Ekonomide tek ses var ama liyakat yok!

Geride bıraktığımız yılın son haftasından bu yana, Ekonomi Yönetimi tarafından sergilenen genel tercih ve eğilimler geleceğe yönelik belirsizliğin hızla artmakta olduğuna işaret ediyor. Yeni Ekonomi Programındaki söylemlerin tam aksi yönündeki uygulamalar birbirleri ile yarış edercesine devreye giriyor. Yerel seçimlere yönelik siyasi hassasiyetler ve bunlara bağlı olarak ön plana çıkan seçmene pansuman merakı, sorunların ağırlaşması ve krizin derinleşmesi potansiyelini bünyesinde taşıyor. Para ve maliye politikalarının, karşılıklı olarak birbirini etkisizleştiren ve güven bunalımını besleyen uygulama kurgusu olumlu düşünmeyi zorlaştırıyor.
Para politikası sıkı duruşu savunuyor; bir anlamda paranın devir hızını düşürmeye ve fiyat istikrarı konusunda gerekli sonuçlar alınana kadar öyle kalmasını sağlamaya çalışıyor. Bu durumun kredi politikasını da aynı yönde etkilemesi, maliye politikasının bu durumu değiştirmeye çalışmadan sıkı durarak desteklemesi ve Siyasi İradenin sorunların kalıcı çözümüne odaklanması gerekiyor.
Fakat böyle olmuyor! Maliye politikası, yaşamakta olduğumuz krizin tahribatını azaltmak amacı ile hesapsızca gevşetiliyor, faizleri düşürme ve paranın devir hızını artırma çabası ön plana çıkıyor; para politikasından bağımsız olarak kredi hacminin artması yönündeki baskılar devreye sokuluyor. Sorunların kalıcı çözümü konusunda eylemler ile söylemler uyuşmuyor. Durum böyle olunca gerek fiyat ve gerek ise finansal istikrarın geri dönmesini beklemek anlamsızlaşıyor.
Hem kurallı piyasa anlayışından vazgeçilmiyor, hem de bunun gereği yapılmıyor; kurallara radikal müdahale olmadan ve de bir alternatif tasarım üretilmeden, çok hedef peşinde koşarak zaten kıt olan kaynaklar israf ediliyor. Bu büyük çelişki, sorunları yıkıcı olabilecek şekilde ağırlaştırabilir; belirsizlik ve kırılganlık algılarını yeni rekorlara taşıyarak beklentileri olumsuzlaştırabilir.
Aralık ayının ilk yarısında para otoritemiz 2019 yılında uygulanacak para ve kur politikası konusundaki programını açıklamıştı. Benimsenmiş makroekonomik hedefleri gözeterek, farklı koşullarda nelerin yapılacağı ve ne tür yaklaşımlardan kaçınılacağı tanımlanmıştı. Örneğin enflasyonda belirgin ve kalıcı olabilecek bir gerileme yaşanana kadar sıkı duruştan vazgeçilmeyecekti. Örneğin menkul kıymet portföyündeki artış sadece 1 milyar ile sınırlı tutulacak ve sıkı duruş korunacaktı. Ekonomi Yönetiminin, Merkez Bankası Genel Kurulunu 18 Ocak tarihine alan ve kendi hesaplarına 37 milyarlık erken temettü aktarımını hedefleyen yaklaşımı, deyim yerinde ise para politikasının belini kırıyor ve kurumun araç bağımsızlığını fiilen ortadan kaldırıyor. Daha açık bir ifade ile kendi hazırladıkları ve savunduklarını dile getirmekten vazgeçmedikleri ekonomi programının tabutu hazırlanıyor!
Gelişmeler, kısa vadeli siyasi hassasiyetlerin ekonomi konusundakilere galip geldiğine ve liyakatin geri dönmesine izin verilmediğine işaret ediyor. Son on beş yıl genelindeki tercihlerin sorunların ağırlaşmasında etkili olduğu gerçeği reddediliyor ve kriz konusundaki teşhisler ve buna uygun çözümler buharlaştırılıyor! Aynı dili konuşamaz hale gelen farklı kesimler kendi başlarının çaresine bakmak zorunda kalacaklar gibi görünüyor. Para ve maliye politikaları birbirlerini hırpalayarak etkisizleştirirken, mucizevi bir şey beklememek gerekiyor! Aktarım mekanizmalarının yeniden çalışır hale gelmesi ve beklentilerin düzelme yoluna girmesi olanaksızlaşıyor.
Mevcut yaklaşımlar riskten kaçınma eğilimini güçlendiriyor, yeni kur şokları için ortam hazırlayan ve güvensizliği besleyen bir çizgi sergiliyor. Ekonomi cephesinde sorunların ağırlaşması, içerde tek ses olunabilmesini zorlaştırırken siyasi yapının yıpranması riskini artırıyor. Daha önemlisi kırılganlık algısını güçlendiriyor, bölgesel sorunların çözümü konusunda ülkemizin etkisinin azalmasına sebep olarak çıkarlarımızın korunabilmesini zora sokuyor!