Elli Üçüncü Tablet, Dil Ata*-(TAMAMI)
Bilge eğilmiş üstüne büyük Asya’nın,
Yıllardır, kaldırmamış sanki başını.
Kucağına almış gölleri, ırmakları, dağları.
Gözetliyor Bağdat’ın bilgi kulesinden,
Çalkalanan bozkırda insan alaylarını.
Vardım eşiğine yüzümü sürdüm,
Dedim, Dil Ata, kapına geldim, yana yana,
Bir andaç ver, ana sütü olsun ağzıma.
Dedi: Nasıl akarsa kendi karızında su,
Çağladım ben de Türk boylarının arasında,
Divane oldum Türk dilinin yollarında.
Bilmiyorum gerçek midir, düş müdür,
Parmaklarımdan ışık akıyor ceviz masaya.
Yazarken eriyor divit, tutuşuyor kağıt,
Buluyorum kendimi burçların ortasında.
Ne istersen iste ozan, veririm elbet.
Dedim: Asya’nın bütün çiçeklerini istesem,
Bulabilir miyiz öyle ulu bir sepet?
Kolay, dedi Dil Ata, Divanül Lügat’ı açtı:
Nasıl da bayıltıcı kokuyorlar, ah!
Yazının renkleri, toprağın bezekleri.
Dedim: İstesem sizden, Asya’nın kuşlarını,
Hangi kafese koyup vereceksiniz?
Kolay, dedi Dil Ata, Divanül Lügat’ı açtı:
İşte, Asya’nın bütün kuşları burada,
Ne kadar da tatlı şakıyorlar, bak!
Can gözüme göründü betiğin berrak özü:
Dilimde kuş öttü, yüzümde çiçek bitti!
Dil Ata dedi: Tez ol, çevik ol, atla şiir atına,
Al bu hazineyi, ne ararsan burada.
Güle güle git sevgili ozan, ama unutma,
Nesnesi düşmesin yere, artsın eksilmesin,
Armağan olsun, Kaşgarlı’dan toruna:
Kökleştirin, ekleştirin, ulaştırın, üleştirin!
*Türkçe Bayramımızın 80. Yılı kutlu olsun.