‘Edebiyatımı geri istiyorum’

Demirtaş Ceyhun Kasım 2004’te “Edebiyatımı Geri İstiyorum” diye yazdığında ne anlatmak istediğini ya da anlatmak istediği şeyin yakıcılığını kendi adıma bugünkü kadar yoğun hissetmemiştim. Yaşım yeterince kemale ermediği için değil; postmodernizmin yarattığı edebi kirlilik bu denli yoğunlaşmadığı için…

Attilâ İlhan “Hangi Edebiyat” kitabında “kaytarmaca yok”, “her gün hesaplaşacağız” derken, Demirtaş Ceyhun hesaplaşacağımız olguyu tarif etmişti: “…öte yandan Holdinglere dergiler çıkarttırılarak, ödüller dağıttırılarak, yayınevleri kurdurtularak, yapısalcılık / göstergebilim / dilbilim filan derken işi yapıbozculuğa kadar götürüp, postmodern edebiyatın ülkemizde de gerçek edebiyatın yerini alması ustaca başarılmıştır.”

Bu süre içerisinde dayattıkları estetik yargılarla, dayattıkları kitaplar, yazarlar, dergilerle, dayattıkları içeriklerle edebiyatta yarattıkları erozyonun katmanı, modernizmin aklına düşman inanç, dinsel ve metafizik takıntı ve Metin Hara şımarıklığı olarak karşımıza çıktı.

Postmodern ürünlerin “Bihter kolyesi” gibi çılgınca tüketilmesi ama söz gelimi Orhan Kemal’in “Bereketli Topraklar Üzerinde” romanı gibi tarihin şiddetli akışına karşı direnememeleri, köklerinin edebiyat dünyasının derinliklerinde “tutunamamaları” başarı değerlendirmesini de tartışmalı kılıyor. Yani başarıları geçici; Olimpos’un tepesindeki Yanartaş gibi sonsuz değil, saman alevi.

Demirtaş Ceyhun şöyle sormuştu: “…bu postmodern ürünlerden, tüketilirken yeniden üretilen modern edebiyat ürünleri gibi beş, on yıl sonra yeniden basılmış olanı hiç var mıdır?”

Yoktur ve olmayacaktır. Çünkü Homeros’un, Nazım Hikmet’in, Orhan Kemal’in, Necati Cumalı’nın topraklarında, twitter’da, facebook’ta, instagram’da “binlerce takipçi”li isimlerinin altında yazar yazan ancak ne yazdığı asla anlaşılmayan, holding yayınevlerinin, dergilerinin her gün üçünü beşini pazara çıkardığı, Oğuz Atay’ın kokuşmuş mirasının son yiyicilerinin giderek yozlaşan bir kültür vasıtasıyla kazandıkları iktidarlarının oluşturdukları bu edebi düzenin ayakta kalamayacağı başından itibaren belliydi.

Ceyhun’un ifadesiyle, “Ha bire genç yazar(!) üreterek”, yazarlığı da “postmodern edebiyat gibi bir ticari meta” haline getirdiler. Daha hızla tüketilmesi için “ürünün” kalitesinin sürekli düşmek zorunda olduğu bir yapıda, tüketim tutkusu olarak yazarlar, kullanıldıkça harcanmaktadır da. Dolayısıyla Kafa, Ot, Bavul gibi dergilerin yazarlarının ezici çoğunluğunu herhangi bir müdahale yapılmasa dahi 5 sene sonra hatırlayan kalmayacak. Ama Kemal Tahir’i unutturacak bir toplumsal gelişme ya da doğa olayı yoktur.

Nihat Genç’in Kafa dergisi sahibi Candaş Tolga Işık’ın alametifarikasını açıkladığı ve Kafa dergisinin ipliğini pazara çıkardığı yazılarını okuyunca, şimdi tam sırası diye düşündüm, bu yüzden bunca lakırdı.

Neyin mi tam sırası?

Demirtaş Ceyhun’un çağrısının: “Halkımın bağımsızlığı, özgürlüğü ve onuru için edebiyatımı geri istiyorum özellikle! Bağımsızlığımın bayrağı anadilimin gerçek edebiyatını, modern edebiyatımı geri istiyorum…”