Elektrik kamunun işidir!

Türk Milleti, salgının zor günlerinde toplumsal dayanışmayı ayaklarının altında çiğneyen kimi çevreleri asla unutmadı.

Bunlar, kimi yabancı sermayeli özel bankalar, özel sağlık kuruluşları, özel eğitim kurumları ve enerji dağıtım şirketleriydi. Geçen bir yılda yaklaşık 47 kez zamlanan akaryakıtın yanı sıra yılbaşı gecesi uygulamaya konulan ve elektrikte yüzde 127, doğal gazda yüzde 50 olarak belirlenen zamlar, hem bu acı gerçeği anımsattı, hem de bardağı taşırdı!

Türkiye’yi saran feryat şöyledir: “Elektrik zamları eskiden cebimizi yakıyordu, artık canımızı yakıyor.”

Elektrik zam oranlarıyla ilgili geçen akşam bir yetkiliyi tesadüfen dinledim: Norveç örneğini veriyor, “Onlarda elektrik bizdekinden pahalı” diyordu! Fakat, oranın (Norveç) halkının geliri ve satın alma gücü meydanda… Öte yandan, bizde yapılan enerji/elektrik zammı, açıklanan enflasyonun dört katı. Buna karşılık, maaş ve ücretlere ise enflasyonu karşılamayan artışlar yapılıyor. Böyle giderse bırakalım İskandinav ülkelerini, Afrika ile mukayese edilmeye başlamayalım!

Gerçekten, sanayi durur, çarşı pazar dumura uğrar, aile bütçeleri çökerse, toparlamak için üç haneli enflasyona girebiliriz. Dahası, ödemeler dengesi açığı, dış borçlar üzerinden bizi zor durumda bırakmak isteyen odaklara da alan açılmış olur. Son diyeceğimi başta söylemek isterim: Yol dönülmez sapağa varmadan, enerji zamları dörtte üç oranında azaltılmalı, tüm enerji işleri kamulaştırılmalıdır. Ekonomi savaşını üretici, çiftçi, sanayi, esnaf ordularını ağır yaralayarak kazanamayız.

Evet, ülkemizde elektrik dağıtımı 21 özel bölgesel şirket aracılığıyla yapılıyor. Bu şirketler, devletten 31,86 kuruşa aldığı elektriği yüzde 330 ile yüzde 546 kârla, iş yerlerine ve hane halkına sunuyor. Dahası bu şirketlerin 38 milyar doları banka kredisi kalanı leasing olmak üzere 52 milyar dolar borç yükü bulunuyor. Sistem, bir yerde özelleştirme içinde yabancılaştırmayı çağrıştırıyor. Öyle ki, tıpkı salgının harlı günlerinde olduğu gibi elektrik dağıtım şirketlerine adeta söz geçmiyor!

2021 yılında tevsi yatırımlardan çoklukla imtina eden özel elektrik şirketlerinin bir liralık işi misliyle sattıkları ve 135 milyar liraya yakın kâr elde ettikleri biliniyor. Buna karşılık, devlet elektriğe bir çırpıda yüzde 127 zam yapıyor… Bu olgu, sanayinin durması, çarşı-pazarın kepenk indirmesi, aile bütçesinin yanması demek! Haklı olarak yükselen tepkiler çağlıyor ve çoğalıyor... Ancak adeta özel sektörden bir tekel kalesi yaratılmış gibi, enerji zamlarıyla Türkiye hala, için için yanıyor!

Elektrik dağıtım şirketlerinin bu direnci ile çarpışan hoşnutsuzluk durumu irdelenmelidir.

Türkiye bu noktaya özelleştirmecilikle geldi. Enerji kurumlarını da içine alan bu dalga, kamu yatırımlarından vazgeçen devletin yerini, yerli ve yabancı yatırımcıların almasıyla tırmandı, Hazinesini ve bütçesini değerlemeyen Türkiye, enerji vahasında doğrudan ve blok satışlar ve de her alanda yap-işlet-devret modeliyle adeta iktisadi harakiriye yöneldi.

Yap-işlet-devret modelinin cazibesiyse, ihaleyle alınan yatırım ve/veya işletme işi için devletin döviz cinsinden yatırım ve de işletme süresi boyunca ödeme garantisidir. (döviz cinsinden ihale ve daha önemlisi tediyeler yani ödemeler, bu işlerin uluslararası tahkime açık niteliğiyle de açıklanır)

Oysa, devletin bütçesi, vergi sistemi etkince değerlense, bu yatırımların çoğunu kendimiz, kendi paramızla yapabilir, belki sadece teknoloji anlamında köprü kredilerle projeleri pekala tamamlayabiliriz.

O zaman ne borçlanmaya ne de köprü, otoyol, feribot taşımacılığında geçiş ücretlerine gerek bile duyulmaz ve bir kamu hizmeti olarak elektrik, piyasa koşullarını aşan şekilde fiyatlanmaz… O arada enerji tüketim birim fiyatlarında, dahası ithal ara malı spot alımlarında görülen kur baskısı, yurttaşı da yatırımcıyı da pek etkilemez.

Tüm bu tabloya karşılık devletin kendi alacaklarını tırpanlaması ve bu yolla kısmen faturaları rahatlatmayla yetinmesi akıl alır gibi değildir. Sonuçta devlet zarara, vatandaş kayba uğruyor fakat özel dağıtım şirketleri ve ortakları kazançlarına kazanç katıyorlar. Ne ki, bu kördüğüm karşısında çözümü de yine yurttaş söylüyor: “Elektrik işi tamamen kamulaştırılsın!” Evet örneğin dün, Mardin Kızıltepe'nin bu sesi bugün bütün Türkiye'de çağlıyor ve çoğalıyor.

Enerjide, elektrikte, kamucu bir anlayışa, planlı bir yaklaşıma ihtiyacımız vardır. Kaynak ve tedarik çeşitliliği bütçemiz ve kalkınmamız için yaşamsaldır. O arada, kömür santrallerini yenilemeli, yenilenebilir ve nükleer enerjiyi de emek ve çevre dostu üretim zincirinde hazır tutmalıyız…

Öte yandan, ölçüsüz, mesnetsiz özelleştirmelerin geri alınması gündeme gelmelidir. Haksız satışların geri alınması Anayasa'nın da bir gereğidir. Hiç bir tahkim anlaşması buna engel değildir.

Piyasacılıkla batan gemimizi, kamuculukla rekabet denizlerine açabiliriz. Bu ise, çağın gereğidir. Ulus devletimizin ve halkımızın esenliği birdir. Bu iktisadi ve siyasal anlayış, bu milliyetçi, halkçı, devletçi, sosyal adaletçi ve devrimci kavrayış, aynı zamanda ulusal birliğimizin ve güvenliğimizin de teminatıdır.

Son söz olarak, yaşadığımız çağın bir gerçeğidir: Yakın gelecekte elektrik üretim ve dağıtımı tümüyle devleştirilecektir.

Buna da KOBİ'ler, milli sanayiciler ve çiftçiler ile aklı başında sendika ve meslek örgütleri öncülük edecektir. O güne kadar bu fahiş zamlar geri alınmalı, Türkiye’nin umut ışığı söndürülmemelidir.