Emek için asla geç değil -(TAMAMI)
Shakespeara’in bir sözü vardır “Geç gelen teselli idamdan sonraki affa benzer” diye. Türkiye’deki hukuk sistemi ise benzetmek gibi olmasın ama buna benziyor. Özellikle de son yılların modası ya da kötü bir geleneği haline gelen yık-yap olaylarında. Önce, birileri hukuk filan dinlemeyerek yıkıyor, ardından durdurma kararı alınıyor, derken yıkılan yerin üstünde yapılar tüm hızıyla yükseliyor.
Emek de, bu kötü geleneğin kurbanı edilmek isteniyor. Kurban edildi demek istemiyorum, çünkü bu süreç henüz bitmiş, netliğe kavuşmuş değil ve hukuk alanındaki süreklilik ve kararlılık devam ettiği sürece de, Emek konusunda umutlu olmak boş bir bekleyiş değil.
Gerçi birileri o eski, görkemli Emek’in yerinde yeller estiğini, atı alanın bir yerleri çoktan geçtiğini söyleyebilir. Ne gam... Bodrum’un kıyısını yağmalayan saygın ve de ünlü kişilere ait mekânların bile yıkılma tehlikesi yaşadığı bu dönemde, emek konusunda da benzer şeyleri düşünmenin ne sakıncası var. Çünkü yıkılanın üstüne yapılacağı yerde, yıkılanın yerinde yapılması herkesin arzuladığı ve savaşımını verdiği bir uğraş değil mi.
Danıştay İdare Mahkemesi’nin Emek Sineması’yla ilgili zamanaşımı kararını oybirliğiyle bozması Emek için asla bir şeylerin geç olmadığını ortaya koyduğu gibi, bu konuda uğraş verenlerin de tüm çabalarının bir umuda dönüşmesine yol açıyor. Emek Sineması’nın konumuyla, bundan sonraki benzer olaylara örnek olacak bir durum ortaya çıkamaz mı?
Danıştay’ın oybirliği ile aldığı kararlar İdare Mahkemesi’nin süreaşımı gerekçesiyle ilgili; “Koruma Kurulu Kararlarının davacıya bildirildiği bu tarihten önce bu kararın davacıya tebliğ edildiğine veya davacının bu karardan herhangi bir şekilde haberdar olduğuna yönelik herhangi bir bilgi ve belgenin bulunmadığı anlaşılmakta olup, Kurul gündeminin davacıya bildirilmiş olmasından hareket edilerek nihai olarak alınan kararın içeriğinden de haberdar olunmuş sayılmayacağı açık olduğundan, davanın süreaşımı nedeniyle reddine ilişkin kararda hukuki isabet görülmemiştir” ifadelerine yer verilmiş.
Bilindiği gibi Mimarlar Odası mahkemenin davayı ret kararının açıkça hukuka aykırı ve aksi bir durumun hukuk devleti açısından kabul edilmez olduğunu vurgulayarak kararın bozulması için Danıştay’a başvurmuştu.
Sanırım şimdi bu kararın sonuçlarını beklemek zorundayız. Hukuk devletinde bu sonuçların ne olacağı kesindir. Biz de, kimilerinin altını çizerek her fırsatta dile getirdiği bir hukuk devleti isek, Emek’in orijinaline uygun bir şekilde yıkıldığı yerde yapılması gerekir. Biliyorum birçok kişi bunun bir düş olduğunu düşünebilir. Ama asla öyle değildir. Ben hâlâ büyük bir umutla, Emek’in gelecekteki kaderini hukukun çizeceğine inanıyorum. Emek işte o zaman yalnızca Türkiye’nin en eski ve en görkemli bir mekânı, düş şatosu değil, onun da ötesinde bir kent halkının hukukla, kararlılıkla ve de sürekli savaşımı ile kazandığı bir zaferin de simgesi olacaktır.