Ebussuud Efendi’nin torunları yıkmaya devam ediyor

Gelin sizi 1538 yılına götüreyim.
Osmanlı Devleti, artık Türklerin elinden çıkmış; Enderun’da yetiştirilen başka milletlerden elemanların eline verilmiştir. Bu devşirme devlet; devletinden dışlanan, üst üste bindirilen vergilerle beli bükülen Türkmenlerin Anadolu’daki ayaklanmalarını bastırmıştır amma şimdi de başta İstanbul olmak üzere şehirler karışmıştır. Padişah Süleyman, bu kargaşanın sebebini araştırmak için devrin ileri gelenlerini toplar, konuyu tartışırlar. Aralarında dönemin müftülerinden Ebussuud Efendi’nin de bulunduğu Osmanlı bürokratları bir rapor hazırlarlar. Raporda denilen özetle şudur: “Medreselerimizde (dönemin üniversitelerinde) okutulan dersler içinde akılcı (pozitif) ilimlere ait konular var. Matematik, tıp, kimya, coğrafya gibi... Bunlar, öğrencilerin ahlakını bozuyor; imanını zayıflatıyor. O yüzden bu dersleri atıp yerine fıkıh, hadis, tefsir, kelam gibi nakilci (dinsel) ilimleri getirmek gerekir. Milletin ahlakı ve dolayısıyla da bozukluklar ancak daha fazla din eğitimi ile düzeltilir.”
Padişah da bu kararı uyguluyor... Okullardan akılcı ilimler atılıp yerine daha çok din dersi konuluyor. Sonuç ne oluyor?
1450’lerde top yapan Osmanlı, 1900’de, 550 sene sonra başına geçirdiği o basit fesi bile imal edecek kapasiteden mahrum oluyor ve fesini Avusturya’dan getirtiyor.
Sebep, Ebussuud Efendi gibi diyanete yön veren gerici kafaların bilim düşmanlığıdır.
Osmanlı’nın gerilemesinin başladığı tarih de okullardan akılcı bilimlerin atıldığı o 1538 yılıdır.

DİYANET BELASİ
1538’deki Sultan Süleyman’ın yerini şimdi Tayyip Erdoğan aldı.
Ebussuud’un şeyhülislamlık makamı da Diyanet İşleri Başkanlığı oldu. Bu makamda tam bir Ebussuud Efendi Torunu oturuyor. Bunlar hazırlatıp bedava dağıttıkları Peygamber ve Gençlik adlı bir kitapta, tıpkı 480 sene önce yapılan bilim düşmanlığı gibi bilim düşmanlığı yapmışlar. Şunların çocuklarımıza dediklerine bakar mısınız?
“Tahsil ile dindarlık arasında ters yönlü bir ilişkiden bahsedilebilir. Seküler alanlarda yüksek tahsil yapmanın genel anlamda dindarlık, özelde dini inanç ve ibadetler üzerinde olumsuz etki yaptığı tespit edilmiştir. Özellikle yükseköğretim yüksek düzeyde sekülerleştirme potansiyeli taşımaktadır. Türk modernleşme sürecinde de bu potansiyel açıkça kendini hissettirmiştir. Seküler eğitim veren fakülte ve bölümlerde zaman zaman din ile bilimin karşı karşıya getirilmesi, yükseköğretim sürecinin beraberinde getirdiği sorgulayıcı akademik zihinsel yapıyla dinin eleştirel bir tarzda değerlendirilmesi, üniversite sürecinde öğrencilerin göreceli olarak bireyselleşmeye başlaması ve özgürleşmesi bu bağlamda değerlendirilebilir.”
Buna benzer herzelerin yenildiği bir gençlik kitabında hedef, sekülerleşme üstünden bilime saldırıdır. Burada, akıl ve bilim düşmanı bir ekip, din eğitimi adı altında Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı savaş yürütmektedir.
Nasıl ki Ebussuud Efendi ve onun gibi düşünen akılcı bilim düşmanları yüzünden Osmanlı Devleti çökertildi ise, Türkiye Cumhuriyeti de işte bu Diyanet İşleri’ndeki gerici kafa yüzünden çökertilecektir.
Tehlike dışarıda değil, içeridedir ve arkasında da toplumu koyunlaştırarak gütmek hevesindeki AKP iktidarları bulunmaktadır.
İşimiz gerçekten çok zordur, çoook!

‘KANDİL’E 8 KİLOMETRE KALDI’
AKP, 7 Haziran 2015 seçimlerini yitirip de azınlığa düşünce yeni bir taktik geliştirdi: PKK ile mücadele... Güneydoğu’daki şehirlerimizde valilerin, kaymakamların, emniyet müdürlerinin gözleri önünde hendekler açan PKK’nın tepelenmesi doğruydu. Tepeleyen de birçok şehit veren Türk ordusu idi. Ama bu işin rantını yiyen AKP oldu. Bu sayede Kasım başında yenilenen seçimi kazanıp yine tek başına iktidar oldu.
Aynı taktik, geçen yıl 24 Haziran’daki erken genel seçim ve cumhurbaşkanı seçiminde de devredeydi. Hedefte bu defa PKK’nın yönetim merkezi olan Kandil vardı. Seçim öncesi basında çıkan haberlere göre, Türk ordusu Kandil’e karşı yürüyordu ve yakında ele geçirecekti. 7 Haziran tarihli bir haberin son cümlesine bakın: “Kandil’e operasyonda asker son 8 kilometreyi adım adım ilerliyor!”
Biz ise şaşkınlık içindeydik. Çünkü yandaş medyanın bu haberini doğrulamak için TSK’nın açıklamalarını incelediğimizde Kandil’le ilgili hiçbir bilgi bulamıyorduk.
Sonra anladık ki Kandil operasyonu diye bir şey yoktu ve bu haberler, halkı kandırmak için uydurulmuş bir seçim propagandası idi.

NEREDE KALDI FIRAT’IN DOĞUSU
31 Mart’taki yerel yönetim seçimleri yaklaşırken AKP yeni bir kahramanlık hikayesi daha yazmaya başladı: Fırat’ın doğusuna operasyon yapacak, oradaki PKK’yı temizleyecekti.
Gönlümüzden geçen elbette budur.
Ama görüyoruz ki Suriye’nin kuzeyindeki PKK’ya yeni bir operasyon yapılmıyor. Bunu gizlemek için de “Güvenli Bölge” projesini devreye soktular. ABD ile işbirliği gereği oralara dokunulmayacak. Yani Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu konuda attığı nutuklar tamamen milliyetçi seçmeni aldatıp oyunu almaya yönelik...

Siz Fırat’ın doğusundaki ayrılıkçı Kürtçülere operasyon beklerken, majestelerinin hükümeti yeni bir karar aldı. Kuzey Irak’ta Amerika tarafından kurdurulmuş olan Kürdistan Devleti’ne yasaklanmış uçuşlar yeniden başlatılacak.
Hatırlayalım: Mesut Barzani, Kuzey Irak’ta Kürt Devleti kurmak için referandum kararı alınca Türkiye, Erbil ve Süleymani’ye yapılan uçak seferlerini durdurmuştu. Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Cahit Turhan, bugünden itibaren haftanın her günü Süleymaniye’ye uçuşların başlatılacağını açıkladı. Böylece Kuzey Irak’taki bölücü Barzani yönetimine nefes alma olanağı getirilmiş oldu.
İşte AKP budur. Bir oy uğruna dünkü kutsallar bugün ayaklar altına alınabilir.
“Yürüyün aslanlarım! Fırat’ın doğusuna 8 kilometre kaldı!”