Edebiyatçı için 3 + 1 cesaret ilkesi
Edebiyatçının (sanatçının) varlık değerini en yükseğe çıkaracak, sanatsal iddiasını insanlığın en yüksek değerleriyle buluşturacak 3 + 1 Cesaret İlkesi, işletilmeye başladığında toplumun manevi bedeni nefes alacaktır. Aynı zamanda bu ilkeler toplumsal yaşamda ilerlemeyi sağlayan öncülerin uymak zorunda kaldıkları kurallar bütünüdür. Büyük sanatçılar, büyük bilimciler, büyük liderlerin yaşamlarına baktığımızda, bu temel kurala bağlı kaldıkları için büyük olma hakkını elde ettikleri görülecektir.
Nedir bu 3+1 Cesaret ilkesi? 1. Yaratma Cesareti! 2. Mücadele Cesareti, 3. Adanma Cesareti ve + 1, Örgütlülük Cesareti!
Bu ilkeleri biraz daha açalım: Birinci cesaret, yaratma cesurluğudur. Yaratıcı korkusuzluk, sanatçıya yapma, yaratma erdemlerinin tümünü bağışlar. İkinci cesaret, mücadele cesurluğudur. Bu da yaratma özgürlüğünün önünü açar, yönünü sağlamlaştırır. Yol güvenliği sağlar. Üçüncü cesaret, adanma cesaretidir. Böylece sanatçı kendini feda ederek, büyük işbirliğine katılır, evrensel bütünlüğün mayasına karışır. Böylece Sanat yücelir. Ve + bir cesaret, Örgütlenme Cesurluğudur! Eyleme yönelen ilk üç cesaret duygusunun sağlıklı işlemesini sağlar. Sanatsal verimliliği ve devamlılığı örgütleyen, duygusal eylemlerimizi disipline eden en önemli başarı ilkesidir.
CESARET YÜREK İŞİDİR
Peki, insan eylemini harekete geçirmede, insan davranışlarını diri tutmada bu denli önem taşıyan Cesaret sözcüğü nereden gelip neleri ifade ediyor? Bu müthiş Cesaret sözcüğünün kökeni kalp (yürek) sözcüğünden kaynaklanıyor.
Cesur, birinci anlamıyla yürekli demek. İngilizceye, Fransızcaya vb. dillere Latince Kalp demek olan “Cour”dan köklenip “Cour –age” ile Cesur anlamını kazanıyor. Türkçeye ise Arapçadan geçtiği kesin. Latince “Cour” ile Arapça “Casâra” ilişkisi var. Arapçada “csr” kökü yürek anlamını taşıyor. Buradan Casâra türüyor. Biz de yansıyan sesle ve hareketle güzel Türkçemizde “Cesaret”i türetiyoruz.
Latincede de sözcük doğrudan yüreklilik, cesur, korkusuz anlamlarıyla yüklü.
Fakat biz Arapçadan almışız. Ancak ilk kökün Arapça mı yoksa Latince mi olduğunun araştırılması gerekir.
YARATMA CESARETİ
Edebiyatçı, sanatçı için birinci cesaret alanının, Yaratma Cesurluğu olduğunu söylemiştik. Bu da doğrudan yaratıcı korkusuzluğu anlatmaktadır. Usta edebiyatçı yenilikçi olmak için korkusuz olmak zorundadır. O nedenle yenilik yapmak cesaret gerektirir. Sanatçı, kendi alanına mutlaka yeni bir boyut katabilmek için cesur olmalıdır. Bunun için kendine güveni tam olacak. Kendisi bulunduğu alana yenilik getirmek için büyük ve çileli bir çalışmayı ortaya koyarken de cesur olacak. Her yenilik baştan kabul görmez, tepki görür. Hatta bazen büyük ustalıklarla ulaşılmış yeni bireşimler (sentezler) de alışılmışı aştığı için yadırganabilir.
Edebiyatçı üstün donanımıyla, haklılığına olan inancıyla saldırılara göğüs gerecek ve kendinden önce ortaya konan dağlar gibi edebi varlık karşısında korkuya kapılmayacak, saygısı ürküye dönüşmeyecek. Çünkü o büyük evin mirasçısı olarak işe sahip çıkacak ve babasının malı gibi o varlıkla bütünleşecek. Daha önce ortaya konmuş çok güçlü yaratıcı yenilikler karşısında, “bana yapacak bir şey bırakmamışlar” demeyecek.
MÜCADELE CESARETİ
Edebiyatçı için ikinci cesaret alanının, Mücadele Cesurluğu olduğunu belirtmiştik. Bu da başlı başına korkusuzluk, demektir. Güçlü edebiyatçı toplumun varoluş mücadelesi içinde yetişir. Önce yaşadığı dönemde kendi toplumunun verdiği toplumsal ilerleme, gelişme mücadelesinde yerini alacak. Ardından bu mücadeleden hareketle diğer mazlum ulusların mücadelesine bağlanacak ve bu iki alanı yeryüzüne yayarak insanlığın varoluş mücadelesiyle bütünleştirecek.
Mücadeleye girişme, eyleme katılma cesurluğu, edebiyatçıyı mücadeleci edebiyatçı yapar. Mücadele cesurluğuna sahip bir edebiyatçı, bu sayede başarıya ulaşabilmek için gerekli olan keskin bir ileri görüş sahibidir. Mücadele erdemliliğine sahip sanatçı, toplumun ruh dünyasının dışına düşmez.
ADANMA CESARETİ
Edebiyatçıyı hedefine daha emin yaklaşmasını sağlayacak üçüncü cesaret, Adanmışlık Cesaretidir. Büyük sanata doğru giden yolda “kendini feda etme cesareti” öncelikle gereklidir. Edebiyatçı kantara çıktığında benliği, bencilliği, bireysel arzuları, şöhret düşkünlüğü, şefkat düşkünlüğü, kaçaklığı, mala mülke karşı zaafları vb. ağır basarsa buradan hiçbir zaman güçlü bir edebiyat yaratısı çıkmaz.
Tam tersine gerçek edebiyatçı, kendini insanlığın büyük mücadelesine feda ederek, kendi ağırlığından kurtulup insanlığın yükünü yüklenir. Bütün varlığını feda ettiği Büyük İddiasına kendini adayarak ulaşabilir.
ÖRGÜTLÜLÜK CESARETİ
Cesaret duygusu, yaratıcı, mücadeleci, adanmış, direngen, atılgan, kendini feda eden edebiyatçıya (insana) en yakışan erdemdir. Çünkü en zorlu en çetin işlerin üstesinden gelmede, Büyük İnsanlığı ileriye taşıyacak gücü ondan alır, bizi başarıya taşıyacak tükenmez enerjiyi ondan ediniriz.
Örgütlülük Cesareti kavrayıcı, düzenleyici, koruyucu, yetkinleştirici vb. erdemlerde kan dolaşımını, yaratıcı yetkinliğin sinirsel sisteminin sağlıklı işlemesine katkı yapar.
Örgütlülük Cesareti ilk üç cesaret alanına bir yandan hayat enerjisi sağlarken, öte yandan mevcut cesaretin şiddetini, dozunu ayarlar. Yeri gelir düşük, yetersiz yapma isteğini yükseltir. Yeri gelir saçmalığa varacak düzeyde amaç dışına çıkan (örneğin anarşizm, kabadayılık vb.) cesareti, yiğitlik duygusunu doğru mücadele çizgisine çeker.
Daha da önemlisi Örgütlülük Cesareti, çoğu zaman ortaya çıkıp yayılan toplumsal tehlikeyi, mücadeleye yönelen tehdidi, bunun yol açtığı paniklemeyi hemen müdahale ederek kontrolü altına alır. Korkuyu kontrol eder ve korkusuzluğu egemen kılar.
VE HOŞ GELDİN ÖZGÜRLÜK
Büyük İnsanlığı özgürleşmeye doğru götürecek yol Cesaret istasyonlarından geçer. Sanatçı da, şair de buralardan yakıtını alır, enerjisini depolar.
İnsanlığın esarete mahkûm etmiş, yaratma özgürlüğünü elinden almış tek kutuplu hegemonyaya, Küreselci Emperyalizm aşamasından yere çakılıyor. Atlantik sistemi gözümüzün önünde yıkılıyor. İlahlar tarafından değil, insan emeğiyle biz yıkıyoruz, işin içindeyiz. Hemen yanında, hatta onun yerinde göz kamaştıran yeni bir dünyanın kuruluşuna tanık oluyoruz. Tanık olmakla kalmıyoruz, biz de bu kuruluş mücadelesine varlığımızı koyuyoruz.
Edebiyatçı, Yeni Dünya’nın kuruluş sürecinde üstüne düşün görevi hakkıyla yerine getirmek için Yaratıcı, Mücadeleci, Adanmış ve Örgütlü olmak zorunda. İnsanlığın Büyük özleminin gerçekleşmesi yolunda görev alan Edebiyatçı, 3+1 Cesaret İlkesi sayesinde büyük özgürlüğüne kavuşacaktır. Bu yol insanlığı büyük yetkinleşmeye, büyük özgürleşmeye götüren yoldur. Biz şairler bu yolun en öndeki hizmetkârları, alçak gönüllü devrimcileriyiz.
Şimdi buradan büyük milletlerin edebiyatçılarına, şairlerine, edebiyatın yüce namusu, sözcüklerin kutsal göreviyle sesleniyorum: Cesaretle yaratalım, mücadele edelim, kendimizi adayalım ve örgütlenelim! Sıkıysa doğmasın güneş!