Emek’te son perde-(TAMAMI)
Emek sineması yine gündemde. Bir unutulup -daha doğrusu unutturulup- bir gündeme geliyor. Her gündeme gelişte de istenmeyen ve arzu edilmeyen sona bir adım daha yaklaşıyor ya da yaklaştırılıyor.
Kamuoyunun bu denli hassasiyet gösterdiği giderek direndiği bir konuda kimilerinin gereğinden fazla ilgisiz ve duyarsız kalmasına ise bir anlam vermek sanıldığı gibi pek kolay değil. Elbette ki İstiklal Caddesi’ne en fazla cephesi olan Cercle D’orient’ın (Serkildoryan) ne denli cazip bir alan olduğu biliniyor. Yıllar yılı çeşitli firmaların burayı abluka altına alıp yıkma eylemine girişip başarısız da kaldıkları biliniyor. Ama her defasında, kamuoyundaki tüm tepkilere karşı denemekten de bir türlü vazgeçmiyorlar. Üstelik en üstteki yetkililerin “Emek’in yıkılmasını biz de arzulamıyoruz” demelerine rağmen. Kısacası Emek, güç odaklarının birbirlerini sınadığı, ellerindeki kimi kartlarını son anda kullanacağı belli olan zor bir sınavdan geçiyor. Sonunda ya birileri kazmayı vurup işi oldu-bittiye getirecek, ya da birileri kamuoyunun duyarlığını son ana kadar kullanıp Emek’in yıkımını engelleyerek kendi hanelerinin olumluluk satırına bir çentik atacak. Bekliyoruz ve göreceğiz...
Emek’in yıkılmaması için yüzlerce neden var: Önce türünün son temsilcisi Emek. Opera olarak kullanılan Kadıköy’deki Süreyya Sineması ile birlikte Cumhuriyet’in bizlere armağan ettiği tarihi bir salon. Tarihi konumda değerlendirilmiş olması mimari özelliklerinden daha çok yaşamışlıklarından ve de yaşattıklarından kaynaklanıyor. Kimi yapıların tarihi eser kapsamında sayılması onun mimari değerlerinden daha çok, onun içerdiği manevi değerlerinden de olur. Örneğin ünlülerin yaşadığı evler gibi. Emek ise hem mimari açıdan, hem de yaşanmışlıkları içermesi açısından titizlikle korunması ve yarınlara, gelecek kuşaklara aktarılması gereken bir kültürel mirastır.
Diğer yandan tüm dünyada sinema salonları açısından eskiye dönüş, yani AVM’lerden kopup kentin içinde bir—iki bin kişilik devasa solanlara dönüşme eğilimi de başlamıştır. Birçok ülkede eski, devasa salonlar yıkılma yerine restore edilerek yaşama yeniden kazandırılmaktadır. Bizde ise bunun tam aksi olmaktadır. Beyoğlu’nu Beyoğlu yapan tüm düş şatoları, yani eski ve de tarihi sinema salonları, örneğin Saray, Alkazar, Elhamra, Yeni Melek, Lüks, Rüya ya kapatılmakta, ya da yıkılarak bir başka mekanlara dönüştürülmektedir. Yani yalnızca sinema salonları yok olmamakta, aynı zamanda bu sinema salonlarıyla özdeşleşen, onlarla bir değer ve yaşanmışlık kazanan bir semtin kimliği de değiştirilmektedir. Bugün bırakın Türkiye’yi, tüm dünyada sinema salonlarıyla özdeşleşen kaç kent var dersiniz? Beyoğlu yani İstiklal Caddesi belki de dünyada sinema solanlarıyla özdeşleşen birkaç semtten biri, belik de en önemlisidir.
Üstelik Emek yalnızca filmlerin izlenip geçildiği, sıradan, benzerleri olan bir sinema solonu da değildir. Onun ötesinde her birimizin yaşanmışlıklarına tanıklık, ev sahipliği etmiş bir düşler şatosu, bir anılar müzesi olduğu için de çok ama çok önemlidir de...
Geçmişten söz edip de geçmişi umarsızca yok edenlerle ona göz yumanlar için ise söylenecek bir sözümüz yok. Geçmişinden kopuk bir gelecek ne işe yarar ki...