Ekonomi reformları-2
12 Mart 2021 günü Cumhurbaşkanınca açıklanan “Ekonomi Reformları” paketini değerlendireceğim yazı dizisinin bu ikinci ve son bölümü…
Son söyleyeceğimi baştan söylemek isterim: Türkiye için tasarruf, yatırım, istihdam, üretim denkleminden başka bir denklem, öz kaynaklara dayalı planlı bir kalkınma anlayışından başka çare yoktur.
AKS DEĞİŞTİRMEK, VİTES YÜKSELTMEK
İçinde bulunduğumuz zorlu dünya ve ülke koşullarında, bir yandan fiyat istikrarını sağlamak, ödemeler dengesini tutturmak, diğer yandan genç nüfusumuza iş sunarak istihdam oranını yükseltmek zorundayız. “Para yoksa vergi sal, döviz yoksa faiz artır, açık varsa borçlan” denklemi duvara dayanmıştır. Bu gerçek giderek kavranılmakta, Türkiye ekonomisi aks değiştirmekte, vites yükseltmeye çalışmaktadır. Zorlu süreçlerin zorlu çözümleri kapıdadır.
Açıklanan paketin yüklemi: İstikrar, Rekabet, Saydamlıktır. Gizli öznesi ise, halktır.
Böylesi zor dönemler, yatırımları teşvik eden kurumsal yenilenmeler kadar, fedakarlıkları omuzlayan halkın günü geldiğinde ferahlığı hakça paylaşacağına dair güven duygusuyla aşılır.
PAKETİN DIŞA ve İÇE SESLENİŞİ
Her paketin hele ki devlet başkanınca açıklanan iktisadi paketlerin bir iç bir dış seslenişi vardır. Bu pakette “dışa seslenen” Türkiye; “ben buradayım, borcuma harcıma sadığım, uluslararası oyunu kurallarının farkındayım ve rekabette ben de varım” demektedir. Doğaldır.
Bu paketin içe seslenişindeyse, “üreten, çalışan kesimlerin, ekonomideki sektörlerin yanındayız; esnafa destek, kamuda tasarruf, KİT’lerin sahaya sürülmesi, borçlanmanın TL ile dengelenmesi” için ne gerekiyorsa yapacağız, sözü vardır. Kamuoyunun desteği talep edilmektedir.
Olağandır.
Paketin, önceki makalemde belirttiğim gibi, ihtiyatlı bir iyimserlik uyandıran veçheleri vardır. Bununla birlikte yapıcı öneriler geliştirilmesi de doğal ve olağandır, bu önerilerden yararlanılması, Türkiye’nin kazanç hanesine yazılır.
'KADİM' DÜŞMAN ENFLASYON
Pakette “enflasyonla mücadele” deniliyor ve Merkez Bankasının bu anlamda “yeterince silahı” olduğundan söz ediliyor… Bütçe açığının yüzde 4,3’ten yüzde 3,5’a indirilmesi hedefi de vaaz ediliyor. Fiyat istikrarında piyasayı düzenleyici araçlar kadar, kamudan başlayacak ve topluma yansıyacak tasarrufun önemi daha yakından kavranılmış görünüyor. Yani bir anlamda hayat pahalılığı veya spekülasyonlara karşı bir mücadele tanımlanıyor. Buna karşılık, kadim enflasyon ise, sadece gıdaya bağlanamaz. Bir maliyet enflasyonu vardır; doğrudur; bu olgunun arıza yapan mekanizmaları onarılmalı, ancak kendi küçük girişimcisini desteklemek ve yerli üretimini geliştirmek pahasına olan dinamiği, büyümeye ‘hürmeten’ kabullenilmelidir.
EKONOMİNİN KRALİÇESİ: TARIM
Ekonomide her sektör çok önemlidir. Ancak içinde bulunduğumuz tecrit ve durgunluk koşullarında tarımın önemi iki kere artmıştır. Çiftçi, ürün planıyla, arazi toplulaştırma çalışmalarıyla, üretim girdileriyle desteklenmeli, tüketici kooperatifleri gıda güvenliği ve beslenme garantisi için devrede olmalıdır. Sulama ve deniz alanlarının kullanımı da ayrı bir önemde her pakette yer almalıdır. Hayvancılığı asla ihmal etmemelidir. Özcesi, tarım, artık, tüm “ekonominin kraliçesi” olarak açıklanan son paketin verimini de başarımını da doğrudan etkileyecektir, bu olgu asla unutulmamalıdır. Tarım, ulusal varlıklarımız, iktisadi bağımsızlığımız, dahası, ulus-devletimiz açısından -zamanla daha iyi anlaşılabileceği gibi- yaşamsal önemde bir sektördür. Ekonomide en “kral” paketler ve programlar, tarım için yapılmalıdır.
EKONOMİDE VE BÜROKRASİDE İSTİKRAR
Pakette sıklıkla ‘iktisadi istikrara’ vurgu yapılmaktadır. Bu noktadaki duyarlılık; büyüme, sürdürülebilir kalkınma, fiyat dengesi kavramlarına odaklıdır. Elbette “İstikrar” arayışındaki bu yoldan asla ödün verilmemeli, ancak ekonomi bürokrasisinde, dahası tüm bürokrasi açısından da istikrarın önemi asla göz ardı edilmemelidir. Ekonomide makro anlamda olduğu gibi, “ekonomi bürokrasisinde” istikrara gereksinme vardır… Her alanda deneyimli teknokrat ve bürokratların herhangi bir partizanlığa konu olmaksızın tecrübelerinin değerlendirilmesi, esastır. “Bürokraside istikrarın” ise “liyakat” temelinde ve ekseninde sağlanacağı çok açıktır. Hiç bir iktidar, “senden-benden” demeden her “işi ehline” vermelidir.
İHRACATIN DİNAMİĞİ VE GÜMRÜK BİRLİĞİ
Pakette “ödemeler dengesi” ve “cari açık” mücadele (müdahale) edilmesi ve düzeltilmesi gereken veriler (göstergeler) olarak saptanıyor. Doğrudur. Bu ‘verilerin’ düzeltilmesi, göstergelerin yüzeyinden sorunların derinlerine inilmesiyle olasıdır. Örneğin ihracatımız içinde yüzde seksene yakın ithalat payı vardır. Türkiye bir dolar kazanmak için 70 sent harcayan bir ülke konumunda olmamalıdır. İhracatımıza konu hammadde ve ara-malı tedarik ve üretiminin ağırlığını yerli kaynaklara dayandırmak zorundayız.
Öte yandan Gümrük Birliği gibi, üçüncü ülkelere karşı elimizi kolumuzu bağlayan ve masa-başında bizden adeta haraç tahsil eden düzenleri sorgulamalıyız. Bir diğer yandan, belki bu pakete sığmamıştır ancak, “milli paralarla dış ticaret” gibi “dünyayı değiştirecek” iktisadi (dış) siyaseti mutlaka değerlendirmeliyiz.
YATIRIMCI KURALLI ÇAĞDAŞ PİYASA İSTER
O arada yabancı doğrudan yatırımların önemi, her paket için ve her zaman için tartışmasızdır… Ancak uzun bir süre sıcak paranın bozucu etkisinin belki de bir sosyal yansıması olarak, “kurallılık” adeta ihmal edilmişti... Bir yanda kayıt-dışı iş gücü sorunumuz vardır, diğer yanda, ‘kayıtlı’ işçilerimiz için kıdem tazminatı ve çeşitli kazanılmış haklarda geriye giden yollar açılmaya tevessül edilmektedir… Bu yönelimlerden de sakınılmalıdır. Yabancı sermaye kurallı, kayıtlı, ‘kanunlu’, çağdaş iş ve işletmelerin geçerli olduğu pazarları ve piyasaları tercih eder; bu gerçek, herhangi bir paket bağlamında ya da ekonominin genelini ilgilendiren düzenlemelerde, asla unutulmamalıdır.
TASARRUF DOSTU VERGİ DÜZENİ
Türkiye’nin atıl potansiyeliyle birlikte ulusal bir sorun haline gelen ve % 29’larda seyreden işsizlikle mücadelesinde başarıya ulaşmak için, tasarruflarını yükseltmesi kadar, kamu yatırımcılığına da öncelik vermesi gerekiyor. Kamu yatırımlarını yapabilmek için tasarruf, tasarruf içinse adil bir vergi sistemi elzemdir. Öte yandan gerçekten kar gelirlerinden tahsil edilen geniş tabanlı, kayıp kaçağı olmayan bir adil vergi sistemi aynı zamanda gelir dağılımında hakkaniyete de katkı sağlar.
GELİŞME İÇİN EKONOMİ PROGRAMI
Evet, salgında yüzde 1.8 büyümek önemlidir. Büyümemizi sürekliliğe, gelişmemizi süre istikrarına kavuşturmak zorundayız. Güçlüklerin önemli bir kısmı küresel, ancak sorunlarımız çözümü her zamanki gibi ulusal. Gerçekçi hedeflere, sorunlar karşısında hızla çözüm üretmeye ihtiyacımız vardır. Unutmayalım ki, 2023 yani bir yıl sonrası için kişi başına 20 bin dolar milli gelir ve ülke olarak 2 trilyon dolarlık bir ülke hedefimizi kısa bir süre içinde revize etmek durumunda kaldık. Bugün kişi başına 900 doların altındayız ve Türkiye Dünyadaki hacmi açısından bir trilyon doların altında bir ekonomidir. Bu revizenin bizim dışımızda genel küresel durgunlukla ilgili olan boyutlarına diyecek bir şey yoktur… Ancak, “istikrarsızlık”, “yatırımsızlık”, “işsizlik”, “enflasyon” nedeniyle kaybedecek zamanımız ve zeminimiz yoktur. En son açıklanan “Ekonomi Reformları” (Paketi), bu sorunların aşılmasına katkı yaptığı oranda programlaşacaktır. Gerçek (ve gönlümce) bir ekonomi programı nasıl olmalı onu da, gelecek yazımlarımda paylaşacağım… Şimdilik, tasarruf, yatırım, istihdam, üretim denkleminin umuduyla, etkince üreten, hızla kalkınan ve hakça bölüşen bir Türkiye özlemiyle…