Elveda Turgut Ağabey
Bugün mizah yapmayacağız…
Bir türlü elim varmadı yazmaya…
Bu yazının ilk başlığı, “Diren Turgut Ağabey” idi. Ama olmadı…
Daha önce ondan söz etmiştim, bence devrimci kelimesinin ete kemiğe bürünmüş haliydi. Fedakâr, azimli, dirençli, vicdanlı bir koca adam… O halini yazmıştım. Kollarında serumlar, burnunda hortumlarla bir yoğun bakım ünitesindeki halini yazamadım bir türlü…
Turgut Özen… Vatan Partisi Kayseri İl Saymanı…
Birkaç gün boyunca, halleştik, dertleştik…
Ertesi gün, omurilik soğanını besleyen damarların tıkanması sonucunda hastaneye kaldırıldı. Tam bir haftadır mücadele ediyordu. İlk andan itibaren bütün partililer ve ailesi nöbet tutuyordu hastanenin kapısında. “Diren Turgut Ağabey, diren teslim olma” diye yazacaktım bu yazının sonunu…
Çarşamba günü sabahı solunum destek ünitesine bağlandı. Ertesi gün de hayata gözlerini kapadı. Cuma günü vatan mücadelesinin başladığı Havza’da vatan toprağına emanet ettik.
MUSALLA TAŞI BİLE OLMADI
Çok cenaze gördük, başkentin ya da İstanbul’un en büyük camiilerini tıklım tıklım dolduran, çelenklerin konulacak yer bulunamadığı, herkesin en önde görünmek için çırpındığı, bürokratik, politik ya da sosyetik cenazeler…
Bir de Turgut Ağabey gibi hayatını sessizce milletine adamış, canını dişine takmış da teşekkür bile beklememiş adamların cenazelerini…
Vatan Partisi Kayseri İl Başkanı Prof. Dr. Eyüp Selahattin Karakaş, camii bahçesinde beklerken kulağıma Cahit Sıtkı Tarancı’nın "Otuz beş yaş" şiirinden şu iki dizeyi fısıldadı: “Bir namazlık saltanatın olacak, Taht misali o musalla taşında…”
Profil demirden yapılmış, boyaları dökük ve paslı iki çatal ayak konulmuştu tabutunun altına… Turgut Ağabey’in musalla taşı bile olmadı, ama kalbimizde sarayı var…
İnsan, cenneti de cehennemi de yaşayabilir bu dünyada. Elleriyle ve iradesiyle kurar her ikisini de… Hepsi seçimlerimizle ilgilidir.
Turgut Ağabey’i üzen çok şey vardı, ama en kötü zamanlarda bile mutlu olmak için fırsat kollardı, gülümseyebilir ve sırf bunu yaparak boğabilirdi umutsuzluğu… Hazırcevaplığı ve o müthiş esprileri yoğun çalışma anında stresin ortasına can simidi gibi düşerdi.
VATAN MÜCADELESİNDE MUTLUYDU
Onu mutlu eden şey, hayatını bir büyük amaca, vatan mücadelesine adamış olmasıydı. Bir şey mi yapılacak, herkes daha konuşurken o yapmaya başlamış olurdu. İçinde bulunduğu her durumda bir olumlu yan bulur, onunla mutlu olurdu. En son kaldığı yerden belediye otobüsüne kadar oldukça uzun bir mesafeyi yürümesi gerekiyordu, “Her sabah ve her akşam spor yapıyorum, daha güzel bir şey var mı” diye anlatırdı.
Teknoloji ile başı pek hoş değildi, ama öğrenmeye kararlıydı. 'Elden Whatsapp' onun buluşuydu. Bir defasında, seçim kurulunda bir sorun çıkmıştı, Turgut Ağabey görevli memur ile defalarca görüşmüş ama o belgeyi aslında daha önce göndermiş olduğuna ikna edememişti. Memur da kolaylık olsun diye belgenin fotoğrafını Whatsapp’tan atmasını istemişti. Turgut Ağabey’in telefonunda Whatsapp yok, ama… Birkaç saat sonra telefonla görüşürken bana, “belgeyi elden Whatsapp yaptım” dedi. Belgeyi kendisi götürmüştü… Çok gülmüştük…
Haksızlığa hiç tahammül etmedi, Silivri barikatlarını aşan fedailerden biriydi. Tramvayda oturan kızın pantolonuna laf eden bir kara yobaza dar etmişti o vagonu.
Biliyorum, hayatını bir cennete çevirememişti ve bunun tek sorumlusu kendisi değildi, ama elinden geleni yapıyordu. Gece yarılarına kadar süren çok sohbetimiz, en kederli anlarımızı bölüştüğümüz, bir simidi ikiye kırdığımız çok olmuştur. Bir arkadaştan çok daha fazlasıydı, sadece benim için değil Kayseri’deki herkes için…
Turgut Reis idi her şeyi çekip çeviren… Kışın en soğuk günlerinde, parti binasında ikimizden başka kimsenin olmadığı, beraber üşüdüğümüz zamanlarda çay taşırdık birbirimize, yan yana bildiri dağıtır, yürüyüş yapar, parti binasına omzumuzda masa sandalye taşırdık.
MUTLULUĞU KENDİNDE ARAMAYI ÖĞRENMİŞTİ
Çok konuşmazdı, en hararetli tartışmalarda bile sessizce izler, sıranın kendisine gelmesini beklerdi. Sordum bir gün, “konuşmanın bir faydasını görmedim, yapmak konuşmaktan hem daha faydalı, hem de daha etkili. O yüzden susuyorum” demişti.
Bence hayattaki en büyük başarı mutluluktur. Çünkü insan mutlu olmak için çalışır, bütün o büyük başarılar, geceyi gündüze katmalar hep mutlu olmak içindir. Bir şey kazanacak, bir noktaya ulaşacak, bir şey olacak, hayal ettiği şeyleri gerçekleştirecek ve mutlu olacaktır.
İnsan o anda bulunduğu yerde, yaptığı şeyle mutluysa dünyanın en büyük başarısını elde etmiş demektir. Mutluluğu parada, makamda ya da başka bir şeyde değil, kendisinde arayanlar bu başarıya ulaşabilir…
Turgut Ağabey tam da böyle biriydi.
Bugün sorsam kendisine, “umurunda mıydı tabutunun atında musalla taşı bile olmaması?” diye, eminim bana Hayyam’ın dizeleriyle cevap verirdi:
“Bir testici gördüm, çamur içindeydi.
Ayağı çarkında, elinde bir testi.
Testinin başında bir yoksulun ayağı,
Kulpunda bir padişahın kellesi.”
İnanarak yaptığı bir şey için, “kim ne der” diye düşünmezdi. Facebook hesabı, twitter adresi ya da çeşit çeşit profil fotoğrafları yoktu. Özel eşyaları bir valize sığmıştı, birkaç da elbisesi…
Ama sahici bir hayatı vardı ve kayan bir yıldız gibi geçti hayatımızdan. Hepimizin hayatına dokunarak…
İyi ki…