Egemenlik bölünür mü? -(TAMAMI)

Bu türden yazıları Anayasa Hukuku, Devletler Hukuku ve Genel Kamu Hukuku uzmanlarının yazması gerekir. Televizyonlara da gerçek hukuk uzmanlarının çıkması yayıncılık etiği bakımından zorunludur. Mahalle dedikoducularının değil.

Bu konuda yazmak, hiç kuşkusuz benim de işim olmamalı. Ama, ne yazık ki, edebiyat alanında olduğu gibi gazete yazıcılığında da tamircilik yapmak zorunda kalıyorum. Ama yazı masamın üzerinde üçü de Prof.Dr. olan Erdoğan Teziç (anayasa), Hüseyin Pazarcı (uluslararası hukuk) ve Oktay Uygun (federal devlet) gibi uzmanların kitapları var. Bunları okuyarak yazıyorum.

***

Örneğin benim aklıma şu geliyor: Silahın işe karıştığı durumda iş başka. Bir taraf yener ve isteklerini yendiği tarafa zorla kabul ettirir. Osmanlı’nın toprak kaybettiği, ödünler verdiği antlaşmalarda olduğu gibi; Sèvres’de olduğu gibi. Lausanne sanal olarak berabere bittiği kabul edilen bir savaşın sonunda imzalandı.

Konumuza gelelim: Kürt üçlemesi (BDP, Kandil ve İmralı) ya da PKK ile AKP Hükümeti’nin yaptığı ileri sürülen görüşmeler hangi planda yapılmaktadır? Türkiye Cumhuriyeti, genel nüfusa oranı yüzde 5-6, nüfus olarak 5-6 milyon kabul edilen, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Kürt etnik grubu ile savaş halinde midir? (4 ve 5 Nisan tarihli yazılarımda Kürtlerin bir etnik grup yapısı olduğunu açıklamıştım.)

Devlet adabından yoksun kimileri, kendileri için devlette(n) özel loca isteyebilirler. Ama hukuk bilginlerine soralım: Bir ulusal (ulus) devlette etnik grup konumunda olan bir topluluk anayasada kendisi için özel bir statü isteyebilir mi?

Bağımsız devlet

Ulusal devleti temsil eden Türkiye Cumhuriyeti ile bu devletin genel nüfusu içinde bir etnik grup olan Kürtler savaş halinde midir? Hâşâ! Adı “Kürdistan” sayılan coğrafi bölge Türkiye Cumhuriyeti devletinin sömürgesi midir? Sümme hâşâ! Söz konusu bölge Cumhuriyetin anavatan sınırları içindedir. Uluslararası hukuka göre sömürgeler anavatan toprağı sayılmamaktadır.

“Günümüzde uygulanan uluslararası hukuku bir insan topluluğunun haklarını ‘halkların geleceklerini kendilerinin saptaması hakkı” ya da kısaca self-determination (l’autodéterminaiton) diye anılan ilkeye dayanılarak kullanacağını kabul etmektedir.” (Prof.Dr. Hüseyin Pazarcı, Uluslararası Hukuk, Turhan Kitabevi, 4.basım. 2006. S.141)

Kürtleri temsil ettiğini ileri süren kimselerin ağzından bu haktan söz edildiğini duyarız. Ama sözünü ettiğim kitabı bir sayfa çevirince şunları okuruz:

“... halk ve ulus kavramlarının değişik anlamları üzerinde durulmadan, bağımsız bir devlet kurabilmenin ana koşulunun sömürge altında bir halkın varlığı olduğu kabul edilmektedir. Böylece, bağımsız devletlerin kurulması konusunda uygulamada karşılaşılan yollardan yalnız sömürgelikten kurtulma durumunda self-determination ilkesine dayanılmasının kabul edildiği ve bir devletin tam bir parçasını oluşturan ülke üzerindeki toplulukların ayrılması yoluyla bir devlet kurulmasında bu ilkenin işlemediği anlaşılmaktadır.” (age.s.142)

Böyle bir durum Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın 2/4. Maddesi’ne aykırıdır. (age.s.143)

Buna göre, Kürt önderlerinin Türkiye Cumhuriyeti toprakları üzerinde kendi kafalarına göre bağımsız bir Kürt devleti kurmaları olanaksız.

Federasyon

Bu konuda söz almak isteyenlerin, Kürt önderlerin ve siyasetçilerin, kürdofillerin, Prof.Dr. Oktay Uygun’un Federal Devlet (XII Levha Yayınları) adlı kitabını mutlaka okumaları gerekir. Başka çare yok.

“Türkiye’de yerel yönetimlerin güçlendirilmesinden federalizme, ana dili Türkçeden farklı gruplara kendi dillerinde eğitim olanağı verilmesinden bölgesel özerklik tanınmasına kadar, pek çok konu ‘bölünmezlik’ ilkesi çerçevesinde değerlendirilmektedir. Bu ilke, 1961 Anayasasına ‘devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğü’ formulü ile girmiştir... ‘Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğü’ ilkesi, ‘egemenlik’ kavramı ile yakından ilgilidir... Anayasa Mahkemesi’nin formülasyonu ile söylersek: ‘Devlet TEK’dir, ülke TÜM’dür, ulus ‘BİR’dir.” (Federal Devlet, s.98)

“Mahkemeye göre, ‘devlet yapısında bölünmez bütünlük’ ilkesi: Egemenliğin, ulus ve ülke bütünlüğünden oluşan tek bir devlet yapısıyla bütünleşmesini gerektirir. Ulusal devlet ilkesi, çok uluslu devlet anlayışına olanak vermediği gibi, böyle düzende federatif yapıya da olanak yoktur. Federatif sistemde federe devletler tarafından kullanılan egemenlikler söz konusudur. Tekil (üniter) devlet sisteminde ise, birden çok egemenlik yoktur.” (age. s.99)

AKP, PKK’nın istediğini verebilir mi?

İşte bu nedenle “Okuyun!” diyorum. Uluslararası Hukuk’un ilkeleri, Birleşmiş Milletler Antlaşması ilkeleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve Anayasa Mahkemesi Kararları’na göre Türkiye Cumhuriyeti’nin Kürt etnisitesinden olan vatandaşlarının bağımsız ya da federal devlet, özerk eyalet kurmaları olanaksız.

En hafifinden, devletin egemenliği ilkesine aykırı olduğu için anadilde eğitim-öğretim hakkı almaları da mümkün değil. Ancak anadili özgürce öğrenme hakkından yararlanabilirler.

Böyle bir durumda “Cumhuriyeti birlikte kurduk” türünden abartılı varsayımsal iddiaların da geçerli olması düşünülemez.

Yeni anayasada egemenliğin bölünmezliği ilkesine aykırı bir öneri mümkün müdür? BDP, anayasa önerisinde “Yasama yetkisi Türkiye Millet Meclisi’ne ve Bölge Meclisleri’ne aittir” diyerek bu sorunun cevabını veriyor. Yani bölüyor!

Osmanlı devletini şeriatçılar ve etnik ayrılıkçılar yıkmıştı. Türkiye Cumhuriyeti de bu iki kesimin muhteris iddiaları yüzünden bölünmüş durumda ve bu gidişle yıkılacak!