Eğitimi milletsizleştirme ve bilimsizleştirme
‘Milli’ Eğitim Şûrası, milletin yerine yeniden ümmeti, akıl ve bilimin yerine de yeniden dogmayı geçirme şûrasıdır. Şûra, merkezinde öğretimin birliğinin yer aldığı Devrim Kanunlarının tam tersidir. Yalnızca Cumhuriyet Devrimiyle değil, Türk Devriminin bütünüyle, 200 yıllık çağdaşlaşma mücadelemizle hesaplaşma şûrasıdır. On yılı aşkın bir süredir iktidarı elinde bulunduran Anayasayı Çiğneme Örgütünün Ortaçağ özleminin bugüne kadarki en açık dışavurumudur.
OSMANLICA TÜRKÇEYİ BOYUNDURUK ALTINA ALMIŞTIR
Feodalizmin ortak ideolojisi, “ekende yok biçende yok” beyler sınıfının bin odalı saraylarda saltanat sürmek için göksel güçler tarafından “seçilmiş”, yeryüzünde üreten halkın ise bu beyler tarafından “güdülmediği” takdirde yolunu kaybedecek bir “sürü” olduğuna ilişkin yanılsamadır. Bu yanılsamayı ete kemiğe büründürmenin yollarından biri, bütün feodal devletlerde halkın dilini hor gören ve kendini ondan ayırt eden bir “beyce dil” yaratmak olmuştur. “Osmanlıca”, bir dönemin Türkçesi değil, Türkçeyi boyunduruk altına almanın bir aracıdır. Osmanlı dönemindeki halk kültürünün temsilcilerinin deyişleri, Osmanlıca değil, Türkçedir. Yunus Emre de, Karacaoğlan da, Şeyh Bedrettin de, Pir Sultan Abdal da, Nasrettin Hoca da, Karagöz de Osmanlıca değil, Türkçe demişlerdir.
DİNİN YERİNE MİLLET, DOGMANIN YERİNE AKIL VE BİLİM
İktidarın kaynağı, demokratik devrimlerle gökten yere indirilmiştir. Egemenlik, dinden alınıp millete verilmiştir. Feodalizmin beyce dilleri de, yerlerini milli dillere bırakmak zorunda kalmıştır. Milli dil, hem ulusal pazarın oluşumunu olanaklı kılmış, hem de bu temelde beyce dillerin boyunduruğundan kurtularak hızla gelişmiştir. Milli dilin gelişkinliği, milletleşme sürecinde yetişkinliğin bir ölçütü haline gelmiştir. Bizim Dil Devrimimiz de, bu keskin tarih bilincinin bir ürünü olarak ortaya çıkmıştır.
Din, doğası gereği dogmaya dayanır. Egemenliğin kaynağı olarak dinin yerine millet geçince, dogmanın yerine de akıl ve bilim geçmiştir. Tarihsel olarak, bilimin tek gerçek yol gösterici olması, “millet”in doğal eşleniğidir. Kulun kafasını kendi omuzları üstünde taşıyan yurttaşa dönüşmesini hazmedemeyen karşı devrimciler, ufukları bilimi kapsamadığı ve kapsamasına da olanak olmadığı için, bunu “yapma bir yurttaşlık dini” olarak ilan etmişlerdir. Hafsalaları hakikatin akıl ve bilimle kavranabileceğini almayanlar, ister istemez her şeyi tapmanın konusu haline getirmektedirler.
ÇOCUK VE GENÇLERİMİZİ “BİLİMDEN KORUMA” AMACI
Yaklaşım böyle olunca, “milli” eğitimin de, çocuk ve gençlerimizi, daha okul öncesinden başlayarak “bilimden korumak” amacıyla yeniden şekillendirilmesi gerekmiştir. Beş-altı yaşında çocukların yüreğine “cehennem korkusu” salıp, onlara “cennette arsa vadetmek”, onların akıllarını peşinen denetim altına almanın yolu olarak düşünülmüştür. Zorunlu din dersi tartışılırsa, zorunlu fizik dersinin de tartışılabileceği tehdidi, din ile bilime eğitimde şimdilik “eşit muamele” isteyen “ileri demokrasi”nin daha da ileri gitmeye çalışacağının bir işaretidir.
TÜRK-İSLAM UYGARLIĞININ ORTAÇAĞI AYDINLIKTIR
Karanlık olan Batı’nın Ortaçağıdır. Hazreti Muhammed’in gerçekleştirmiş olduğu ticaret devrimi, insanlığın gelişim sürecindeki en büyük devrimlerden biridir. Üretici güçleri geliştirerek refahı arttırmış, insan aklını özgürleştirici bir işlev görmüştür. Türk-İslam uygarlığı Batı’nın Rönesansla ulaştığı düzeye her alanda Batı’dan iki-üç yüzyıl önce varmıştır. Rönesansın en önemli kaynaklarından biri de, bu uygarlığın birikiminin Endülüs aracılığıyla Batı’ya aktarılmış olmasıdır.
TÜRK-İSLAM UYGARLIĞININ MİRASÇISI ATATÜRK DEVRİMİDİR
Ülkemizde Türk-İslam uygarlığının tarihsel mirasçısı, “Osmanlıcılık” ya da “İslamcılık” değil, tıpkı Hazreti Muhammet önderliğindeki devrim gibi, geçmişten köklü bir kopuşu gerçekleştiren Atatürk Devrimidir. Bu topraklar üstünde “Osmanlı”yı kurtaran da, “isteseler de istemeseler de, öğrenile ve öğretile” diye fetvası verilen Osmanlıca değil, Türk milletinin ve Türkçenin gelişiminin önünü açan Atatürk Devrimi olmuştur. Osmanlı Devleti ve Türk Devrimi arasındaki ilişkiyi ele almayı önümüzdeki hafta da sürdüreceğiz.