Düşsel Bir Sorgulayış: Sınırsız Rüyalar Diyarı

“Bir takım nedenlerden ötürü, kendi içimde, başka birine verilmiş olması gereken bir rolü oynadığımı düşünüyordum.” -Blake.

Ülkemizde ilk olarak 1995 yılında İrem Sağlamer çevirisiyle, “Sınırsız Rüyalar Diyarı” adıyla Ayrıntı Yayınları tarafından yayımlanan kitabın orijinal adı The Unlimited Dream Company. Bu ismin yanlış bir çeviri olduğunu söylemek mümkün. Fakat yayınevinin kitabın içerisinde bulunan yazarın kısa özgeçmişinde kitap ismini doğru bir şekilde, yani “Sınırsız Rüyalar Şirketi” olarak yazdığını görmekteyiz. Buradan yola çıkarak da, kitap basılma aşamasındayken editörün bir yanlışlığa imza attığı yorumunu yapmak yanlış olmaz. Her ne olduysa, son anda olduğu aşikar.

Alışıldık bilimkurgulardan çok farklı olan bu kitabın Ballard okurlarını pek zorlamayacağını düşünsem de, ilk defa Ballard okuyacak olanlara da önermediğimi belirtmeliyim. Yazarı daha iyi tanımak için Beton Ada ya da Gökdelen adlı romanları çok daha iyi bir tercih olacaktır.

“Genç anneler, küçük çocuklarıyla süper markete girip çıkıyorlar, benzin istasyonundan arabalarına benzin alıyorlardı. Elektrikli eşya mağazasının vitrininin görüntülerine bakıyor, sanki gizli kapaklı bir ilişki içindelermiş gibi çamaşır makinelerine ve televizyonlara bedenlerini sergiliyorlardı.”

Ballard‘ın bilimkurgu türünün sınırları içerisine katabileceğimiz bu gizemli kitabı bir uçak kazası ile açılıyor. Çaldığı Cessna marka uçak ile, Shepperton isimli kasabada nehre düşen uçağın içinden canlı olarak çıkarılan uçma sevdalısı Blake’in birinci tekilden anlattığı hikaye ilk başlarda çok karmaşık gözükse de, ilerleyen her sayfa ve her yeni bölümle birlikte çok farklı kulvarlara evriliyor ve taşlar bir bir yerine oturmaya başlıyor. Finale gelindiğindeyse ortaya çıkan tablonun beni tatmin ettiğini söyleyebilirim.

Blake uçağın içinden çıkarılır çıkarılmasına fakat kendisi ölüp ölmediğini bilmemektedir. Roman boyunca da bu durum devam eder ve Ballard hedefine ulaşır: okurunu şüpheciliğe iter. Blake’e gelen esrarengiz güçler sayesinde bizler de son derece şaşkın bir şekilde ona eşlik eder ve büyülü kasabadan bir türlü dışarıya çıkamayız.

Blake aslında ölmüş müdür? Yoksa Blake haricinde herkes ölü müdür? Uçak kazasının ve kasabanın, Blake’in cinsel yönelimlerindeki değişime ne gibi bir etkisi vardır? Son derece erotik hayaller kuran ve kasaba üzerinde süzülen Blake bu yanılsamalardan nasıl kurtulacaktır, kasabayı terk ederek mi? Peki ya kasabayı terk edemiyorsa?

Bu ve daha fazlasını soran yazara cevap vermek ne yazık ki zor. Yine de, Ballard’ın “sınırsız” bir toplum yaratma isteğini görmezden gelemeyiz. Blake aracılığıyla bu fikrini açığa kavuşturuyor ve Shepperton’da her şeyin mümkün olabileceğini söylüyor. İnsanların ve diğer canlıların uçabildiği, herkesin cinsel anlamda rahatça doygunluğa ulaşabildiği, huzur ve refah içerisinde yaşayabildiği sınırsız bir rüyadır aslında kitapta resmetmeyi amaçladığı şey. Bu dünyadaki ahlaksızlıkların öbür dünyanın erdemlilikleri olabileceği fikri ise, kitabın bir nevi özeti niteliğinde.

Ballard’ın, düş gücü yüksek bir yazar olduğunu, romanlarında ve öykülerinde çok farklı kurgularla okurlarını sarstığını söyleyebiliriz. Sınırsız Rüyalar Diyarı da yine klasik Ballard anlatılarından olmasına rağmen, gizemini finaline dek korumasıyla birlikte öteki yapıtlarından bir nebze de olsa ayrıldığını söylemek doğru olacaktır.

"Mağazanın yanında otomobil tamirhanesi vardı, ön avlusu kullanılmış arabalarla doluydu. Güneş ışığının altında, ön camlarında numaralarla duruyorlardı. Her şeyin etiketlenip, numaralanması gereken sayısal bir evrenin ileri muhafızları; ayağımın altındaki her taşın ve kum tanesinin, her hevesli gelinciğin kaydedilmiş olduğu bir kıyamet günü kataloğu…”

Günümüze dek tek baskıda kalan bu kitaba ulaşmak şu anda ne yazık ki mümkün değil. Yeni baskısı olmadığı için kitap ismi de zaten bu şekilde kalmış durumda. James Graham Ballard kitaplarının telifinin başka bir yayınevine geçtiğini de hesaba katarsak, önümüzdeki yıllarda bu kitaba ulaşmamızın yeniden mümkün olması düşük bir ihtimal sayılmaz.

Kitabı arayıp bulanlara, okumak için kitaplığında bekletenlere ve en önemlisi de, “hala rüyaları olanlara”, keyifli okumalar dileklerimle diyor ve Anthony Burgess’in kitap hakkındaki övgü dolu sözleri ile yazımı noktalıyorum:

“Fikir son derece özgün, aynı zamanda tüm insanlığın rüyası olacak kadar da temel. Duygulandırıcı, heyecan verici, incelikle yazılmış bir yapıt.”