Duygular mı strateji mi?

Halide Edip Adıvar’ın 23 Mayıs 1919 günkü Sultanahmet konuşması bir edebiyat şaheseridir. Ünlü romancımız hitabet sanatının bütün inceliklerini sergileyerek Türk milleti üzerinde derin izler bırakmıştır. Aradan geçen 98 yıla rağmen tarihi bir nitelik taşıyan konuşma hâlâ gündemdedir. İsterseniz, konuşmanın dikkat çekici bölümlerine birlikte göz atalım:

HALİDE EDİP’İN SULTANAHMET KONUŞMASI

Türk ve Müslüman bugün en kara gününü yaşıyor. Gece, karanlık bir gece... Fakat insanın hayatında sabahı olmayan gece yoktur. Hanımlar, bugün elimizde top, tüfenk denilen alet yok, fakat ondan büyük, ondan kuvvetli bir silahımız var: Hak ve Allah var. Tüfek ve top düşer, hak ve Allah bakidir. Topun yüzüne tükürecek kadar evlatlar, analar, kalbimizde aşk ve iman, milliyet duygusu var. Sesimizi mutlak dünya işitecektir; işitmek ve işittirmek için bugün kuvvetli ve metin bir millet halinde bulunmalıyız.
Ruhu göklerde olan ecdadımız, minarelerimizden yedi yüz yılın şanlı Osmanlı tarihinin bugünkü faciasını seyrediyor. Bu tarihi, bu muazzam meydanda zafer alayları yapan kahraman ecdadımızın ruhları karşısında, başımı kaldırıyor ve diyorum ki: “Ben Türk ve Müslüman tarihinin bedbaht bir kızıyım. Eskileri kadar kahraman fakat bedbaht yeni milletin de bedbaht bir anasıyım.
Asırlardan beri sinsi sinsi devam eden Avrupa'nın istila siyaseti her vakit Türk toprakları üzerinde en vicdansız bir şekilde tecelli etmiştir. Ayda ve yıldızlarda zapt edilecek Müslüman ve Türk toprakları ve milletleri olduğunu haber alsa oraya istila ordusu göndermek için mutlak yol bulacak olan Avrupa'nın eline nihayet bir fırsat geçmiştir.
Ve bu zalimleri en evvel kendi milletleri mahkûm edecektir. Sizin iki dostunuz var: Bugünkü Müslüman âlemi ve millet hakkı için bağıracak milletler! Birini kazandınız, ötekini bugünkü açtığınız davanın hak ve ulviyeti kazanacaktır. Hükümetler düşmanınız, milletler dostunuz, kalbinizde isyan kuvvetinizdir.

NE ANLAMA GELİYOR?

Kurtuluş planı, ideolojik olarak silahtan ziyade davanın haklılığı, kalplerdeki isyan ve ilahi adalete dayanıyor. O günkü koşullarda ittifak sistemi iki bacak üzerine kuruluyor. Müslüman âlemi ve galip devletlerin milletleri! Maalesef, o dönemde Müslüman dünya sömürgeleştirilmiş durumda! Milletlerin devletlerine savaş açmasını beklemek göle maya çalmak gibi! İyi niyetli ve duygusal bu bakış açısı ile bir çıkış yolu gözükmüyor!

ATATÜRK DİYOR Kİ

Atatürk ise meseleye çok başka bir açıdan yaklaşıyor: “Hiçbir millet diğer bir millete egemenlik ve bağımsızlık vermez! Kuvveti olmayan milletlerin egemenlik ve bağımsızlığı gasp olunur. Kuvvet ordudur.” Hakimiyet-i Milliye’deki 15 Temmuz 1920 günkü başyazısında ilginç bir tahlil var: “Bağımsızlığımız ve varlığımız için emperyalizme karşı yürüyoruz. Giriştiğimiz iş, büyük, ağır ve o oranda şerefli ve şanlıdır. Ve bütün dünya şu uğursuz emperyalizm zulmünden kurtulmadıkça, bizim için hayat ve rahat ihtimali düşünülemez... Zulüm dünyası son günlerini ve son nefesini yaşıyor. Avrupa emperyalizmi karşımıza çıkara çıkara Yunan'ı çıkarabildi. Yunan'ı bozguna uğratmak yalnızca yüzbinlerce kardeşimizi cellat bıçaklarından almak değil, belki de bütün dünyanın kurtuluşuna, tarihin en büyük, en şerefli ve en şanlı hizmetini yapmak demektir. Türkler ayaklanınız!"
Antiemperyalist ve devrimci Atatürk, bırakınız diğer milletlerden yardım beklemeyi, sadece Türkiye’yi değil, dünyayı emperyalizmden kurtarmak için silaha sarılıyor…

GÜNÜMÜZ TÜRKİYE’Sİ

İçinde bulunduğumuz günlerde de Türkiye’de manzara-i umumiye pek farklı değil! Emperyalist merkezlerden adalet ve çözüm bekleyen geniş bir kesim var! Bu kesimin çok okunan iyi niyetli yazarları, gazeteleri, televizyonları var! Ama bir de tıpkı kurucu atalarımız gibi, olguları gerçekçi şekilde analiz eden, Türkiye’nin, bölgenin ve dünyanın dinamiklerini iyi kavrayan, çözümü stratejik bir vizyonla ortaya koyan Vatan Partisi var! Karabulutların ülkemizin semalarını çepeçevre sardığı bu kasvetli günlerde Türkiye’nin en büyük şansı, doğru mevzide sipere giren Vatan Partisi ve onun yiğit, vatansever ve fedakâr mensuplarıdır.