Ekonomi üzerinden yeni senaryolar...
Ekonomide ciddi sorunlar yaşanıyor.
Döviz kurlarındaki yükselme…
Peş peşe yapılan yüksek zamlar…
Vatandaşın alım gücünün hızla düşmesi…
Çiftçinin girdi maliyetlerindeki artış…
Gübre atmakta, üretimde zorlanması…
İthalata bağımlı sanayi ürünlerinde fiyat belirlenememesi…
Halkın enflasyonu ile TÜİK enflasyonu arasındaki farkın büyümesi…
TÜFE ile ÜFE arasındaki makasın açılması…
…
Sıkıntı ciddi.
FIRSATA ÇEVİRME
Doğal olarak halkta tepki var.
Fatura da iktidara kesiliyor.
Türkiye üzerine hesap yapanlar
Ellerini ovuşturuyor.
Kontrolden çıkan Türkiye’yi,
“Biden muhalefeti” ile hizaya sokma ümidindeler.
Türkiye’yi,
“Aşil topuğundan vurduk” havası içindeler.
TELAŞLANDILAR
Bu arada beklenmeyen bir şey oldu.
İktidar “yatırım, üretim, istihdam, ihracat” odaklı yeni bir ekonomi politikası açıkladı.
Ana hatlarıyla;
“İhracatı artırıp, ithalatı azaltma.
Temel döviz arz-talebini dengeleme.
Doğrudan yabancı sermaye gelişini sağlama.
Sıcak para girişlerini azaltma.
Kurda ve dış finansmanda istikrar.
Dış finansal şoklara karşı korunaklı bir ekonomi.”
Neoliberal politikalardan vazgeçme kararı.
Hazine ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati,
“Dış müdahale yok” dese de, uluslararası mafyalaşmış finans kuruluşları ayağa kalktı.
İşi şansa bırakmak istemiyorlar.
Türkiye’yi ne güzel söğüşlüyorlardı.
“Ya başarırlarsa” diye telaşlandılar.
TESADÜF DEĞİL
Bu arada, PKK/HDP hareketlendi.
Halkı tahrik eden dil kullanmaya başladı.
Meclis’te “Kürdistan” kışkırtması yaptı.
HDP İstanbul İl Kongresi…
PKK kongresine çevirdiler.
Öcalan posterleri, PKK marşı…
Abdullah Öcalan’ın yeğeni,
HDP Milletvekili Ömer Öcalan,
“İstanbul, bizim için Kürdistan’dır” dedi.
Yaşanan krizle eş zamanlı olması tesadüf değil.
Hepsi “iç kargaşa” planının parçaları.
Ekonomi ile bağlantılı bir sürü senaryo gündemde.
Şimdi de OHAL tartışması başlatıldı.
Senaryoların arka arkaya devreye sokulacağı anlaşılıyor.
Ekonomi yönetiminin hataları, iş yapmaktan çok konuşma hastalığı da yabancıların ekmeğine yağ sürüyor.
SORUMLU KİM?
Çok yazdık.
Ama bir kez daha tekrarlayalım.
Ekonomimizin bu hale gelmesi sürpriz miydi?
Hayır!
İzlenen neoliberal politikalarla duvara toslamamız kaçınılmazdı.
Tosladık.
Peki bu politikaların mimarları kim?
İlk akla gelenler:
Özal, Çiller, Kemal Derviş…
Ak Parti’deki temsilcisi de Ali Babacan’dı.
10 yıldan fazla ekonomiyi yönetti.
Düşük kur, yüksek faiz.
Ekonomi ile ilgili diğer bakanları dinlemedi.
İnanmayan dönemin Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’e sorsun.
Kapalı toplantılarda konuşulanlara bizzat şahidim.
Gazete arşivlerini tarayın.
Kamuoyu önündeki açıklamalarına bakın.
Yanlış politikalarla,
Türkiye’yi ithalat ve sıcak para cenneti yaptı.
Japon kadınlar bile binlerce kilometreden Türkiye’de para kazandı.
Üreterek değil, cep telefonu üzerinden…
SORUMLU ÇÖZÜM ÜRETEBİLİR Mİ?
Şimdi “biz çözeriz” diye ortaya çıkanlara bakıyorum.
Kimi Derviş’in bürokratları.
Kimi Derviş’in programını aynen sürdürenler.
Yaşanan krizin asıl sorumluları.
Türkiye’nin kaynaklarını yabancılara peşkeş çekenler.
Arkalarındaki güç de her şeyi açıklıyor.
Türkiye’nin posasının çıkarılması için çabalıyorlar.
İzlenecek politika belli.
Denenmiş, başarılı olunmuş politikalar.
Kamucu, planlı, üretime, istihdama dayalı ekonomi…
Atatürk’ün Karma Ekonomi Modeli.
Başka yolu da yok…