Ekonomik bağımlılıkla ülke bütünlüğümüzü koruyabilir miyiz?
Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler, Müslüman ülkelerin fiziken ve ruhen bölünmesi, tasarlanmış bir Kürt devleti projesi, nükleer gücü olan İran’ın hizaya getirilmesi, eğitimle sözde sevimli hale getirilen din örgüsüyle bezenmiş, Türkiye’de önemli kesimleri aldatmış, ikna etmiş sinsi biçimde çalışan ABD’nin en büyük darbe silahı FETÖ belası ülkemiz üzerinde karabulutların dolaşmasına ve ülkemizin parçalanacağından ciddi biçimde kaygı duyulmasına yol açmış durumda. Korkuyoruz!
Bunun yanında yıllardan beri bu ülkeyi yönetmiş AKP’nin gelinen bu noktadaki ağır sorumluluğu, buna karşılık sapla samanı ayıramayan muhalefet partileri de bu kaygıların diğer önemli kaynakları. Görüşlerdeki farklılıklar da hiç olmadığı kadar dağınık, çok sert, yüzlerce ve hoşgörüsüz.
Bu duruma karşı koymak, ülkemizi parçalanmaktan korumak, dünya sahnesinde uygar ve kalkınmış bir Türkiye yaratmak hepimizin hedefi ve özlemi. Ama ülkemizin içi ise büyük bir kaosun habercisi. Peki, bu kaostan kurtulmak için tüm olumsuz koşullara rağmen yapacağımız mücadelede ekonomik anlamda riskli ve dezavantajlı durumda mıyız? Bu soruya ekonomik yapımız ve ayağımızdaki prangalar nedeniyle maalesef evet demek zorundayız.
TEHDİT ALTINDAYIZ
Ülkemiz yaklaşık ve ortalama yıllık 800 milyar dolar gayrisafi yurt içi hasıla(GSYH) yaratmakta, uzun yılların ortalaması olarak da yüzde 4-5 arası bir ekonomik büyüme sağlamaktadır. Katma değer kaf dağının arkasında...
Sürekli dış ticaret açığı veren yani dışarıya sattığının çok fazlasını dışarıdan alan, ihracatının önemli bir bölümünde de ithal ettiği ara mallardan oluşturduğu ürünler satan bir ülkeyiz.
Dış ticaret açığını turizm ve hizmetlerden elde edilen gelirlerle de kapatamadığından kronik cari açıkla boğuşan bir durumdayız.
Sürekli dış borç kullanan ve dış borç tutarı GSYH’nın yaklaşık yüzde 40’ından aşağıya düşmeyen bir ülke olarak dış kaynağa(sıcak para+dış borç) tedavi edilmez biçimde bağımlıyız.
Enerjide dışa bağımlıyız. Son zamanlarda enerji alanında dışa bağımlılıktan kurtulmak için olumlu yatırımlar ve çabalar var ama orta vadede enerjide dışarıya mahkumiyetimiz sürecek.
Eğitim alanında çok ciddi eksiğimiz var. Eğitimi din temelli olmaktan çıkartacağımıza dini eğitimin içine ve okullara daha çok sokmuşuz. Uluslararası ölçekte insanlık ve evren adına birçok şey yapacak insana ihtiyacımız olduğu halde imam yetiştirmekte kararlıyız. Ekonomik kalkınma planlamamız ve iktidardan iktidara değişmeyecek bir temel ekonomik politikamız yok.
PRANGALARIMIZ
Küresel ekonomide birçok ekonomik örgütün ve ekonomik kuruluşun üyesiyiz.
Bunlardan en önemlisi serbest piyasa ekonomisini benimsemiş 1960’da kurulan Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü(OECD) üyesiyiz.
AB’ye girmeden 1995’den beri Gümrük Birliği’ndeyiz.
Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) üyesiyiz. IMF uluslararası parasal işbirliğini teşvik eder. Uluslararası ticaretin genişletilmesine katkı sunar.
Dünya Bankası’nın üyesiyiz. DB’nın en önemli amacı gelişmekte olan ülkelerin kalkınma projelerine kredi vermek ve alt yapı yatırımlarını teşvik etmektir. Uluslararası ticareti gözetmek ve teşvik etmek için kurulan Dünya Ticaret Örgütü bizim içinde yer aldığımız en önemli ekonomik örgütlerden biridir. Bunun dışında üye, gözlemci ve ortak sıfatıyla birçok ekonomik örgüte ve birliğe katılmış durumdayız.
Yani yaşadığımız kapitalist dünyada başta ABD olmak üzere büyük ekonomilerin yönettiği örgüt ve kuruluşlarda varız. Birçok ikili, bölgesel anlaşmanın tarafıyız.
Ekonomimiz dolarla ölçülüyor, dolarla yatıyor, dolarla kalkıyoruz. Merkez Bankası rezervlerimiz dolarlardan ibaret. Sürekli dolar imparatoruna faiz ödüyoruz. Finans dünyamız yabancıların elinde. Milli savunma sanayimizi kuramamışız. Savaş teknolojisinin şifreleri başkalarının elinde.
YENİ KURTULUŞ SAVAŞI
Bu badireden kurtulmak aslında yeni bir kurtuluş savaşı vermekle mümkündür. Bu savaş Ortaçağ’a özenen, 21.yüzyılın gelişmişlik düzeyinden bi haber zihinlerle yönetilemez.
Bu savaş FETÖ’cülerle de yönetilemez. Bu savaş Anadolu’nun zenginliğini paylaşmaktan ziyade sıfatı, kimliği, dünya görüşü ne olursa olsun emperyalizmin oyuncağı olmuş kişiler, örgütler, partilerle de yürütülemez.
Bu savaşı ancak ortak paydasında şu değerleri paylaşanların her türlü birlikteliğiyle kazanabiliriz. *Laiklik, hukukun üstünlüğü ve demokratik değerleri sağlayacak Atatürk’ten ilham aldığımız uygarlık projesi
*Vatan sevgisi ve vatanın bütünlüğüne sadakat
*Küresel ekonomik faaliyetlerde onurlu bir duruş. Boyun eğmeyen bir kararlılık.
*Tüketim hovardalığına son verecek katma değer yaratacak üretime dayalı bir ekonomik kalkınma modeli *Akla ve bilime dayalı yüksek nitelikli eğitim
*Yüksek seviyeli, onurlu, güven verecek ve saygınlık yaratacak devlet adamları ve toplumsal liderler ile yönetim. Sizce mümkün mü?...