Eleştiri Zamanı
Artık hiç kimsenin eleştiriye katlanamadığı bir dönemdeyiz. Herkes söylediğine onay bekliyor. Yeni Ortaçağ’da başka kabilelere karalama ve düşmanlığın ya da küfrün bini bir para... Kabile yarışlarında kendi boyuna toz kondurmayıp övgüde hep önde olmak alkışlanacak bir erdem, geri düşmekse ayıplanası hımbıllıktır. Karşı kabileden olana eleştiriyle kendini düzeltme şansı tanımayacaksın, kendinden olanın erkek devesini başkalarına anca beraber kanca beraber dişi diye satacaksın.
Yeni Ortaçağ’ın dijital donanımı da tam bir kabile raconuyla çalışıyor: Onların takımından olana asla beğen yok! Hele sözcük de kullandıysan, düşmanabüyük saygınlık bağışlıyor ve güç veriyorsun.İletişim çağında 50 bin yıl öncesini aratmayan işaretlerle en küçültücü duyguyuanında basacaksın yüzüne, morartacaksın oysa. Bu dişe diş didişmede aklın ve fikrin zerrece yeri yok. Hem bak, bir kaş gözle, bir pasta ve emojiylebeleş-tiri varken eleştiri miri de ne? Sakın ola Face arkadaşına latilokum dışında tek söz etmeyeceksin. Hepimiz küseriz, mahalleye adını bile sokamazsın.
PEÇESİ DÜŞÜK HAKİKAT
Cogito’nun 100. sayısı az önce geldi kargodan: Eleştiri Zamanı. Soluk soluğa sayfaları karıştırırken zihnime yukardaki sözcük ve cümleler peş peşe üşüşünce, hemen yazmaya koyuldum. Bir yandan Şeyda Öztürk’ün yazısına hızlıca göz atıyorum; postmodernizmin yığdığı tivit çöplerinin düşünce ve eleştiriyi gereksizleştirdiği bir dünyada böyle bir sayı hazırlama gerekçesini şöyle anlatıyor:
“Olanla olması gereken arasındaki büyük yarılma, kavramla gerçeklikteki karşılığı arasındaki özdeşsizlik, kriz anında gerçekliğin üzerine geçirilmiş peçenin düşüvermesi, kralın çıplak kalması –işte hakiki bir ideoloji eleştirisinin önkoşulu yerine getirilmiş durumda.”
Felsefenin sonu geldi, yaşasın sosyal medya geyikleri ve tivit çerezleri! yaygarasıyla mastika eşliğinde göbek atıp hayatı eve sığdırarak efkâr dağıtmayla koronadan korunma çığırında insanın içine her dem taze ışıltılar dolduran yazılar, düşünceler, her biri öncekinden doğup doğuran hakikat izinde yediveren eleştiriler...
GELENEK İLE GELECEK ARASINDA
Her an toplumsal bir kımıltıyı gözleyen ve saptadığı anda engelleyen küresel oligarşinin dijital “donanımlı ideolojisi karşısında” tek varoluş olanağının siyasal eylem ve direnme hakkı olduğunu her cümlesinde duyumsatan eleştirel kuram yansıtmasına meğer nicedir hasret kalmışız. 32 beyit bir makamla döne döne bina okuyan tevil olmaz zırvalardan gına geldiğimiz süreçte, Kurtul Gülenç’in birikim ve yenilik dolu sorularını Volkan Çıdam, Zeynep Savaşçın ve Özgür Emrah Gürel’in yanıtladığı “gelenek ile gelecek arasında eleştirel teori” konulu söyleşinin çizdiği engin çerçeve, “hem aklın patolojilerini çözümlemek hem de aklın normatif iddiasını korumak” çabası içindeki Eleştirel Teori’nin Aydınlanma düşüncesinden yeni materyalizme, emeğin yön verdiği dünyadan yapay zekâya insanı çözüme yönelten sorularla buluşturuyor okuru. Tam da güncel olana Zizek’le tepe noktasında sokulan felsefenin şimdi çöküşe mi geçtiği kaygılarının uç verdiği sırada alttan alta sürmekte olan tartışmaların gün yüzüne çıkışına ilişkin umut verici düşüncelerle karşı karşıya geliyoruz. 25’in üstünde kapsamlı düşünsel polemik ve incelemenin yer aldığı dergi (436 sayfa), yalnızca düşünürler için değil, sanatçılar için de yepyeni ufuklar açıyor.
ELEŞTİRİYE BEŞ KALA
Çerez çaba ve oyunlardan kalıcı yaratımlara yönelmek isteyen her sanatçının yılmaksızın ve cesaretle ilerlemesi için gerekli ışığı bulabileceği dergi hem oylumlu bir düşünsel kaynak hem de yeni kaynaklara kışkırtan bir toplam özelliğinde... Akademik çalışmaları saymazsak, edebiyat eleştirisinin ödünç sırt kaşımaya dönüştüğü günümüzde, bir ikisi dışında dergilerdeki eleştirinin postmodern kara delikte kayboluşunun nedenlerini anlamak ve eleştirinin eleştirisine köklü biçimde girişmek için de eleştirel kuramı tüm vurgularıyla değerlendirmek gerekiyor. Eleştiri Zamanı; Bedrettin Cömert’in faşist katillerce öldürülmesinin ardından Hasan Hüseyin'in düzenlemesiyle yayımlanan Eleştiriye Beş Kala isimli çalışmasından 40 yıl sonra nasıl olup da kalıcı eleştirinin eşiğini bir türlü geçemeyişimizi derin bir kederle de olsa anımsayıp sorgulama fırsatı da veriyor.