Ekonominin aritmetiği-2

Daha önce, yeni bir kuram olarak “Ekonominin Aritmetiğini” tartışmaya açmıştım.

İki bölümden oluşan bu yazı dizisinin birinci bölümünde toplama (artı) ve çarpma (x) işlemleri ekseninde ekonomik göstergelerimizi ve hedeflerimizi değerlendirdim. Ekonominin Aritmetiği-2 başlıklı bu makalemdeyse, çıkarma (-) ve bölme (bölüşüm) (/) işlemleri ekseninde ekonomik hayatımızdan çıkarılması gereken olumsuz faktörlerle, ekonomi-politik için çok önemli bir sorun olan “bölüşüm” sorunlarına, bir başka anlatımla, nimetin ve külfetin paylaşılmasına dair temel anlayışımı paylaşacağım. Dizi yazımın bu son bölümünde genel sorunlara ve çözüm yollarına da değineceğim.

ÇIKARMA (EKSİ) ‘EKSİLMESİ’ GEREKENLER

Ekonomi aritmetiği açısından çıkarma işlemini ekonomik hayatımızdan eksilmesi yani çıkarılması gereken olgular/sorunlar/konular olarak ele alıyorum.

Türkiye, savurganlık, yolsuzluk, ‘lüks tüketim ürünleri ithalatı’, borçlanma olgularından arınmalıdır. O arada enflasyon da -kalkınma yolunda bir miktar kaçınılmaz sayılsa da- mümkün olan en az düzeye indirilmesi gereken bir olgudur, yani; eksiltilmelidir.

SAVURGANLIK

Türkiye yönetirken, üretirken ve tüketirken savurganlıktan kaçınmalıdır. Savurganlığın neden olduğu maddi kayıplarımıza engel olunmalıdır. Savurganlığın karşıtlığında tutumlu olmak vardır. Tutumlu olmak bir zorunluluk ve bir erdemdir. Dahası bu, toplumsal bir erdemdir.

Savurganlık ya da israf etmek, eldeki avuçtakini savurmaktır, işyerinde, okulda, fabrikada, tarlada ve sofrada nerede olunursa olunsun, israftan kaçınılmalıdır. İsraf ve savurganlık eldekileri yok yere harcamak kadar, elde toplanacak olanları da itelemek, göz ardı etmek anlamındadır. Dolayısıyla kamudan başlayarak ve toplumdaki rol modellerin de katkısı sağlanarak, savurganlık ve israftan kaçınmak bu iki olguyu “eksi” olarak yazmak ve hayatımızdan olabildiğine çıkarmak zorundayız.

YOLSUZLUK

Türkiye, yaşamsallığını yitirmiş yasaları yenileyerek, mevcut yasaları da en etkin değerlendirerek, saydam bir denetim anlayışı içinde, yolsuzlukla mücadeleyi daima önemsemelidir.

Yolsuzluk, ağırlıklı olarak merkezi ve yerel yönetim bütçelerinde maddi kayıplara neden olmakta, yurttaşların almaları gereken hizmetleri alamamasına ve vergilerinin heder olmasına yol açmaktadır.

Dahası yolsuzluk, sadece iktisadi değil aynı zamanda sosyal kayıplara da vesile olan bir olumsuzluktur. Benim hesabımca enflasyondaki payı da en az yüzde ondur.

Türkiyemiz yolsuzlukla mücadelesini daima istim üstünde tutmalı, demokratik denetim düzeneklerinin -sivil toplum örgütlerinin samimi katkılarıyla- bu alanda kararlı bir duruş sergilemelidir. Yolsuzluk eksi bir durum olarak, iktisadi denklemimizden çıkarılmalıdır.

LÜKS TÜKETİME YÖNELİK İTHALAT

Ekonomide “eksi”ye konu olması gereken bir başka olgu da lüks tüketim ithalatıdır. Ödemeler dengesini gitgide bozan, yerli üretimi de akamete uğratan, bu yolla da istihdam kayıplarına dolaylı olarak neden olan lüks tüketim malları ithalatı mutlaka sınırlanmalıdır. Dahası içinde bulunduğumuz iktisadi koşullarda tamamen kaldırılmalıdır. Türkiye, gümrük birliği gibi net kayıp kapılarında oyalanacağı yerde, gümrük duvarlarını etkin bir düzeyde değerlendirmek zorundadır. Lüks tüketim malları ithalatı hayatımızdan çıkarılmalıdır.

BORÇLANMA

Nihayet ekonomide “eksi” işleminin en geçerli olması gereken bir alan da; Borçlanmalıdır. Borçlarımızdan arınmak, yapabilirsek, vadesini uzatmak ve faiz yükünü azaltmak zorundayız.

Bu erekle de yerli malını tercih etmeli, üretim kapasitemizi yükseltmeli, tasarruf etmeliyiz.

Dünya merkez bankalarının rezervlerinin dış borca oranı ortalama yüzde 72 iken, TCMB rezervlerinin dış borcumuza oranı yüzde 18’dir. Dünya Bankası verilerine göre Türkiye toplam 440.9 milyar dolar dış borçla, Arjantin’den sonra dünya ikincisidir. Yine dış borcumuzun milli gelire oranı itibariyle (yüzde 59) ile dünya ikincisi konumundayız.

Öte yandan, kamu gibi yurttaşlarımız da borçludur! Kredi kartıyla aylık, haftalık, hatta günlük olarak “çark çevrilmeye” çalışılmaktadır. Bu borçlanma tablosu devlet için de, işletmeler açısından da, vatandaş bakımından da sürdürülemez.

Türkiye “borçlanmaya” eksi yazmak ve yaşam alanından mümkün olduğu kadar çıkarmak zorundadır.

Tasarruflar artırılmalı, gereksiz harcamalar kısıtlanmalı, lüks tüketim ve ithalat yasaklanmalı, bunlara karşılık gelirler artmalı, adil dağıtılmalıdır.

HAYAT PAHALILIĞI

Ekonomimizde “eksi” olarak tanımlamak ve toplum kesimleri açısından en aza indirgemek zorunda olduğumuz bir alan da “hayat pahalılığı” yani enflasyondur.

Hayat pahalılığı (enflasyon) Ekim 2020 verilerine göre gıdada en az yüzde 20’lerdedir.

Buna karşılık maaş ve emekli ödentilerindeki artış bunun altında kalmıştır. Enflasyonda, yılsonu için, yüzde 10 gibi bir hedefin reel anlamda tutması neredeyse olanaksızdır.

Türkiye hayat pahalılığı ile mücadelesini üretimi artırarak, kamu üretken yatırımlarını gerçekleştirerek ve gelir dağılımını düzelterek, başarıya ulaştırabilir. Bu bağlamda, “kamu iktisadi /girişimciliği”, piyasada, denetleyici olduğu kadar fiyatlar genel düzeyi açısından dengeleyici bir aktör olmalıdır.

Türkiye, savurganlık, yolsuzluk, lüks tüketim malları ithalatı, borçlanma olgularından arınmalı, enflasyon mutlaka dizginlemelidir.

BÖLME (BÖLÜŞME)

Ekonomide bölme işlemiyle ifade edeceğim bölüşüm, paylaşım sorunları yaşamsal önemdedir.

Milli geliri, refahı, serveti ve kaliteli hizmetleri hakça bölüşmek zorundayız.

Öte yandan ekonomide bölüşmenin bir başka boyutu da; vergi yükünün adil ve hakkaniyete uygun bölüşülmesidir.

VERGİ YÜKÜ

Buna karşılık, 2021 bütçesinden de anlaşılabileceği gibi maaş ödemeleri ile SGK primleri vergi gelirlerinin yüzde 85’ini yutmakta, vergide kayıpların yanı sıra, vergi gelirlerinin yüzde 74’ü de dolaylı vergilerden oluşmaktadır. Sonuç olarak vergi yükümüz ve vergi tahsilatımız açısından ciddi sorunlar bulunmakta, bu da, hakça bir gelir dağılımını örseleyen bir yapıyı oluşturmaktadır..

GELİR DAĞILIMI

Türkiyemiz gelir dağılımı en adaletsiz ülkelerden biridir. Gelir dağılımı açısından en üstteki yüzde 20’lik kesim ile en alttaki yüzde 20’lik kesim arasında neredeyse sekiz kattan fazla “farklılık” vardır. Bölgelerimizde kentler, kentlerimizde semtler, semtlerimizde haneler arasında çok ciddi anlamda gelir farklılıkları bulunmaktadır.

Öte yandan, bugün 4 kişilik bir ailenin “açlık sınırı” 2.383 TL, “yoksulluk sınırı” 7.764 TL’dir. Bir hesapça yirmi iki milyon insanımız bu iki veriden oluşan açmaz dairenin içinde (cenderenin) yaşamaktadır.

O arada yedi milyon çalışanı ilgilendiren asgari ücretse 2.324 TL’den 2.825 TL’ye yükseltilebildi.

Gelir grupları arası geçişkenlik

Türkiye, orta direği ve alt gelir gruplarından orta direğe geçmeyi kolaylaştıran bir büyüme hızını ve kişi başına gelirin on bin doların üzerinde belirmesini hedeflemelidir.

Bu doğrultuda, üretimi ve geliri artırmalı ve adil şekilde dağıtmalıyız. Yoksulluğun çapını küçültmeli, yatırımların çarpan etkisiyle ve adil bir gelir dağılımıyla refahı yarı-çapını genişletmeliyiz.

SOSYAL YARDIMLAR

Gelir dağılımını düzeltmenin bir yolu düşük gelirlilerin maaş, ücret ve emeklilik ödentileri artırmak, diğer bir (dolaylı) yolu gelir dağılımından kaynaklanan sorunları en aza indirgemek için, sosyal yardım programlarıyla “yoksul aileleri” desteklemektir.

O arada “sosyal yardımlar” sorunların kalıcı çözümü arayışını ikame etmemeli, siyasi saiklere konu olmamalı, eşit ve hakça dağıtılmalıdır.

Biriktirip bölüşeceğiz, üretip tüketeceğiz!

Tüm bu önlemlerin değeri ve öneminin bilinciyle hemen belirtmeliyim ki; biriktirmeden bölüşmek, üretmeden tüketmek gibi bir mantık geçerli değildir. Önce biriktireceğiz; tasarruf edeceğiz; yanı sıra bölüşüm meselesini adam akıllı ele alacağız.

İlkin üreteceğiz; bir üretim seferberliğine yöneleceğiz; sonra tüketim olanaklarımızı en uygun şekilde değerlendireceğiz… Fedakarlıklara işaret eden bir süreçteyiz. Tüm kesimleriyle fedakarlıklara hakkaniyete uygun olarak katlanacağız; sonrasında ferahlığı da adalete yaraşır şekilde paylaşacağız.

KAYITLI, KURALLI EKONOMİ

Ekonomide bölme işlemini iktisadi akla ve toplumsal barışa uygun şekilde değerlendirmek için, geliri artırmalı, gelir dağılımını düzeltici önlemler almalı, kayıtlı kurallı bir ekonomi yaşamı oluşturarak, vergi yükünün adil bölüşülmesine katkı yapmalıyız.

Bu bir idealse, evet bu ideali de bölüşmeliyiz!

Ekonominin aritmetiğini temellendirmeye çalıştığım bu yazılarımın sonunda şunu ifade etmek isterim: Kendi evimizde ekonominin denklemi bir kez doğru kurduk mu, ulusal, evrensel, bütün problemleri de doğru bir şekilde çözebiliriz!

Türkiye 21. yüzyılın büyük ve karmaşık rekabet yarışında sınıfı geçmek zorundadır!

Gençlerimiz geleceğe umutla bakabilmeli, halkımız yönetimleriyle iftihar edebilmelidir.