erdoğan'la çatışmasından daha doğal ne olabilir.
Bu sizi niye rahatsız ediyor, Ekmeleddin İhsanoğlu'nu size talimat olarak verenler mi bunu böyle istiyorlardı?
Sayın Kılıçdaroğlu, siz kimden yanasınız; ülkenin bölünmez bütünlüğünden mi, "Kürdistan"ın özerkliğinden mi yanasınız?
Eğer bölünmeden yana iseniz, lütfen emaneti iade edin.
İstifanızı isteyen altı milletvekiline cevap verirken "Beni onlar seçmedi ki, istifamı isteyebilsinler" diye demokrasiyle uzaktan yakından ilgisi olmayan bir cevap vermişsiniz.
Sizin mantığınızla da bakarsak, benim sizin istifanızı istemek hakkım var. Sizin seçildiğiniz Kurultay'da, diğer bütün Kurultay üyeleri ile birlikte maalesef size oy verdim. Yanılmışız, bizim gibi kendini uyanık zannedenlerden kendinizi çok iyi saklamışsınız.
Anlaşılıyor ki "Özerk Kürdistan"dan yanasınız.
Rakibiniz Tayyip Erdoğan'ın hiçbir engellemeyle karşılaşmadan, hukuksuz yönetim anlayışını sürdürebilmesinden yanasınız.
Düşünce ve ifade özgürlüğü çerçevesinde, bu görüşlerinize katılmamakla beraber, demokrasiye olan inancım nedeniyle saygı duyarım.
Ama o zaman, bu düşüncelerle Atatürk'ün koltuğunda oturamazsınız. İstifa etmeniz gerekiyor.
İstifanızı Türk Basının önde gelen bütün köşe yazarları hem de sizi en ağır dille eleştirerek istiyorlar.
Milyonlarla ifade edilen; sizin ve yanınızdaki bir kısım kendini bilmez saygısızın "ulusalcılar", "şezlongcular", "tatilciler" diye küçümsediğiniz; hatta size dayatılan, sizin de partiye dayattığınız adaya kerhen oy verenler istiyorlar.
Ama bana göre en anlamlı şekilde gitmenizi isteyen kişi 13, 14 ve 17. Dönemlerde Milletvekilliği ve TBMM Başkanvekilliği yapmış Musrafa Kemal Palaoğlu.
Palaoğlu Demokrat Parti'nin seçimi kazandığı 14 Mayıs 1950 seçimlerinden bir gün sonra, yani 15 Mayıs 1950'de CHP'ye kaydolmuş bir partilidir.
Size ve ekibinize diyor ki: "İstifa medeni insanlardan istenir; ben Kemalist Mustafa Kemal Palaoğlu olarak, Kemalist Cumhuriyet karşıtı işgal kuvvetlerinin partimi terk etmesini istiyorum."
Gazetecisi, parti gönüldaşının büyük bir çoğunluğu seçim başarısızlığından dolayı istifanızı istiyor.
Bu elbette bir hak, ama ben şahsen sizden, Ekmeleddin İhsanoğlu kimin talimatı ve geçiş sürecinden ne anladığınızı kamuoyuna açıklamanızı istiyorum.
DÜRÜSTLÜK İSTİYORUM.
Bunları açıklayamadığınız sürece, size Kurultay'da oy vermiş bir kişi olarak, İSTİFA ETMENİZİ İSTİYORUM.