Edebiyatın vicdan avcıları

Bir araya gelen bu üç sözcüğün yarattığı anlam ürkütücü. İnsanı insan yapan vicdan yetisini, güçlendirip beslemesi gereken edebiyat, nasıl oluyor da vicdan avcılığı yapıyor? Bu yolla insan ruhuna, toplum ruhuna derinden zarar verilebiliyor? Edebiyatın, sanatın üzerinde etkili olduğu vicdan ne demektir, nasıl olur da kolayca avlanır?

Emperyalizm, bir ülkeyi işgal etmeden önce o ülke insanının önemli bir kesiminin vicdanını avlar. Halkın önemli bir bölümünü, yaptığının işgal olmadığına, demokrasi getirmek üzere bir uygarlık görevi olduğuna ikna edebilir. ABD’nin ırak saldırısı sürecinde böyle oldu. Saddam karşıtı, Baas düşmanı şarkılarla, şiirlerle vb. edebi ürünlerle Irak’a işgal hazırlığı yapıldı.

VİCDAN: DERİN BULUNÇ, DERİN DUYUNÇ

Vicdan’ın sözlük tanımı şöyle: Kişiyi kendi davranışları hakkında bir yargıda bulunmaya iten, kişinin kendi ahlak değerleri üzerine dolaysız ve kendiliğinden yargılama yapmasını sağlayan güç. Kimilerine göre vicdan, insanların doğuştan sahip oldukları kafa ve yüreklerinde oluşmuş bir yargılama, karar verme yetisi.

Vicdan Arapça bir sözcük. Bize “wicdân” sesiyle ulaşmış. Arap dilinde bulma, buldu, keşfetme anlamlarını karşılıyor. Arapça “wcd” kökü çok zengin bir kök. Wecd, Vücut, Varoluş, Mevcudiyet, Coşku, Gönül şehadeti vb. anlamlarından tasavvufta Vecd hali, Tanrı aşkıyla dolma vb. insanın özüyle ilgili anlam katlarına ulaşıyor. Vicdan sözcüğü Öz Türkçeye kazandırılırken Arapçadaki karşılığı olan “Buldu”,”Bulma” anlamlarından hareketle “Bulunç” olarak önerilmiş. Bazı kaynaklarda ise “Duyunç” olarak kullanılmış.

CADI SÜTANNE EDEBİYAT EMZİRİYOR

Sütanne bebeği emzirip beslemek için kollarına almış. Görüntü duygulandırıcı. Burada sütanne, edebiyatçı (sanatçı), bebekse insandır, bireydir.

Birden düşünün ki, savunmasız bebeği bağrına basan sütanne, hak suretine bürünmüş bir cadıdır ve siz işin içyüzünü bilmiyorsunuz. Onun kim olduğunu anlamak için sütünü tahlil edeceksiniz değil mi? Hemen ortaya çıkacak ki, bebeği emziren kişi sütanne görünümlü bir cadıdır. Cadı sütüyle bebeğin ruh metabolizmasını bozmaktadır.

Gerçek edebiyatçı, gerçek sütanne olarak bebeği kendi yaratıcı yapıtlarıyla beslerken onu, yani bebeği var eden doğanın, toprağın, milletin bütün manevi varlıklarıyla doyurur. Bebek bu besinlerden yaşama sevinci mineralleri, cesaret proteinleri, vicdan vitaminleri ve mutlaka toplumsal örgütlenme içgüdüsünü destekleyen kan hücreleri alır. Acıma, hoşgörü, alçak gönüllülük, merhamet, yardımlaşma dayanışma erdemleri vardır. Ayrıca canlı bir varlık olarak bağışıklık sistemi güçlenir ve iddiasını ortaya koymada direnme gücü edinir.

Cadı sütanneye dönersek, o bütün bu besinlerin içine bilerek ya da bilmeyerek, zararlı maddeler karıştırır. Bu maddelerle beslenen bebeğin temel duyguları öncelikle içinde yaşadığı toplumun, daha sonra büyük insanlığın temel duygularıyla çelişir. Toplum içinde yaşayan böyle bir birey, topluma karşı düşmanlık besleyen güçler için bulunmaz nimettir. Bu düşmen güçler işte bu zehirli hücrelere yerleşir ve milletin bağışıklık sistemini zorlamaya başlar.

VİCDAN AVCILIĞI MİLLİ DEVLETLERE KARŞI

Türkiye kırk yıldır PKK terör örgütüyle mücadele ediyor. Terörle mücadelenin bu kadar uzamasının gerçek iki nedeninden birincisi ABD emperyalizmi ve onun devlet mekanizması içindeki uzantısı FETÖ-Gladyo unsurlarının faaliyetleri ise ikincisi, edebiyat ve sanat yoluyla terörizme moral aşılanması, kitlelerin vicdanının avlamasıdır.

Terörist cenazesinde yakılan içler ürpertici bir ağıt, terörün bitmesine değil, daha da alevlenmesine yol açıyorsa, burada sorun var demektir. Edebiyatın birinci görevi en alttan en üste kadar toplumu birleştirmek, bütünleştirmek olduğu halde sanat gücü, ayrıştırıcı bir rol üstlenmiş oluyor.

EDEBİYAT KİMİ YÜCELTECEK?

Genç adam dolmuşta dağlardan, isyandan bahseden duygusal bir şarkı dinliyor, çok etkileniyor. Şarkı, dağa götürülmüş gencin insani durumunu insanın benliğine yüklüyor. “Gecelerim uykusuz anne!” diyor. Dinleyenin gözleri doluyor. Peki, dağdaki terörist niçin uykusuz? Ne istiyor? Bilinçli birisi bunu fark ediyor ve diyor ki: Arkadaş bu şarkılar söylendikçe Türkiye’de terör bitmez! Zor iş.

İşte edebiyat (sanat) yoluyla insanların ruhuna etki ederek bölücülüğü haklı, uyuşturucuyu harika, eşcinselliği insanlığın yeni trendi, vatansızlığı solculuğun gereği vb. gibi göstermek, özendirmek tam bir vidan avcılığıdır.

Edebiyat mazlumu, ezilmişi, haksızlığa uğrayanı, emperyalizme karşı duranı yüceltir. Bugün kaç edebiyatçımız, şairimiz evlatlarını PKK’dan kurtarmak isteyen Diyarbakır Annelerinin insanlığın yüreğini titreten sesini dile getirip edebi düzeye yükseltiyor?

ROMANTİZME BULAMA YÖNTEMİ

Öte yandan bakın bir yazar, nasıl vicdan avcılığı yapıyor. Kitabın adı: “Delila, Bir genç kadın gerillanın dağ günlükleri.” Kitap, iç kurgusuyla etkili. Tanıtımında şu sözler var: “Kürdistan dağlarından yankılanan genç bir kadın sesi ‘berxwedan jiyane’ diyordu, ‘yaşamak direnmektir!’ O genç kadının adı Delila idi. Kendi deyişiyle “şarkı söyleyen bir gerilla”. Sizi vicdanınızdan öylesine yakalıyor ki avcı, laf etseniz, edemezsiniz. Tefe koyarlar: “Vay demokrasi, özgürlük katili şair! Senin vicdanın yok mu?” Teşhir etseniz, edemezsiniz, “Vay muhbiiiirrr. Koca yazarı ihbar ediyor!” sesleri yükselir hemen. Buyurun buradan yakın!

Dağa giden genç kızın yaşamı romantizme bulanarak, gençliğin asi duygularını yaşayan kızlarımız terör örgütüne katılmaya teşvik edilmiş olmuyor mu? Onu dağa gitmeye kışkırtan gerçek nedenlere gözler kapatılıyor. Onu dağa kaçıran ABD Servis Şeflerinden hiç söz edilmiyor. Biz şimdi bu vicdan avcısı yazara ne diyelim? “Vicdanın kurusun!” demeyelim mi?