Edebiyata raconkeş

Devleti racon keserek yönetme itirafı hukuk dünyasında epey toz kaldırdıysa da ödenekli klavyeler marifetiyle mafiyöziyi edebiyata tebelleş edenlerin yıllardır bini bir paraya kestiği racona edebiyatçılar bile öylesine bulaştı ki kimsenin ne ödüle ne nodula aldırdığı var. Her sallama klavye de, üç gün önce kestiği racon bugünkünü koyun tersi kadar örtmese bile salladıkça döktürüyor. Bir yazısında, muhterem, “Zaman yazarını ‘Kerime Nadir’i övüyordu’ gibisinden zayıf bir söylemle” eleştirerek “kabulü mümkün olmayan” kabalık ettiği için Seyyit Nezir’e “zarif bir intihar” raconu kesiyor (14 Temmuz), sonrakinde, Kerime Nadir ve Selim İleri dışında kimsenin, dahası kendisinin bile dönüp bakmadığı pörsümüş aşk meyvelerini turfanda edebiyat adına ıslak mendille ikram ediyor. Ahmet Oktay’ı da gurme tutarak (25 Ağustos)...

ANAFORDAKİ MANTAR

Ne ki sası kokularla gelen bu ikram hemen yıllar önceki eski ve gerçekten kalıcı bir kareyi de gözlerimize astı: Ahmet Oktay; kıdemli Zaman yazarı Hilmi Yavuz ve müstakbel Zamancı Selim İleri’yle bir akşam yemeğinde, zamane kıblesi ve edebiyat üstüne söyleşiyor. Anılarında, “bakalım bu geceyi kim yazacak” diye soran Oktay’ı Selim İleri çok geçmeden FETÖ’nün Cumhuriyetçi ve Aydınlıkçı yurtsever aydınlara Ergenekon kumpası düzenlediği şafaktan sonraki ilk ikindide Cumhuriyet’ten bir avuç dolar için ayrılıp Zamankeşe eşlikle yanıtlar.

Bugün hakikat işçilerini “küfür ve üfürük” kullanmayla suçlarken o günlerde sazendeye def tutan kişi, bu anekdotu da azıcık hakikatle unlayıp müptelası olduğu “sufli, karalama, müptezel, yağlı urgan, linç kampanyası, gaz verme, tek vuruşluk, intihar et” gibi külhanbeyi ağzının en ucuz beylik deyimlerinin öcüsüyle yutturacağını umuyor ki içine daldığı anafor tartışmada mantar misali üstte kalarak iki aydır otuz iki beyit bir makamdan racon kesiyor.

TEKMİLİ BİRDEN TEK FASIL

Bir avuç dolar için suflör zanaatının örnekleri bizde sultana gazel okumaya kadar gider. Sadede gelelim: Raconkeş yazar, Üvercinka’daki “Mafyokrasi ve Sanat” başlıklı kapak yazısının daha önce zayıf ve kabul edilemez bulduğu şu iki cümlesini, “şöyle demişler” diyerek, bu kez çıkış noktası alıyor: “Selim İleri, bütün edebiyat yaşamını gerçekçi edebiyatı çökertmeye adamış bir yazardır. Okurları yıllarca Kerime Nadir romanlarına özendirmiş, gerçek dünyanın sorunlarından uzaklaşmalarına çalışmış...” Tam burada vs vs diyerek ikinci cümlenin geri kalan bölümünü vesvese diye makaslayıvermiş. Yani önce ‘casus belli’ sayıp sonra caydığı ve şimdi “doğru kabul ettiği özendirme faslı” aslında tekmili birden tek fasıl olan tek cümlenin bam teli şöyle: “... yaşamının her döneminde insanı eylem içinde edineceği hakikatin dışında tutarak yalan düşlerle oyalayıp gücün yanında saflaşmaya özendirmiş, bu yönde aradıklarını FETÖ saflarında bulurken onun entelektüel makyajı olmuş, dahası örgütün tura yüzünü oluşturmada epeyi çaba vermiştir.”

MÜŞKÜLDEN ÇIKIŞIN RACONU

Raconkeş yazar, hakikati gizleme sanatını ustasından pek de güzel kapmış!

Üvercinka’nın yukarda anılan sayısında Halûk Cengiz, İleri’nin kalıcı bir eseri olmadığını onun itiraflarından alıntılarla sayfalar boyunca sergileyince, tek atımlık taşını kuyudan çıkarmak için şimdi kırk bir kere kement atan raconkeş, baktı ki Selim İleri’nin yediği nanelerle kalıcılık olmuyor, onu önce ölüm ilişkilerinden bula bula zarif intihar boncuğuyla kundaklayıp kısa yoldan yakayı kurtarmayı denedi; ama iş aldığı yayıncı, sorunun İleri’den kurtulmak değil, nemalanmak olduğu uyarısında bulununca, dönüp bu kez okurlara İleri’nin büyüklüğünü Kerime Nadir’in ağzından kanıtlamaya girişti. Hem de, “Kerime Nadir’in hiçbir romanını okumadım” diyerek... Peki bu müşkülden çıkışın raconu olmadığını ilk günde demedik mi?