Düşünce hayatın ruhudur

Vatan Partisi’nin yüksek ahlâk, erdem ve buram buram millilik kokan siyaset kapısından adımını atmış bulunmanın” kıvancı ile, haftada iki kez (Pazar ve Çarşamba günleri) konuk olacağım bu köşedeki ilk yazımı bireysel ve toplumsal yaşantının devinim kaynağı olan düşünce-hayat ilişkisine ayırıyorum:

Evet, düşünce hayatın ruhudur.

Düşünce ve sözün gücünden yoksun oluş, canın bedeni terk ediş anlamına gelir.

Düşünmeyen, tefekkür etmeyen; akıl yeteneğini kullanmanın, derin düşünmenin diriltici etkisinden bihaber; sözden, dilin millete vücut veren gücünden ve edebiyatın diriltici soluğundan yeterince nasibini alamamış toplumların hayat damarları kurumaya yüz tutmuştur.

Bilgisizliğin zemherisinde kalmış, cehaletin ayazında fikirsizliğin batağına saplanmış toplumlar ölümün tatlı uykusunda ağır ağır, donma ve çürüme kaderi ile baş başa kalırlar.

Düşünme erdeminden mahrum toplumları bekleyen tek akıbet; donma (incimad) ve taşlaşma (ihticar); bunun kaçınılmaz sonucu ise, onulmaz komalara, derin uykulara düçar oluş; gericilik, yani irticadır.

Hayat ağacımızın dalları ve yaprakları ancak düşüncenin abıhayatı ile canlanacak ve revnak bulacaktır.

Sözün büyük ustası Fuzuli “söz” redifli bir gazelinde bakınız bu gerçeği asırlar öncesinden nasıl bir kudretle dile getiriyor:

Ver söze ihyâ ki tutdukça seni hâb-ı
Ede her sâat seni ol yuhudan bîdâr söz

Bu berceste beyti günümüz diliyle söyleyelim: “Ey aziz! Söze hayat ver ki, ölüm uykusu seni kuşattığında, (söz) her zaman seni o uykudan uyandırsın.”

Fuzulî, burada sözün (düşünmenin, konuşmanın) insanı ve toplumu ölüm uykularından uyandırdığı gerçeğinden bizi haberdar ediyor.

Aşkın eşsiz şairi ve hikmetli söyleyişin büyük ustası Fuzulî, söze toplumları yaşatan ve insanı insan yapan temel bir değer olarak bakmakta; onu hayatın ruhu ve canı olarak değerlendirmektedir.

Fuzuli bu beyitte ayrıca sözün yani edebî faaliyetin insanın adını sonsuzlaştıracağı gerçeğine de işaret ediyor. Ona göre; insan eğer söze hayat verecek olursa, kendisi ölse bile, söz onu her an yeniden hayata döndürecek ve ölümsüzlüğe taşıyacaktır.

17. yüzyılın önemli şairi Nev’î de aynı duyguyu şöyle dile getirir:

Âb-ı hayât-ı nazm ile hep zinde-nâmdır
Devrân egerçi tenlerini kıldı hâk-sâr

Yani: “Zaman her ne kadar tenlerini toprağa karıştırdı ise de, şairlerin (düşünce adamlarının) adları ve sanları şiirin/edebiyatın ölümsüzlük suyu sayesinde daima yaşayacaktır.”

Fuzulî’miz sözün değerini artırma konusunda da yine “söz” redifli gazelinde şöyle buyurur:

Artıran söz kadrini sıdk ile kadrin artırır
Kim ne mikdâr olsa ehlin eyler ol mikdâr söz

Çevirisi: “Sözün değerini (bilen ve kıymetini) artıran, aslında kendi değerini artırmış olur. Söz kimde ne ölçüde bulunursa, sahibini de o oranda değerli kılar.”

Fuzulî’ye göre; insanın saygınlığı, söze verdiği değer oranında artar veya azalır. Söze değer veren, onun kadir ve kıymetini bilen insan yücelecek; ona değer vermeyen, kadir ve kıymetini bilmeyen insan ve toplum ise kaçınılmaz bir şekilde çöküşe mahkûm olacaktır.

Fuzuli, topyekûn bir varlık yokluk mücadelesi verdiğimiz ve de çetin bir beka sınavından geçtiğimiz bugün, asırlar ötesinden bize var olmanın, dirilmenin ve müjdeler getiren baharlara gözümüzü açabilmenin yolunu işte böyle gösteriyor.

Aklın, düşüncenin, kısaca sözün aydınlık sabahlarında hep birlikte hayatın ölümsüzlük pınarından kana kana içmek dileği ile, Aydınlık’ın dost okurlarına merhaba!