Eğer vefat eder isem bu diyar-ı gurbette…
29 Haziran 1880, ölümünden beş ay önce Ümit Burnu’nda kaleme aldığı son mektubuna böyle başlıyordu Erzurumlu Müderris Ebubekir Efendi…
“Eğer vefât eder isem, bu diyâr-ı gurbette benim mülküm olan kitaplar ve evler ve sair eşyamı buranın gavur hükümetinin usûl-i mu’tadı üzere gasb-u zapt edeceğu derkârdır” diyordu.
Cape Town’da vefat ettiğinde on yedi yıl hizmet ettiği topraklarda gazeteler “saçları ağırmış bilge Türk” diye not düşmüştü.
Cape Times gazetesine 30 Haziran 1880 tarihinde yazan bir yerli Müslüman Ebubekir Efendi ile ilgili duygularını şöyle dile getiriyordu:
“Güney Afrika'ya ilk ziyaretinden bu yana, onun eğitim-öğretiminin paha biçilmez faydalarından istifade ettik. Kendi ibadetinin genç üyelerini hususi olarak görevlendirdi ve onlara öyle bir eğitim verdi ki artık onlar neredeyse bu beyaz saçlı yaşlı adamı öğrenmede geride bıraktılar. Onun bize yaptığı iyilikler, asıl o öldükten çok sonra meyvesini verecektir.
Her gerçek Müslümanın onun ölümü için yas tutacağına inanıyorum ve halefi kim olursa olsun, onun da rahmetli dostumuza nezaket, sabır ve ilim bakımından benzemesini ve onun bize gösterdiği eğitimden bizlerin de faydalanması için dua ediyorum. Aramızdan ayrılan bu iyi kalpli yaşlı adamın hayatının ve tarihinin izini sürmeyi, onunla daha uzun süre birlikte olan ve bu nedenle onun iç dünyasını daha iyi tanıyan birine, benden daha yetenekli bir kaleme bırakıyorum.”
GERÇEK ZENGİNLİK İLİM VE İ'LÂ-Yİ KELİMETULLAHTA’YDI
Ebubekir Efendi şüphesiz kubbede hoş bir seda bırakıp bu dünyadan ayrılan Osmanlı münevverlerindendi. Yaptığı çalışmalarını dünyanın bir diğer ucunda tamamlayıp Afrika’da Türk-İslam mirası bırakmış olması ise şüphesiz gayretlerini çok daha kıymetli kılıyor.
Onun, Osmanlı Devleti’nin çeşitli bölgelerinde prestijli medreselerinde saygın konumuna rağmen ülkesinden çok uzaklarda, Ümit Burnu’nda başka bir dünyada yaşamayı seçti. Başka hiçbir yerde işe yaramayacağı bir Afrika lisanını öğrenerek öğrencilerine o dilde bir ilmihal yazdı. O gerçek zenginliğin maddiyatta değil, ilim ve i'lâ-yi kelimetullahta bulunduğuna inanan bir zihniyetin insanıydı. Öğrencilerinin sık sık onun mütevazi evinde toplandığını; kitaplarla dolu gaz lambalarının ışığıyla aydınlanan bir odada Kur’an okuduklarını Ümit Burnu’nun eski sakinleri halen anlatır.
O, kıtanın Batının zulmüyle imtihan olan zamanında kara dünyayı aydınlatan bir ışık oldu.
TORUNLARI İLK MÜSLÜMAN PİLOT VE DOKTORDU
2009 yılında Cape Town Üniversite’sinde Ebubekir Efendi üzerine bir tez yazarken Tana Baru kabristanında bakıma muhtaç mezarının olduğunu görmek beni üzmüştü. Mezar taşı ise kırılmış kaybolmuş olmasına rağmen aile yakınlarından kitabenin bir fotoğrafını bulmuştuk. Bu kitabeyi İzmir’de aslına uygun bir şekilde yazdırıp mezar taşını yerine koyduğumuzda yanımızda ne yazık ki sadece birkaç arkadaştan başka kimse yoktu.
Bundan sonra Ebubekir Efendi’nin Güney Afrika tarihine geçmiş torunlarının mezarlarını da bulup yaptırmıştık. Bunlardan Güney Afrika’nın ilk Müslüman pilotunun ya da ilk Müslüman kadın doktorunun onun torunları olduğunu söylemek herhalde geride bıraktığı ailesinin ne kadar eğitimli olduğunu anlatmaya kafidir. Ebubekir Efendi’nin öğretileri gelecek nesillerin temelini atarak Cape Town'da bilgi ve inanç ateşiyle parlak bir şekilde yanmaya devam ediyor.
Geçen cumartesi Güney Afrika’da Osmanlı Mirası Vakfı’nın tertip ettiği Bo-Kaap müzesinde bir programda ve bendeniz Türkiye Yazarlar Birliğinin ev sahipliğini yaptığı bir anma töreninde birbirinden değerli konuklarla aynı anda merhum Ebubekir Efendi’yi 144. ölüm yıldönümünde anmış olduk. Onun gibi tarihte iz bırakan büyük şahsiyetlerimizin Türkiye’de kurumlarımızca gençlere rol model olarak halen anlatılmıyor olması, ülkemizdeki milli eğitimin tam manasıyla milletin faydasına bilinçli kadrolarla yapılmadığının bir delilidir.